Zanzibar, adı bile davetkar…

Zanzibar... Adı da kendisi gibi davetkar, ismini anmak bile macera duygularımızı harekete geçiriyor. Sultan sarayları, egzotik manzaralar, kokular ve seslerle dolu bir cennet keşfedilmeyi bekliyor.

Tanzanya açıklarında bir ada var, adı Zanzibar. “Baharat Adası” olarak da biliniyor. Kültürü, tarihi, iklimi başka yerlere benzemiyor. Yüzyıllar boyu korsanlara, başıboş gezginlere ev sahipliği yapmış. Fildişi, baharat ve altın ticaretinden gelen para ada halkına mutluluğu getirmemiş. Adanın çevresi de adalarla kaplıymış ve birbirinden ilginç isimleri varmış. Birine Hapishane Adasıdemişler. Bu garip adanın mahkumları dev kaplumbağalarmış. Binbir Gece Masalları‘na ilham kaynağı olabilecek pek çok olay bu adada yaşanmış. Denizci Sinbad‘ın hikayeleri burada yazılmış. Zamanla, adanın suları sakinleşmiş. Kan ve gözyaşıyla yazılan karanlık geçmişi unutulmuş. Fildişi ve köle ticareti bitmiş baharat ihracatı başlamış. Adayı ziyaret eden korsanların yerini yazarlar, köle tacirlerinin yerini gezginler almış. Bu insan takasından yeni bir sektör doğmuş. Turizm Zanzibar’ın geçim kaynağı olmuş.

Baharat Adası: Zanzibar

Zanzibar’ın dar ve kıvrımlı sokaklarında yürürken adanın masallara taş çıkaran öyküsünü hatırlıyoruz. Rengarenk elbiseleriyle dolaşan kadınlar narin peçelerinin ardında kıkırdayarak yanımızdan geçiyor. Her adımda “jambo” ya da “hakuna matata” diyen birileri karşımıza çıkıyor. Kendilerinden geçmiş kediler ahşap oymalı kapıların gölgesinde uyukluyor. Küçük çocuklar top peşinde koşuştururken, kızlar birbirlerinin başörtülerini çekiştiriyor. Motosikletler her köşe başında karşımıza çıkıyor.

Kendimizi bir anda ıssız bir kumsalda hindistan cevizi suyunu yudumlarken buluyoruz. Balıkçıların teknelerini limana yanaştırmalarını izliyoruz. Güneş tam karşımızdan batmaya hazırlanıyor. Gökyüzünde doğanın şovu başlıyor. Deniz ise sakin, kımıldamıyor. Zanzibar’ı izlerken bulunduğumuz zamandan uzaklaşıyor, eski devirlerin fısıldadığı büyülü hikayeleri dinlemeye dalıyoruz.

Hakuna matata

Fotoğraflarla Zanzibar…

Tanzanya’nın bir parçası olan Zanzibar, Afrika anakarasının 30 kilometre açığında ayrı bir dünya. Afrika, Hint ve Arap kültürlerinin karışımı. Bir zamanlar karanfil ihracatıyla tanınmış, bugünlerde tropik seyahatlerin gözdesi. Sadece deniz, kum, güneş değil tarih, koku ve lezzetleri de beraberinde sunuyor.

Uçağımız adanın üstünde alçalırken Afrika sahillerini heyecanla izliyorum. Uzakta Kilimanjaro’nun zirvesini arıyorum. Yeşillikler arasına sıkışmış derme çatma evler görünüyor. Havaalanından çıkınca “Hakuna matata” diyerek bizi selamlayan insanlarla karşılaşıyoruz. “Takma kafana” gibi bir anlama gelen kelimenin söylenişi melodi gibi.

Bizi karşılamaya gelen şoförümüzle buluşup adanın kuzeybatı sahilindeki Kendwa‘ya doğru yola koyuluyoruz. Trafik sıkışık, araçlar kaotik ama hakuna matata. Kalacağımız otele bir saatte ulaşabileceğimizi öğreniyoruz. Acelemiz yok, yolculuğun keyfini çıkartıyoruz. Yol boyunca küçük köylerden geçiyoruz. Yol ayrımlarında kurulan pazarların içinden ilerliyoruz. Tezgahlar rengarenk, giyecekler, yiyecekler her yerde… Taarab müziğinin tatlı ritmiyle otele varıyoruz.

Beyaz kumsal mavi deniz

Zanzibar’ın gelgitleriyle ünlü beyaz kumsalları…

Adada kalacağımız 10 gün için farklı yerler seçtik. İlk 8 gün Zanzibar’ın doğu ve batı kıyılarına, son iki günü Stone Town‘a ayırdık. Kendwa sahilinden günbatımını, Kiwengwa‘dan da güneşin doğuşunu izleyip karmaşanın merkezi olan Stone Town‘ın labirentlerinde sıkça kaybolduk.

Farklı yerlerde kalmanın avantajları çoktu. Adanın doğu ve batı kıyıları birbirine benzemiyor. Kuzeybatıdaki Kendwa Zanzibar’ın en güzel sahillerine sahip. Günbatımı manzarası mükemmel. İlk günümüz yağmurlu bir havaya denk geldi, akşamüstü hava düzeldi ve sonraki üç gün boyunca güneş yüzünü esirgemedi. Yağış sezonunda tesisler boş, kumsal tenhaydı. Tur satmak için dolaşan yerlilerden ve bizim gibi birkaç turistten başka kimse yoktu.

Turizm Zanzibar’ın en önemli gelir kaynağı olsa da beş yıldızlı tatil köyleri ve oteller yabancılara ait. Tesislerde çoğunlukla yabancı personel çalışıyor. Stone Town dışında yaşayan pek çok kişinin evinde akan suyu, elektriği yok. Ortalama aylık geliri 200 Dolar, yani bir turistin gecelik konaklama ücreti.

Batıdan Doğuya

Zanzibar sahillerinde gündoğumu

Zanzibar’daki dördüncü günümüzü Kendwa’da tamamlayıp doğudaki Kiwengwa’ya geçtik. Artık günbatımı yerine gündoğumu manzaramız olacak. Palmiyeli plajları, durgun tropik suları, renkli mercan resifleri ve gelgitleriyle ünlü bir sahildeyiz. Deniz bu kıyılarda her gün yaklaşık 200 metre çekiliyor. Akşamüstü yüzdüğümüz yerlerde ertesi sabah yürüyebiliyoruz. Gelgitten en çok yararlananlar balıkçılar. Ahtapot, deniz kestanesi, midye ve istiridye avcılığı yaygın. Sabahları sahile gelen balıkçılar çekilmiş su öbeklerine yürüyerek gidip deniz ürünlerini elleriyle toplayabiliyor. Bunların büyük bir kısmı başka ülkelere ihraç ediliyor. Geri kalanı kent merkezindeki pazarlarda satılıyor. Nadir bulunan ürünler otellere, restoranlara veriliyor.

Kiwengwa sahilinin bir başka sürprizi de halkı. Özellikle hafta sonları, aileler sahili dolduruyor. Çocuklar denizde oynarken anneler çayları demleyip yanlarında getirdikleri yiyecekleri hazırlıyor. Erkekler ise buldukları her boşlukta futbol oynuyor. Kalabalık arasında dolaşıp onlarla selamlaşmak birlikte fotoğraf çektirmek farklı bir deneyimdi.

Zanzibar Turları

Seyahatin en güzel yanı yabancısı olduğumuz kültürü keşfetmek, yerel halkla vakit geçirmek. Otelde kapalı kalacaksanız, yabancı bir toplumu turistik turlarla tanıyacaksanız dünyayı gezmenin bir anlamı yok! Bu kural Zanzibar için de geçerli. Örneğin geleneksel tekne gezileri Zanzibar’ın olmazsa olmazı. Aynı şekilde tüplü dalış turları da popüler ama sonuçta birbirine benzeyen turistik faaliyetler bunlar. Motor gürültüleri, müzikler, turistlerin fotoğraf ayinleri derken kafa dinleyeceğiniz bir tur çileye dönüşebiliyor. Tekneyle küçük bir adaya gidiyorsunuz, motor duruyor ve dalış faslı başlıyor. Su muhteşem ama görecek pek balık yok! Tekne personelinin balıkları çekmek için yiyecek atmasını beklemeniz gerekecek. Yemek için bir başka adaya varıyorsunuz, birkaç tezgâh var ancak fiyatlar oldukça yüksek. Diğer aktivitelerde de aynı durum geçerli. Jozani ormanı, kaplumbağa parkı, mavi safari, uçurtma sörfü gibi etkinlikler kulağa cazip gelebilir ama her birinin turistik tuzaklarla dolu olduğunu da unutmamak gerekiyor.  

Stone Town

Zanzibar bir zamanlar Doğu Afrika’nın köle ticaretinin merkeziymiş. Bu ticaretin yapıldığı yer ise Stone Town‘mış. Afrika’nın son köle pazarının anıları her yerde. Köle ticaretinin kaldırılmasıyla bağlantılı iki katedral, sahil boyunca uzanan iki görkemli saray ve Umman kalesi eski günlerin karanlık izlerini taşıyor.

Şehir, dar ve kıvrımlı sokakları, hareketli çarşıları, Arap ve Hint konakların sıralandığı labirentlerden oluşuyor. Ortaçağ görünümüne rağmen hareketli. Binaların çoğu 160 yıldan eski değil. Burada yapılabilecek en güzel etkinlik sokaklarda kaybolmak. Çünkü Stone Town tarihi bir şehrin kaotik bütün güzelliklerini barındırıyor. Camiler, mercan taşından yapılan konaklar, pazarlar, hamamlar, sömürge ofisleri ve eski saraylardan oluşan tam bir arapsaçı…

Burada Afrikalı, Hintli ve Arap göçmenlerden Portekizli fatihlere, Ummanlı sultanlardan Hintli tüccarlara, Avrupalı kaşiflere ve İngiliz valilere kadar farklı insanlar yaşamış ve hepsi geride izler bırakmış. Bu karmaşayı güzelleştiren de zaten bu kültür mozaiği.

Bu şehir aslında eski bir Umman Sultanı’nın eseri. Sultan 1840 yılında koltuğunu Maskat‘tan buraya taşımış. O günden bu yana ada Müslüman Afrikalıların doğu kıyılarındaki merkezi olmuş. Şehrin en eski taş yapısı olan kalenin inşasını Portekizliler başlatmış Ummanlılar tamamlanmış. Avlusunda müzik ve dans gösterileri sahneleniyor. Stone Town’da 50’nin üzerinde cami ve medrese bulunurken, Hindu tapınakları ve kiliseler de göze çarpıyor. 

Şehrin en hareketli bölgesi liman ile Shangani arasında yer alan sahili. Sarayların ve cephelerinin birkaç metre gerisinde tamamen başka bir dünya başlıyor. Antik taş binalar sokak aralarındaki yarıklara sıkıştırılmış gibi. Çürümeye yüz tutmuş konakları, süslü ahşap kapılarıyla rengârenk bir manzara. Fotoğraf meraklıları için adeta bir hazine…

Darajani pazarında sesler kokulara, yiyecekler eşyalara karışıyor…

Sokak yemeği tezgâhlarında her çeşit lezzeti tatmak mümkün. Hava karardıktan sonra kurulan tezgahlarda kalamarlar, karidesler kapışılıyor. Tezgahların bitişiğindeki camiden ezan sesi yükseliyor. Uzakta eski köle pazarının yerine inşa edilen Anglikan Kilisesi’nin kulesi görünüyor.

Hiçbir mimari unsur burayı bina kapıları kadar iyi anlatamıyor. Boyutları ve ihtişam dereceleri farklı olsa da kapıların anlatacağı farklı hikayeler var. Yalnızca zenginlik sembolü değiller, sahiplerinin kökenini, mesleğini ve dini inançlarını da yansıtan kapıların birçoğu koleksiyonculara satılmış geriye kalanlar turistlerin Instagram pozlarına çok güzel arka plan oluşturuyor.

Freddie Mercury‘nin (Faruk Bulsara) evi de bu adada. Aslında bu ev bir müze ve sanatçının gerçek evinin nerede olduğunu sadece yerliler biliyor ancak her biri farklı bir mekânı tarif ediyor.

Stone Town’ın en hareketli yeri Darajani adında bir çarşı. Burayı tanımanın en iyi yolu çarşının sokaklarında dolaşmak. Burada sesler kokulara, yiyecekler eşyalara karışıyor. Her dönemeçte karşımıza yeni bir şey çıkıyor; tuval üzerine resim yapanlar, ikinci el ayakkabı, terlik satanlar, sepetlerde baharatları sergileyenler arasında kayboluyoruz.

Zanzibar’ın Karanlık Tarihi

17. yüzyılın sonlarında Portekizlileri kovan Umman sultanlarının iki yüzyıllık yönetimi sırasında kölelik başlıca gelir oldu. Yılda 50.000 kadar köle satılıyor, bir o kadarı da köle pazarlarına giderken yolda ölüyordu. Ada 19. yüzyılın sonlarında İngiliz himayesine girdi. İngiliz donanmasının Umman sultanını teslim olmaya zorladığı 40 dakikalık “Dünyanın En Kısa Savaşı” ile köle ticareti de sona erdi. Yeni bir sosyalist hükümet kuruldu ve 1964 yılına kadar adayı yönetti. Ancak çatışmalar devam etti. Binlerce etnik Arap ve Hintli öldü. İsyanın ardından Zanzibar, yeni bağımsızlığını kazanan eski İngiliz kolonisi Tanganika ile birleşerek Tanzanya’yı oluşturdu.

Eski köle pazarlarının bulunduğu yerde, bugün bir anıt var. Esir odaları da ziyaretçilere açık. Burası erkek, kadın ve çocukların satılmadan önce zincire vuruldukları yer. Soğuk taş zemini ısıtmak için dar pencerelerden içeri süzülen güneş ışığı gölgeli odaları aydınlatıyor. Hayaletlerin titreşen görüntüleri sanki duvarlara yansıyor.

Sıradan tuhaflıklar adası

Halk geçimini denizden sağlıyor. Yüzyıllardır aynı model teknelerle ve basit oltalarla avlanıyorlar…

Zanzibar’daki son günümüzü Stone Town’da geçirdik. Bulutlu bir havada, şehrin düğümlenmiş sokaklarında dolaştık. Her şeyin kaybolduğu meydanlardan geçtik. O meydanlar bizi, biz de onları defalarca kaybettik.

Havaalanına gitmeden önce otelin terasına çıkıp Zanzibar’ı son bir kez daha izledik. Manzara da şehrin sokakları gibi bulanıktı, düşlerde olduğu gibi… Engin bir karanlığın içinde çatılar sere serpe uzanıyordu. Gökteki yıldızlar ha döküldü, ha dökülecekti. Her şey sessizliğe bürünmüş meraklı sorulara dönüşmüştü sanki. Bir zamanların adı unutulmuş gezginleriyle yüz yüze gelir gibi olduk, onların serüvenlerini düşündük. Her insana nasip olmayan keşif duygusunu bize bir kez daha armağan eden bu şehre veda edip havaalanına doğru yola koyulduk.

Biz bu macerayı kazasız belasız tamamladık. Zanzibar, görmek ve duymak isteyenlere, tuhaflığı ve uzaklığı düşleyenlere hikayelerini anlatmaya devam edecek.

Zanzibar gezisinden geriye kalanlar

Zanzibar 2024
Avatar photo

Remzi Gökdağ, 1968 Beşiktaş doğumlu gazeteci, yazar ve yayıncıdır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olmuş, gazetecilik kariyerine 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başlamıştır. İstanbul konulu haberleriyle çeşitli gazetecilik ödülleri kazanmış, özellikle Park Otel’in mühürlenmesine ve kaçak katlarının yıkılmasına dair haberleriyle tanınmıştır. İzlenim, gezi, inceleme türündeki yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşen Remzi Gökdağ, Kaliforniya’nın ilk Türkçe gazetesi USA Turkish Times’ın kuruluşunda yer almıştır. Yazarlık kariyerinde, “Başka Şehirler”, “Sevgili İstanbul”, “Amerikan Medyasında 11 Eylül” ve “Park Otel Olayı” gibi eserleriyle tanınmaktadır. “Başka Şehirler” adlı gezi, anı, tarih türündeki kitabı 2019 yılında yayınlanmıştır. Bu kitapta, 22 yıl boyunca üç kıtada beş farklı kentte yaşayarak ve yüzlercesine seyahat ederek edindiği deneyimleri paylaşmaktadır.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ

OKUMA ÖNERİSİ