Sokaklarında Yürünmeyen Şehir: Johannesburg

Serra GÜRÇAY – Eğer Afrika kıtasının ayağına doğru bir gezinti yapmayı planlıyorsanız ve amacınız sadece hoş vakit geçirmek değil, bu coğrafyada yaşayan insanların günlük hayatları, geçmişleri ve sorunlarıyla da ilgileniyorsanız, doğru yerdesiniz… Yazılmamış, çizilmemiş fakat herkesin harfiyle uyduğu kurallarıyla, Johannesburg gerçekten de keşfetmeye değer. Burası Afrika mı? Eğer fazla araştırma yapmadan geldiyseniz Johannesburg’a ilk adım attığınızda büyük ihtimalle ağzınızdan ilk dökülecek kelimeler “Burası Afrika mı ? ” olacaktır. Johannesburg’u gözünüzde canlandırmak isterseniz: Harlem’i düşünün, içine büyük bir Manhattan mahallesi yerleştirin, aralara İngiliz kolonyalist stili serpiştirilmiş evler ve biraz Hollanda mimarisini ekleyin ve hepsini yeşil bir bitki örtüsüyle karıştırın. Kuzeye doğru

Serra GÜRÇAY – Eğer Afrika kıtasının ayağına doğru bir gezinti yapmayı planlıyorsanız ve amacınız sadece hoş vakit geçirmek değil, bu coğrafyada yaşayan insanların günlük hayatları, geçmişleri ve sorunlarıyla da ilgileniyorsanız, doğru yerdesiniz…
Yazılmamış, çizilmemiş fakat herkesin harfiyle uyduğu kurallarıyla, Johannesburg gerçekten de keşfetmeye değer.

Burası Afrika mı?

Eğer fazla araştırma yapmadan geldiyseniz Johannesburg’a ilk adım attığınızda büyük ihtimalle ağzınızdan ilk dökülecek kelimeler “Burası Afrika mı ? ” olacaktır.
Johannesburg’u gözünüzde canlandırmak isterseniz: Harlem’i düşünün, içine büyük bir Manhattan mahallesi yerleştirin, aralara İngiliz kolonyalist stili serpiştirilmiş evler ve biraz Hollanda mimarisini ekleyin ve hepsini yeşil bir bitki örtüsüyle karıştırın. Kuzeye doğru gittiğinizde yeşil bahçeler ve havuzlu villalar ile Florida’ya geldim sanabilirsiniz.İşte size Johannesburg çorbası. Biberi bol ama lezzetli bir çorba çıkıyor ortaya…Parası ve imkanı olana tabii….

Eğer Johannesburg’da Afrika’yı yaşamak istiyorum derseniz bu da mümkün. Tüm Afrika kıtasından gelen tahta, boncuk işçiliği, hayvan derilerinin en kalitelilerini burada bulabilirsiniz. Johannesburg, Afrika sanatına meraklı olanlar için tam bir alışveriş cenneti.

Eğer hızınızı alamayıp, Mandela’nın evini görmek ve demokrasi adına yapılan çatışmaları yerinde dinlemek isterseniz buyurun Soweto’ya. Bir zamanlar, dünyanın en tehlikeli yeri unvanına sahip olan Soweto şimdi tur otobüslerinin uğrak yeri haline gelmiş durumda.

Biraz Geçmişe Gidince…

80’li yılların sonunda meşhur olan “Give me hope Johanna” şarkısını belki hatırlarsınız. Aslında orada adı geçen Johanna, kimimizin hayal ettiği gibi acımasız bir fıstık değil. Biz uzun bir süre bu şarkıyı mırıldanırken, siyah Güney Afrikalının demokrasi haykırışını dile getirdik. Sözü geçen Johanna veya Joburg, son moda değimiyle Jozi, Afrika’nın ticari merkezi haline gelmiş Johannesburg şehrinden başkası değil.

Taşı toprağı, “gerçek anlamda” altın olan şehir, ilk keşfedildiği yıllardan beri zengin maden yatakları sayesinde Afrika’nın “Altın Şehri” ilan edilmiş. Pırlanta ve altının keşfi, ne yazık ki yerlilere faydadan çok zarar vermiş ve sömürgecilik gün geçtikçe bu topraklarda kök bulup büyümüş.

90’lı senelerin başında gözler Güney Afrika’ya çevrildiğinde, bu topraklarda önemli değişimler yaşanıyordu. Siyahların lideri Nelson Mandela, 27 sene sonra hapisten çıkıp, ırkçılığı en uç noktalara götüren apartheid hükümetini devirip, ülkeyi demokrasiyle tanıştırdı.

Johannesburg, şimdilerde sırtındaki kamburu doğrultmaya çalışıyor. Yaşanan acı ve haksızlıkların izi, hala insanların gözlerinden silinmemiş. 10 senelik demokrasi ile tarihe sünger çekip yaşananları yok saymak kolay değil.

Bugünün Johannesburg’lusu.

Bu şehirde ana hatlarıyla iki tip insan yaşıyor. Zamanının tamamını güvenlik şirketlerinin koruduğu mekanlarda geçiren, orta ve üst gelir sahibi beyazlar ve sokakta yaşayan siyah fakirler.

Güvenlik sorunu… inanılmaz derecede büyük suç oranı ve sonuç olarak dört duvar arasında, elektrikli teller, güvenlik görevlileri, alarm ve panik düğmeleri arasında geçen bir hayat … Hayat ama ne hayat…Buradaki evlerde en az 2 – 3 müstahdem çalışır ve normal bir evin boyutu bizim ülkede malikaneyle eşdeğerdir. Burada havuzsuz bir ev bulmanız mümkün değil, havuzsuz ev bizim standartlarda küveti olmayan bir ev gibi algılanır.

Johannesburg’da Afrika’yı ve Amerika’yı bir arada yaşayabilir, dünyanın en güzel iklimini soluyabilir, ağaçlarda rengarenk kuşlar görebilir, uzanıp dokunabileceğiniz gibi yakın duran gökyüzünü kucaklayabilirsiniz. Ama bu şehirde yürüyemez, arabayı durdurup yol kenarında soluk alamazsınız.

Diyelim ki şehrin en iyi yerinde en lüks otelinde kalıyorsunuz. Karşı kaldırımda ki mağazaya yürüyerek gidemezsiniz. Ancak otelden taksi isteyip gidebilirsiniz. Burada sokakta sadece siyahlar yürür, beyazlarsa güvenlik şirketinin koruduğu evinden çıkıp bir başka güvenlik şirketinin koruduğu kurtarılmış bölgelere gider. Yanlış anlaşılmasın bu kurtarılmış bölgeler Avrupa’da bulamayacağınız büyüklükte ve zenginliktedir. Diyelim ki badireleri atlatıp kurtarılmış bölgeye geldiniz, birden bire bilgi kurgu filmlerinde bahsedilen ışınlanma olayını yaşarsınız. İçeri mekanlar tamamen beyaz ve az miktarda zengin siyah ırkın hakimiyeti altındadır. Belli başlı uluslararası markaların dışında, otantik ve stilize Afrikalı modacıların gerçekten keşfetmeye değer ürünleri, evle ilgili çok kaliteli ve zevkli aksesuar ve mobilyalar, inanılmaz kalitede ve bir o kadar da ucuz restoranlar.

Bu şehirde yaşayıp da hayatında bir kez bile şehir merkezine inmemiş insanlar var. Johannesburg, Afrika kıtasının en modern, en zengin ve en iyi alt yapısına sahip, asırlardır madencilik sayesinde milyonlarca aileyi milyoner yapmış bir şehir. Fakat bu şehir, merkezinde elmas şeklinde inşa edilmiş tüm heybetiyle duran De Beers binası, elmas borsası, çeşitli müzeleri ile bile insanları kendine çekemiyor. Tüm şehir merkezindeki iş yerleri ofislerini kapatıp yeni gelişen Kuzeydeki güvenlikli mahallelere taşınmışlar ve merkez gün geçtikçe Kuzeye kaymaya devam ediyor …

Eğer arabanız yoksa Johannesburg’da dolaşabilmek mümkün değil. Burada öyle başını alıp taksiye binilmez. Taksiyi otelinizden istemeniz gerek.Toplu taşıma araçlarına binmek ise yine yazılmamış kurallar tarafından beyazlara yasaklanmış durumda …tabii eğer ki canınıza susamamışsanız.

Şehrin yoksul kısımlarına gelirsek eğer, aslında Johannesburg’u gezip hiçbir sefalet izi görmeden eve dönmek mümkün. Buradaki teneke mahalleler, tamamen gözden arındırılmış, şehrin zengin kuzey mahallelerine uzakta planlanmış. Bu mahallelerde değişik bölümler var, en yoksul kısımda yaşayanların evinde ne tuvaleti var ne de akan suyu, en büyük lüksü teneke çatısı.

Çocuk Ev Reisleri

Bazı evlerde, evin reisi 7 -8 yaşlarında ve tüm kardeşlerinin yükünü küçük omuzlarında taşıyor. Burası da malum tüm Afrika’yı kasıp kavuran Aids salgınından nasibini almış. Annesini babasını Aids’den kaybetmiş çocuk sayısı tahminlerin çok üzerinde ve bu nedenle “Çocuk Ev Reisi” burada alışılmış bir olgu. Bu çocuklar genelde mahallede sokakta günlerini geçiriyor, topladıkları çürük sebzelerle kardeşlerine evde yemek yapıyorlar. Konu komşudan yardım alıyorlar. Burada mahalleli arasında büyük bir dayanışma yaşanıyor. Bir Zulu atasözüne göre:”Bir çocuğun yetişmesinde tüm mahallenin emeği geçer”.

Fakir mahallelerde yaşayanların hayatı hep dışarıda geçiyor, ya seyyar satıcılık yaparak hayatlarını kazanmaya çalışıyor, ya dileniyorlar veya günlük iş bekliyorlar.Burada her ağacın altında oturmuş gölgelenen bir Afrikalı görebilirsiniz. Genelde beyazların bu mahallelere tek başına gitmeleri yadırganıyor. Johannesburg’un fakir yüzünü de görmek isteyen meraklı turistlerin bu mahallelere ancak yanlarında siyah bir rehber veya bir grupla gitmeleri öneriliyor.

Johannesburg’a Neden Gidilir

Johannesburg tüm Afrika kıtasının New York’u olma özelliğine sahip, dolayısıyla iş hacmi çok büyük. Aklınıza gelebilecek çoğu büyük şirketin burada ofisi var. Bunun dışında madencilik konusunda çalışan birçok büyük firma var. Kendi ülkesinde iş imkanı az olan maden mühendisleri için Johannesburg ve civarı bir hazine niteliğinde.

Son zamanlarda Güney Afrika’da eğitim konusunda büyük yatırımlar yapılıyor. Eğitim dili İngilizce olduğu için birçok ülkeden buraya dil öğrenmeye gelenler var. Eğitim seviyesi oldukça yüksek ve en önemli avantajı da diğer İngilizce konuşulan ülkelere göre hem okullar hem de hayat çok daha ucuz.

Eğer Johannesburg’a iş ve eğitim dışında neden gelinir diye merak ediyorsanız. Burası meşhur safari parklarına birkaç saat mesafede. Vahşi hayvanlarla aynı havayı solurken lüks ve zarafetten de ödün vermek istemiyorsanız civardaki “Game Lodge”lar tam size göre.

Eğer ihtişam görmek, kumar oynamak ve eğlenmek istiyorsanız güzellik yarışmaları ile adını duyuran Sun City kapı komşusu.

Her nereye giderseniz gidin, Güney Afrika’da değişmeyen bir şey de, insanların ister siyah ister beyaz olsun güler yüzlü ve yardım sever olmaları.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ

Başka Şehirler

Remzi Gökdağ’ın yeni kitabı Başka Şehirler, E Yayınları'ndan çıktı. Keşfetme
Önceki Yazı

Egeli Toronto

Sonraki Yazı

Gözyaşı kadar duru Ohrid Gölü’nün suyu

OKUMA ÖNERİSİ