Bilmece adası: Zanzibar

Başar KURTBAYRAM – Afrika’da ama tam Afrikalı değil. Sokakta bir suru Arap yüz var ama Arap değil. Uzun sure Avrupa’nın müttefiki olmuş ama Avrupa’lı değil. Bütün büyük tüccarları Hintli ama kendi Hintli değil. Nereden bahsediyorum? Peki biraz daha ipucu. Eskinin en büyük baharat üretim merkezlerinden. Afrika kıyısında baharat, köle, fildişi ticareti ile ünlenmiş bir yer. Hadi ama bulun artık. Yine mi olmadı? Tamam bir ipucu daha. Burayı uzun sure Ummanlı Sultanlar yönetmiş. Queen’in solisti Freddie Mercury burada doğmuş….Yine mi ipucu lazım. Bu son ama.. . Burası Tanzanya’da bir ada… Evet, bildiniz… Zanzibar’dan bahsediyorum. Tarihte Zanzibar, Afrika’nın kıyılarından içeri girmeye yeterli

Başar KURTBAYRAM – Afrika’da ama tam Afrikalı değil. Sokakta bir suru Arap yüz var ama Arap değil. Uzun sure Avrupa’nın müttefiki olmuş ama Avrupa’lı değil. Bütün büyük tüccarları Hintli ama kendi Hintli değil. Nereden bahsediyorum?

Peki biraz daha ipucu. Eskinin en büyük baharat üretim merkezlerinden. Afrika kıyısında baharat, köle, fildişi ticareti ile ünlenmiş bir yer. Hadi ama bulun artık. Yine mi olmadı? Tamam bir ipucu daha. Burayı uzun sure Ummanlı Sultanlar yönetmiş. Queen’in solisti Freddie Mercury burada doğmuş….Yine mi ipucu lazım. Bu son ama.. . Burası Tanzanya’da bir ada… Evet, bildiniz… Zanzibar’dan bahsediyorum. Tarihte Zanzibar, Afrika’nın kıyılarından içeri girmeye yeterli donanımı olmayan (ya da cesaret edemeyen) uygarlıkların uğramadan edemedikleri esrarlı bir ada. Kimler geçmemiş ki; Sümerler, Yunanlılar, Mısırlılar, Fenikeliler, Çinliler, Hintliler, Portekizliler, Hollandalılar, İranlılar, İngilizler ve tabi Ummanlı Araplar. Hepsi Zanzibar da izlerini bırakmışlar. Bu izlerin kimi hemen göze çarpıyor, kimi bilmece gibi, dikkat etmeden, kafa yormadan çözmek mümkün olmuyor.

İlk önce Mısırlılar MÖ 12.yüzyılda Zanzibar’ı keşfedip kısa bir sure ticaret yapmışlar. O zamanlar Zanzibar’ın dünyanın köşesinde olduğuna ve daha fazla giderlerse aşağı boşluğa düşeceklerine inanıyorlarmış. MÖ 12 yüzyıldan sonra , nedendir bilinmez, Zanzibar birden unutulmuş ve haritalardan silinmiş. MÖ 2.inci yüzyılda Fenikeliler ve Yunanlılar Zanzibar’ı yeniden keşfetmişler ve haritalarda eski yerine koymuşlar. Sonra ada esrarlı bir şekilde tekrar unutulmuş. MS 8.yüzyılda Araplar adaya gidip dünyaya Zanzibar’ı hatırlatmışlar, bir kısmı buraya yerleşerek ticarete başlamış. 10.yüzyılda geniş bir İranlı topluluğu adaya temelli olarak yerleşince ada daha da hareketlenmiş. İranlılar ve Araplar 15. yüzyıl sonuna kadar Zanzibar’ı Afrika’nın sayılı ticaret merkezlerinden biri haline getirmişler. Bölgeden fildişi, altın ve köle ihraç etmişler. 16. ve 17. yüzyıllarda adada Portekizli egemenliğini görüyoruz ama 18. yüzyılda Araplar ve İranlılar egemenliği tekrar ele almışlar. 19.yüzyıl Zanzibar’ın en şaşalı dönemi olmuş. Zanzibar’ın önemi o kadar artmış ki adayı yöneten Busaid Sultan Said vatanı olan Umman’dan tüm hanedanı ile birlikte Zanzibar’a taşınmış. Bu olay adanın önemini daha da arttırmış. Zanzibar merkezli ve Afrika içlerine 2000 kilometre kadar giren ticaret yolları kurulmuş ve ada iyice zenginleşmiş.

Zanzibar’ın zenginlikleri Bati dünyasını da cezbetmis. Adanın yönetimi 1890-1964 arası İngilizlere geçmiş. 1964 yılında halk bağımsızlık için ayaklanıp egemenliği alıncaya kadar yönetim İngilizlerde kalmış. 1964’te kısa bir sure özgür kalan Zanzibar, Tanzanya ile birleşmeye karar vermiş. Bugün Zanzibar Tanzanya’nın özerk bir parçası. Kendi meclisi, başbakanı ve kendi gümrüğü var ama önemli kararları Tanzanya alıyor.

KENELERE DIKKAT!

Bilmece adasını dolaşmaya adaya gelenlerin büyük çoğunluğunun yaptığı gibi Stone Town iskelesinden başlayalım. Dar Es Salaam’dan Zanzibar’a deniz otobüsü ya da gemi ile gelebiliyorsunuz. Gemi ile gelmeyi seçtiyseniz 30 dolar veriyorsunuz, deniz otobüsü ile gelmeyi seçtiyseniz 70 doları gözden çıkarmanız lazım. Gemi yolculuğu gemisine göre 4-12 saat, deniz otobüsü ise 2 saat kadar sürüyor. İskelede ilk önce Zanzibar pasaport ve gümrük kontrolünden geçmeniz gerekiyor. Ülke içinde ülke. Pasaportunuza bir de Zanzibar damgası basılıyor. Kapıdan adım atar atmaz yerellerin kene adını verdiği yapışkan bir hanutçu kalabalığı çevrenizi sarıyor; otel lazım mi? araba lazım mi? kaçıp kurtulmaya çalışıyorsunuz. hediyelik eşya? kitap? Yad bırakın peşimi tur?esrar? imdaatttt kayık sefası? iyi restoran?. Kurtuluş yok, tek çare sakin kalmaya çalışarak kulaklarınızı tıkamak. Keneler, bütün bir ay çalışıp 8-10 dolar kazanmak yerine birkaç turistten ayni parayı çok kısa zamanda almayı seçenlerden oluşuyor. İyi para kazanan bir kene olmak için ilk koşul ağzınızın iyi laf yapması. İkinci koşul ise iyice yapışkan olmanız. Bu şekilde turistin gittiği her yere beraber gidip yaptığı her türlü harcamadan payınıza düşeni dükkan sahibinden komisyon olarak alabilirsiniz.

Keneleri geçip bir taksiye atlamadan önce pazarlık yapmayı unutmayın, sonra fiyat iki üç katına çıkabilir. Taksi şoförü sizden önce resepsiyona girerse otelden komisyon isteyecektir, oteli siz seçtiyseniz hemen resepsiyona bunu söylemenizde yarar var. Yoksa oda ücretinize komisyon dahil edilebilir.

Zanzibar’a gitmeden önce gezi rehberine bakıp iyice bir otelde yer ayırtmıştım. İskelede kenelerden bunalınca kurtulmaya çalışırken otelde yer ayırttığımı dolayısıyla beni rahat bırakmalarını söyledim. İçlerinden birisi hangi otel olduğunu sordu. Söyledim. Ben otelin adını söyleyince o otelde çalıştığını ve yolu gösterebileceğini söyledi. Otelin adını bildiğim için sorun çıkmaz diye düşündüm. Adam yolu gösterdi, otel kitapta anlatıldığı kadar iyi gözükmedi ama otele yerleştim. Sonra şehirde biraz dolaştım. Akşam dönmek için bir taksiye bindim ve otelin ismini söyledim. Şoför beni otelin önünde bıraktı ama burası benim otelim değil…. De adi ayni. Nasıl yani? Resepsiyondaki adama durumu anlattım. Güldü.
“Sizin aradığınız otel burası, keneler iskeleden bizim müşterileri arada böyle araklıyorlar, kandırmışlar sizi” dedi. Kafam iyice karıştı, ya bu da yalan söylüyorsa? Adam kuşkulandığımı anlamış olmalı ki devam etti.
“İsterseniz girin bizim odalara bir bakin, daha iyi olduklarını göreceksiniz. Boşuna gezi rehberine girmedik. Bizim müşterimiz daha çok olduğundan öteki otel ismini değiştirdi, sizin gibi turistleri avlıyorlar. Bir şey yapamıyoruz.”
Doğru söylüyordu, sabaha toplanıp bu kez doğru otele geçtim.

STONE TOWN

Sabah kahvaltıdan sonra Stone Town içinde ağır aksak dolaştım. Şehri içime çektim. Stone Town, alışık olmayanı sarhoş eden kuvvetli bir tutun. Beni fena çarptı. Hem farklı hem tanıdık, hem yakın hem uzak. İçinde tanıdık tadlar var , hiç alışık olmadıklarımda; dar gölgeli sokaklar, boyası dökülen köhne bitişik taş binalar, yüzlerce küçük ama canlı dükkan, sokak adları yazmadığı için sık sık kaybolmalar, birden şehri kesen altı büyük (bir araba genişliğindeki) caddeden birine rastlamalar, sokak aralarında açık havada çalışan marangozlar, ressamlar, hediyelik eşya yapanlar, deniz kıyısında küçük restoranlar, halen dhow inşa eden eski ustalar, kara çarşaflı Zanzibar’lı kadınlar, şortlu turistler, nem, sıcak, Kuran kursları, eskiden kalma kiliseler, camiler, kömür depoları, balık hali, baharat satıcıları, keneler, meraklı çocuklar, konuşkan yaşlılar, Afrikalı yüzler, Arap yüzler, Afro-Arap yüzler, köşkler, saraylar, kırılmış kiremitler, cumbalardan tasan kahve kokuları, tahta perdelerin arkasında gölgeler , fısıltılar, sokakta birikmiş çöpler, çöplerin yanında ip atlayan başörtülü çocuklar, entarisi ile sokakta tembellik eden manav, tavla oynayan esnaf, bildiği tek İngilizce sözcük “bana para ver” olan yapışkan yeni yetmeler, balık ekmekçiler, hint-arap-afrika karışımı ama illaki çok baharatlı bir mutfak, geleneksel giysileri ile Masailer, “mzungu, mzungu (beyaz adam, beyaz adam)” sesleri, yanınızdan gecen yerellerin konuşmalarında yakaladığınız tanıdık kelimeler (dükkan, sabun, çorba, deva, misafir vs), işportacılar, dilimlenmiş biberli ananas ve tuzlu kavun yiyenler, tüm satıcıların kadın olduğu sebze pazarı, eski köle pazarı, akşamın ilerleyen saatlerinde bile dolu olan Foradhani, alandaki yüzlerce yemek satıcısının mangallarından yükselen leziz kokular, pide arası karides, şerbet kadar şekerli çaylar, üzerine illa seker dökülüp servis edilen tatlı ötesi portakallar…

ADA

İlk günün sarhoşluğunu üzerimden atınca görmek istediğim yerlerin bir listesini yaptım. Sonra Afrika geleneğine uyarak yavaşça ama çok yavaşça dolaştım.

Zanzibar, 19.yüzyılda dillere destan olan zenginliğini iki temele dayandırmış; ticaret ve baharat. Muson rüzgarları dhowların yelkenlerini doldurunca Umman’dan yola çıkan Araplar köle, fildişi ve baharat alırlarmış. Muson rüzgarları yön değiştirinceye kadar Umman’a yelken açmaları mümkün olmadığından her gelişlerinde en az üç ay adada kalırlarmış. Bu yolculuklarda evlenip Umman’a gelin götürenlerde çok olmuş, adada yerleşenlerde. Afrika ile yoğun ticaret yapmış bölgelerdeki Arapların daha koyu derili olması bu eski ilişkilerden dolayı. Zanzibar’ın Arap yarımadası ile ilişkisi 1964’deki bağımsızlığa kadar canlı kalmış. Arap kültürü daha adaya varmadan sizi karşılar. Stone Town’a denizden yaklaşırken 4-5 katli büyük beyaz her tarafı balkonlu bir bina dikkatinizi çeker. Burası Sultan Barghas tarafından 1800’lerin sonuna doğru inşa ettirilen Harikalar Evi. Ya da yerellerin değişiyle Beit el Ajaib ( acayip ev). Sadece kabuller ve törenlerde kullanılmak için yaptırılmış. Zamanında adada elektrik lambaları ve asansör olan tek bina imiş. Bugün müze olarak gezebiliyorsunuz. Benim için en etkileyici yani üst kat balkonundan görülen şehir manzarasıydı. Harikalar evinin sol yanında büyük beyaz (ve bakımsız) duvarları ile dikkati çeken bina ise Saray müzesi.Yine 1800’lerin sonunda inşa edilmiş ve bağımsızlığa kadar Sultan’ların evi olmuş. Bağımsızlık sırasında zarar gören ve yağmalanan bina birkaç kez tamir görmüş. Sergilenen eşyalar Zanzibar’ın ihtişamını fazla yansıtamıyor. Sarayın olduğu Mizingani Road’da üç dakika daha yürürseniz yol kenarındaki büyük kauçuk ağacının gölgesinde dhow’ların nasıl yapıldığını birinci elden görebilirsiniz. Yapım halindeki teknenin içinde çalışan ustalar iş başında iken ne kadar ciddi ve sessiz gözüküyorsa, mola anlarında o kadar konuşkan ve şakacılar. Dhow’ların az ilerisinde Eski Dispanser (ya da şimdiki adıyla Stone Town Kültür Merkezi) yeni restore edilmiş haliyle ziyaretçileri bekliyor. Dispanserin hemen karşısında Mercury balık restoran turistlere hizmet sunuyor. Freddie Mercury (ya da gerçek adıyla Faruk Bulsara) restoran sahibiyle hemşeri yani o da Zanzibar doğumlu. Restoran sahibi Freddie Mercury’e fena takmış. Burada Queen’in şarki adlarından esinlenmiş yemekler yiyebilir, Freddie tişörtleri satın alıp, Fat Bottomed ya da Bohemian Rhapsody kokteyllerini deneyebilirsiniz. Tabi hepsi Queen’in müzikleri eşliğinde. Bu kadar Queen yeter deyip yola düşelim. Mizingani Road’da geri dönüp Harikalar Evi’ni geçince sağda 18.yüzyıldan kalma Arap kalesini solda ise Foradhani var. Arap kalesinde eski pek bir şey kalmamış, hediyelik eşya satan pahalı dükkanlar var. Solda hemen deniz kıyısındaki Foradhani’ye şehrin hızlı yiyecek süpermarketi diyebiliriz. Gündüz boş olan alan, akşam hava serinleyince hazır yiyecek satıcıları ile doluyor. Son derece ucuza karnınızı doyurmanız mümkün ama pek temizlik beklemeyin. Erken yatıyorum çünkü sabaha balık haline gideceğim.

Balık hali, şehrin kuzeyinde deniz kıyısında. İskele, bayram öncesi pazarları gibi kalabalık. İskeleye yanaşan tekneler acık artırma ile mallarını satıyor ve hemen orada boşaltıyorlar. İskelenin üzeri açık artırmaya katılan büyük alıcılar, evine ucuza balık almak isteyenler, balıkları taşıyan hamallar, iskeleye bağlı küçük kayıklarından satış yapmaya çalışan balıkçılar, kalabalığa karşın gemiye yanaşmaya çalışan kamyonlarla alabildiğine dolu. Adım bile atamıyorum. Daha doğrusu istediğim yönde adım atamıyorum, ne kadar iskeleye varmak için uğraşsam kalabalık beni o kadar geriye sürüklüyor. Bu hengame içinde birkaç kişi “cüzdanına dikkat et” diye uyarıyor. Kalabalık biraz azalıncaya kadar iskele kenarında bekliyorum. Arada bol bol fotoğraf çekiyorum. Saat 7 gibi balık hali birden boşalıyor.

BAHARAT

Zanzibar’a gelip baharat bahçelerine uğramadan olmaz. Umman Sultani 1818’de Zanzibar’da Zencefil üretilmesi emrini vermiş, yüzyılın ortasına gelindiğinde dünyanın en büyük üreticisi Zanzibar’mış. Buna ek olarak yanında tarçın, vanilya, kırmızı biber ve kara biber türleri adanın tropik ortamında çok hızlı gelişmişler. Adanın diğer geleneksel ihraç ürünleri olan köle ve fildişi baharat yanında küçük kalmış. Zanzibar, 19 yüzyıl sonlarına doğru ‘”Baharat Adası” adıyla da anılmaya başlamış.

Zanzibar şehrinin hemen 15 dakika dışında 19 yüzyılda kurulan, baharat bahçeleri halen üretimde. Bahçelere tur ayarlayan yirmiden fazla firma var. Böyle olunca günlük tur fiyatları yemek dahil 8-10 dolar seviyesine düşmüş. Turlardan birine bende katılıyorum. Rehberimiz bahçede her bitkinin yanında duruyor. Önce bitkinin soyu sopunu iyice anlattıktan sonra esas zevkli kısma geliyor; rehber bitkiden/ağaçtan/yapraktan/yumrudan bir parça kopartıp bize ikram ediyor, tadına bakıyoruz. Bahçeyi dolaşmamız dört saati buluyor. İyice yoruluyoruz. Küçük bir çocuk gelip yemeğin hazır olduğunu haber veriyor. Bahçede çalışanlardan birinin evinde yer sofrasında bol baharatlı yemeklerle doyuyoruz. Öğle sıcağı biraz geçince hemen yakındaki kumsallardan birine gidiyoruz. Kartpostallardan çıkma uzun kumsalda sadece biz varız.

YUNUSLAR VE JOZANI ORMANI

Zanzibar, dalmak isteyenler için geniş imkanlar sağlayan bir yer. Adada dalış ayarlayan 4-5 profesyonel firma var. İsteyenler tüple dalış yapabiliyor, isteyen de şnorkel ile. Benim gibi dalmak istemeyen ve kumsalda yatarak vakit geçirmekten sıkılanlar için başka bir seçenek daha var; yunuslarla yüzmek.

Adanın güney ucundaki Kizimkazi balıkçı köyü iki nedenden dolayı iyi tanınıyor. Birincisi adadaki en eski caminin burada olması (12.yüzyıldan kalma), ikincisi ise kıyıya yakın yaşayan büyük bir şişe-burunlu yunus sürüsünün varlığı. Yunuslarla yüzmek isterseniz bir balıkçı teknesi kiralamanız gerekiyor. Yunuslar koyun herhangi bir yerinde olabiliyor, tekneyle yunusların yanına yaklaşma sansınız artıyor.

Kıyıda tezgahlardan şnorkel kiraladıktan sonra diğer sekiz kişiyle beraber tekneye biniyorum. Bizim teknenin ismi “Moby Duck”, ilginç bir imla hatası mı, yoksa tekneye bunu mu uygun görmüşler? 15 dakika kadar koyun güneyine kadar yol alıyoruz. Yunuslar birden sağ yanımızda sudan sıçrayarak görkemli bir giriş yapıyorlar. 15-20 üyeli bir sürü. Kayıkçı, Swahilice bir şeyler söyleyip tekneyi durduruyor. Hopp.. sudayım. Yunuslar sanki bu anı beklermiş gibi yavaşlıyorlar. Teknenin yirmi metre kadar sağında daireler çiziyorlar. Hem su altında, hem su üstünde yaptıklarını görebiliyorum. Çok çevik ve zarif hareket ediyorlar. Yanlarına biraz daha yaklaşınca rahatsız oluyorlar. Biraz daha ileri yüzüyorlar ama teknenin yakınından ayrılmıyorlar. Onların yanına yüzmeye başlıyorum. Bu sırada arkamdan şaşkın bağrışmalar duyup donuyorum. Başka bir yunus sürüsü tekneyle benim aramdan sanki ağır çekimde geçiyor. Tekneden benden sonra inen birkaç kişi tam ortalarında. Şaşkınlık, sevinç, hayranlık içinde denizin bu güler yüzlü yaratıklarını seyrediyorum. Sonra her iki sürüde yanımızdan uzaklaşıp koyun başka bir yerine gidiyor. Bizde tekneye tırmanıp peşlerinden gidiyoruz. Yeni gittikleri yerde yine suya girip yanlarına gidiyorum. Kendimi ünlü birinin peşinde olan bir paparazziye benzetiyorum. Yunusların bu yaptığımızdan rahatsız olacaklarını düşünüyorum, ama bir yandan da anı olabildiğince uzatmayı istiyorum. Yunusların hiç zorlanmadan, hiç güç harcamadan hızlanmalarını, yön değiştirmelerini, zıplamalarını , dalmalarını seyrediyorum. Çivit mavi bir deniz, arkada tropik bir ada, uzun zamandır yapmayı istediğim bir şeyi yapıyorum. Yoksa buraya gelmeden önce gördüğüm reklam doğru mu? Hani su kapısında Cennet yazan bir binanın üzerine asılmış tabelada yazdığı gibi ” Cennet taşındı, yeni mekanımız Zanzibar”.

Kizimkazi’den dönüş yolunda Jozani Ormanı’na uğruyorum. Burası koruma altındaki Kırmızı Kolobus maymunlarıyla tanınıyor. Girişte küçük bir ücret karşılığı (sadece 2 dolar) rehber tutuyorum. Ormanın içinde iyi bakımlı patikalarda dolaşıyoruz, rehber bitkiler ve kuşlar ile ilgili ayrıntılı bilgiler veriyor. Ama maymunlardan hiç iz yok. Rehbere sorunca gülüyor “koruma altında olduklarını bir turlu öğrenemediler gitti” diyor. Maymunlar koruma alanının hemen dışında yolun karsısında yaşıyorlar. Ormanı terk edip 150 metre kadar yürüyorum. Tam da öğle yemeğinin üzerine gelmişim anlaşılan. Ağaç dalları esneyen, uyuklayan, meraklı gözlerini açmakta zorluk çeken maymunlarla dolu. Sanki hepsi birer film yıldızı hiç naz yapmadan poz veriyorlar. Yeterince fotoğraf çekince güzellik uykularını bölmemek için bu sevimli film yıldızlarının yanından ayrılıyorum.

Akşamüstü Stone Town içinde son bir kez dolaşıyorum. Kıyıdaki lokantaların birinde baharatlı enfes bir balık yedikten sonra otelime yollanıyorum. Her güzel şeyin bir sonu var, tatilim de burada sona eriyor. Hoşçakal Zanzibar, ama merak etme , tekrar görüşeceğiz.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Önceki Yazı

Pipi’yi mutlaka görün!

Sonraki Yazı

Gana’da yeşillenen fındık dalları

OKUMA ÖNERİSİ