Tokyo’da parkta unuttuğum iPhone’a ne oldu?

3 dk okuma

20 küsur yılını Japonya’da geçirip artık “Japonlaşmış” arkadaşım anlatıp duruyordu: “Bu ülkede dürüstlük insanların karakteridir. Kimseyi aldatmazlar, hırsızlık olmaz, cüzdanını düşürsen ertesi gün düşürdüğün yerde bulursun!”

Tabii benim gibi Türkiye’den gelmiş bir adam için bunları anlamak ve “huzuru kalp içinde inanmak” kolay değildi. İçimdeki şeytani ses “Anlat anlat, heyecanlı oluyor” diye fısıldıyordu.

Gerçi Japonya’ya gelmeden internette ilim irfan sahibi olmak için dolanırken keyifli bir hikaye okumuştum:

Bir Amerikalı turist Tokyo’da restoranda hesabı ödedikten sonra para üstü bozuklukları imtinayla saymaya başlamış.

Japon bunu görünce şaşkınlıkla bakmış, kısık gözleri bizinmki kadar açılmış ve demiş ki: “Mister! Saymanıza gerek yok. Çünkü ben Japonum!”

“Bu çocuk kesin Türktür!”

Yine de ihtiyatı elden bırakmadım. “Ne olur ne olmaz” dedim. “Baban anneni sevdiğini söylediyse bile sen double check et” diyen eski kafa gazeteciliğin kuşkusunu muhafaza ettim. Tokyo sokaklarını “ihtiyatlı iyimserlikle” arşınlamaya devam ettim.

Nitekim Cumartesi günü arkadaşımla Tokyo’da metroya bindiğimizde ilginç bir olay yaşadık.

Vagonda şaşkın bakışlarla etrafı süzen bir genç vardı.

Arkadaşım, “Bu kesin Türktür” dedi.

Çocuk da bizi çözmüş olacak ki, yaklaştı, selam verdi. Ve hemen başına geleni anlattı:

“Şinjuku metrosunda bilet alırken cep telefonumu makinenin yanında unuttum! Hayatım kaydı. Geri dönüyorum ama bulunur mu, umudum yok!”

Arkadaşım teselli etti. “Merak etme, yerinde duruyordur. Ya da polis teslim edilmiştir” dedi.

Çocuk dil bilmediği için hemen Japon damarı kabardı ve “Biz seninle gelip yardımcı oluruz” dedi. Yolumuzu değiştirip çocukla gittik.

Ama ne bıraktığı yerde vardı telefon ne de kayıp bürosuna teslim edilmişti. Arkadaşım şaşkınlıkla, “Olmaz. Kesin getirirler. Sen burada bekle. Bir saat sonra gene sor” dedi ve biz yolumuza devam ettik.

Yoksa ben mi haklı çıkıyorum?

Tabii ben içimden, “iPhone 6 telefonmuş. Hayatta geri gelmez” diye söyleniyordum.

Birkaç gün sonra, “gülme komşuna, gelir başına” misali, neredeyse aynı şey benim başıma gelmesin mi?

Ueno’da Ulusal Müze’ye gittim. Çıkışta muhteşem bahçede, sigara köleleri için ayrılan özel köşede soluklandım. (Bu arada Japonya sigara içenler için bir cennet ve bu bir başka yazı konusu)

O arada etraftaki çiçeğin böceğin fotoğrafını çektim. Yabancı pek yoktu ama etraf Japon turist kaynıyordu. Köşede benimle sigara içen beş-on kişi vardı. Ben sigaram bitince sırt çantamı yüklendim ve metroya doğru yola çıktım.

Tokyo da parkta unuttuğum iPhone’a ne oldu? 2

Tam JR Ueno metrosunun önüne geldim ki, bir anda elim telefonuma gitti, olabilecek yerlerde yoktu ve başımdan aşağı kaynak sular boşaldı: Telefonum yoktu!

Hızla olasılıkları düşündüm. Ve fotoğraf çektikten sonra iPhone’umu, oturduğum duvarın üstüne bıraktığımı hatırladım!

Sırra kadem bastı mı?

Ama olay anı ile benim hatırlamam arasında en az 10 dakika geçmişti. Müzenin biletle girilen ana kapısından çoktaaan dışarı çıkmıştım. Koşar adım geri döndüm. Ama bir yandan da kendi kendime, “Orada onlarca insan vardı, kesin birisi görüp yürütmüştür, eyvah!” diye söylenip soğuk terler döküyordum.

Şimdi bir de bahçeye  girmek için yenide bilet aldırırlardı belki bana. Rusya’da olsa muhtemel senaruo böyle ilerlerdi.

Kapıdaki görevliye durumu anlatıp, haliyle burası Japonya olduğu için bilet almadan bahçeye girdim. Koşarak sigara köşesine gittim.

Birkaç kişi duvara dayanmış sigara içiyordu. Ve sıkı durun: Telefonum duvarın üstünde, orta yerde öylece duruyordu! Birilerinin görmemesi mümkün değildi. Ama kimse dokunmamıştı!

Yüzümde gülücükler açarak, içimden bu memlekete olan saygı ve sevgim katlanarak mutlu adımlarla yola düştüm.

Artık Japonların dürüstlüğüne dair söylenenlerin “şehir efsanesi” değil gerçek olduğunu bizzat yaşayıp görmüş olarak, gönül rahatlığıyla söyleyebilirdim:

Ben kefilim: Bu Japonya dürüst insanlar ülkesi!

Fotoğraf: Japanguide.com

 

Tokyo,Japonya,Asya,iphone,Japonca,Japonlar

Önceki Yazı

Uzaklarda dil dertleri: Ufak, fu*k ve ötesi…

Sonraki Yazı

Dünyanın öbür ucunda Atatürk’e layık bir restoran

Suat Taşpınar'ın Gezi Notları son yazılar