Ercan Toprakyaran – 1997 ve 1999 da yaptigim iki Asya seyahatinin tadi damagimda kalmisti ve ne zamandir yine bir Asya ülkesine gitmek istiyordum. Hong Kong’mu, Saigon’mu, Seul’mu diye düsünürken birden Tokyo’da karar kiliverdik.
Daha dogrusu gidecegim arkadas ille de Tokyo deyince ben de ona uydum. 19 Kasim 2008 de atladik Lufthansa’nin Frankfurt-Tokyo (Narita) ucagina ve 10 saat 45 dakika sonra kendimizi Narita Havaalaninda bulduk.
Ucaktan izledigim kadariyla Japonya’da da Türkiye’de oldugu gibi cesitli iklimleri ayni anda yasamak mümkün gibi duruyordu. Kuzey bölgesindeki karli daglari gectik, Tokyo’ya yaklastik ve kar bitti, günes acti. Tokyo’nun daha da güneyinde hafiften bir subtropik bir iklim hakim.
Neyse, havlimanindaki pasaport polisi benim Türk pasaportuma biraz tuhaf bakti, saga sola cevirdi (pek birseye benzetemedi), parmak izimi alip, fotograf cekti(herkese uygulaniyor) ve Japonya’ya giris yapmis oldum.Bu arada belirteyim, türk vatandaslarina vize gerekmiyor.
Daha bavullari beklerken bir sürü köpekli polis kontrollere basladi, cikista cantam kontrol edildi(bu arada Alman vatandasi olan arkadasim benimle dalga gecerken, o anda onun yanina da polis yaklasip onu da kontrol etti…Bütün bu islemler esnasinda cok kibardilar ama isi sansa birakmayip özellikle erkek yolculari epey bir aradilar. Bu arada yanimizda bulunan ispanakli böregi bile gümrükten cikarken basimiza is acmasin diye cöpe attik, cok üzüldüm, o kadar yaninda tasi, 11.000 km yol getir, orada korkudan cöpe at. Böylece börekten de olduk.
Tüm görevliler üniformali, general gibi forslu sapkali…gördügümüz bazi temizlikciler bile kravatli ve üniformaliydi. Diger Asya ülkelerinde de böyle ama Japonya’da da böyle oldugunu ummamistim.
Tokyo 12 milyonluk nüfusu ve de toplamda 35 milyonu bulan cevre nüfusu ile dev bir Metropol. Narita Havalanindan yaklasik 1 saatte Tokyo, Shinjuku veya Ueno Station’a tren baglantilari mevcut. En ucuz tren bileti 18.-€ civarinda. 20-25 € ya da baglantilar mevcut.
Yazinin devaminda tek tek semtler ile ilgili bilgileri bulabileceksiniz, ben biraz genel olarak Japonya ve japonlardan bahsetmek istiyorum.
Bir kere bu japonlar cizgi film dünyasinda yasiyorlar diyecegim. Hepsinin elinde kapakli cep telefonlarindan var, ve metro’da, otobüste, trende veya sokakta yürürken, devamli telefonlarina bakiyorlar. Ama telefonda konusani görmedim, sürekli internet ve e-posta’lari ile mesguller, sehrin haritasindan yollarini bulamya calisiyorlar ve de Barbi tipi oyunlari oynuyorlar. Sanki oyun dünyasinda yasiyorlar, dükkanlari, reklam panolari, metro vagonlari, kisacasi her yer rengarenk (agirlikli olarak pembe, sari, kirmizi..)
En cok dikkati ceken sey bu telefon meraklari.
Cok sasirdigimiz ikinci konu da, Tokyo’nun en merkezi yerlerinde bile arac trafiginin son derece az ve gürültüsüz olusuydu. Gözlerimize inanamadik, cünkü 12 milyon nüfusu olan 15-20 milyona yakin da cevresinde yasayan nüfus bulunduran böyle bir sehir, nasil bu kadar sakin olur anlam veremedik. Sonradan anladik ki, sehir icinde park verleri yok veya cok az, olanin da saati 10-20.-€. Cok sayida taksi görmek mümkün, dikkat edin, taksilerin arka kapilari otomatik olarak acilip kapaniyor. Ayrica sehrin alti öyle bir metro agiyla örülü ki(üstü de tren yollariyla!) insanlar icin en hizli ulasim araci metro oluyor. Japonlar cok ta disiplinli, sira beklemeyi biliyorlar. Zengini de fakiri de metroya biniyor. Ayrica trafikteki araclar o kadar sessiz ki, cok inceleme imkanimiz olmadi ama, mutlaka eksoz sistemleri veya motorlari farkli olmali.
Yanliz bazi metro istasyonlari o kadar büyükki anlatamam, yani bir uctan bir uca neredeyse 700-800 m uzunlukta olanlar var(mesela Shinjuku, Tokio, Ueno…) Özellikle Shinjuku ve Tokio Station cok cok büyük, kac katli oldugunu falan cikartamadik, yaklasik 20 yerden cikisi var, insanlar karinca gibi..Eger giderseniz, mümkün oldugunca bu en büyük istasyonlari kullanmamaya bakin, cok zaman kaybedersiniz.
Aslinda metro sistemi karisik gibi gelse de elinizdeki planlari biraz iyi incelerseniz, daha ikinci gün, sistemi anlamaya basliyorsunuz, ücüncü gün oranin yerlisi gibi inip biniyorsunuz. Yani en azindan bize öyle geldi, ücüncü gün artik heryeri kolayca bulduk. Duraklarda latince harflerle isimler yaziyor, bilet alirken de o kadar zor degil, 1000 Yen ödeyip günlük bilet alinca tüm metro hatlarina binebiliyorsunuz, yanliz dikkat edin 710 Yen’e de günlük bilet var o zaman tüm hatlar dahil olmuyor.
Yeme icme konusunu merak edenler icin hemen söyleyeyim. Hemen her kösede bir restoran veya lokanta tarzi bir yer görmek mümkün, ama bunlarin cogu japon tarzi yerler.“Noodle soup´´ seklinde, yani derin bir tasta standart olarak suyuyla birlikte ince cubuk makarna var, onun üzerinde de artik nasil secerseniz, yosunlu mu, yumurtali mi, curry limi, biz iki saat düsündük, en sonunda birsey bulduk ama eh iste..bizim damak tadimiz degil. Fiyatlari da 7-10.-€ arasi. Bir de corbayi bile cubuklarla iciyorlar. Icindeki kati seyleri cubukla tutup yedikten sonra, suyunu da höpürdeterek iciyorlar, höpürdetmek ayip degil, hatta makbule gecen bir hareketmis!! o yüzden hemen herkes höpürdetiyor. Sehirde gezerken 5-6 yerde dönerci dükkanina rastladik, birkac tane de kebapci salonu gördük. Bunlarin isletmecileri Türk, ayaküstü konustuk, hepsinin hayat hikayesi farkli farkli, kimisi memnun, kimisi yapiskan kizlardan sikayetci!!, ama fiyatlar oldukca yüksekti. Corbalar 4.-€, Pideler 12.-€, etli kebap cesitleri 13.- ile 18.-€ arasiydi.
Bir de her yerde bir Amerikan fast food zinciri ile yine bir Amerikan kahve zincirini görmek mümkün, o kadar cok sayida ki bunlar, Shibuya, Shinjuku gibi yerlerden neredeyse her köse basinda bir tanesini görebilirsiniz.
Japonlarin en ilgini ceken hareketleri, bir alisveris yaptiginizda, öne egilerek, sonu “-sai´´ ile biten bolca kelime kullanmalari ( hani bizdeki “bereket versin, hayrini gör´´ türünden cümleler herhalde) Bu hareketi, bazilari son derece kibar ve abartili bir sekilde yaparken, bazilari da daha hafif sekilde uyguluyor.
Tokyo civarina gelenler icin sehrin disinda kalan gezip görülebilecek yerler, Hakone, Kamakura ve Nikko.
Kaldigimiz süre icinde biz de Hakone ve Kamakura’ya gittik.. Bunlardan birincisi HAKONE gezisi, Fuji Dagi turundan olusuyor (Tokyo’dan banliyö treniyle 1,5 saat), KAMAKURA ise sahil bölgesi (Big Budha ve tapinaklar bölgesi + sahil kasabasi + Enoshima Adasi).Kamakura da banliyö treniyle Tokyo’dan yaklasik 1 saat uzaklikta. Shinjuki istasyonunda – eger bulabilirseniz!! – ODAKYU LINE sirketinin satis gisesi var. Hakone turu icin 5000 YEN (yaklasik 42.-€), Kamakura Turu icin ise 1500 Yen ödeyince tüm tren, tramvay, teleferik, gölde gemi gezintisi, otobüs yolculuklari fiyatin icinde oluyor, size harita da veriyorlar. Bu iki tur da Tokyo da kalanlar icin en güzel iki tur, cok güzel organize edilmis ama hafta sonlari cok kalabalik. Hele hele Kamakura dönüsü 13 dakikada bir gelen trene iki kez binemeyip, ücüncüsüne binince, hayatimda yasamadigim bir seyi yasadim. Tren öyle bir doluyduki, görevli adam poposu disarida kalan yolculari iceriye tikmaya calisiyordu, bu arada ben kapiya yakin bir yerde kaldim, boynumda asili olan fotograf makinem de midemin icine girmeye basladi, nefes alamaz oldum, gidiklandim, gülmeye basladim. Trendeki birkac Avrupalinin da cok tuhafina gitmis olacakki onlarda kahkahayla gülmeye basladilar…cok komikti. Sonra makinem karnimi acitmaya baslayinca, tutup makinemi, yanimdaki japonun omuzuna koydum, cünkü baska yer yoktu…isin ilgin yani, bizlere tuhaf gelen bu duruma japonlar herhalde cok alisik olacakki itis kakisa hic tepki göstermiyorlar, aksine dünyanin en normal seyiymis gibi bir surat ifadeleri vardi. Sadece bir iki kisi duruma alisik olmadigimizi görüp gülmeye basladi o kadar. Hele hele trenin iyice dolu oldugu bir istasyionda kapilar acilip 6 kisilik cok yasli bir emekli grubu da trene binmeye calisinca ben icimden“ ..yok artik..imkani yok siz bu vagona giremezsiniz.´´ dedim. Demez olsaydim! Ne bileyim adamlarin bu isin teknigini bildigini? Gruptan en irice olani (1,65 m boyunda falan !) agir agir kapidan iceri kafasini ve omzunu sokmaya basladi, sonra bir ayagini, sonra gövdesini ve bu sekilde vagonun iclerine kadar ilerledi, onun actigi bosluktan da diger 5 kisi iceri daldi, böylece hepsi iceri daldilar, ben yine bastim kahkahayi, artik derin nefes alacak kadar bile bosluk yoktu, kisa kisa nefesler almaya basladim.
Bu sekilde de 1 saat Tokyo’ya kadar geldik, geldigimiz durak ta Shinjuku! Yani Tokyo’nun en büyük ve kalabalik metro istasyonu. Harita ve yön okuma konusunda cok iyi olmama ragmen, bir an affalliyorsun buraya gelince. Istasyondan cikmak icin bile epey bir zaman harciyorsunuz. Kalabaligin gürültüsüne ilaveten hoparlörden yapilan anonslar yetmiyormus gibi bir de peronlarda sürekli dolasan görevliler, ellerindeki kücük mikrofonlardan sürekli konusup milleti uyariyorlar.
Japonlarin pek hosuma gitmeyen bir yanini da anlatmak istiyorum. Yani bu kadar köklü ve ilginc bir kültürleri varken, herseyleriyle bati dünyasina özenmeleri cok hosuma gitmedi. Paris’teki Eyfel kulesinin aynisini Tokyo Tower olarak yapmislar. Bir de tanitim brosürlerinde “…tabii ki 7 metre daha yüksek ve buna ragmen 3000 ton daha hafif !..´´ diye yaziyorlar. Madam Tussaud müzesi benzeri bir müze yapmislar, New York’taki ögürlük anitinin da aynisini yapmislar. Bu kopyecilikleri hosuma gitmedi, yoksa gercekten cok ilginc bir ülke. Diger hosuma gitmeyen birsey de, metroda yaslilara yer vermemeleri, bunu cok bariz bir sekilde birkac kez gözlemledim. Bazi konularda batililardan daha da batili olmuslar(negatif anlamda söylüyorum) Biz yasli bir ciftlere yer verdikce admalar minnet duygusundan neredeyse dizlerimize kapandilar.
Cuma aksami isten cikmis büro calisanlarinin is arkadaslariyla yemege gitmeleri adetmis, herhalde cok ta cabuk sarhos oluyorlarki, aksam 22:00 gibi sokaklar yüzleri kizarmis, takim elbisesi, kravati yamulmus, kadinli erkekli gruplarla doluydu. Bir de kahverengi veya gri renkli takim elbiseli görmedim, herkesin üzerinde tek tip kiyafet var. Erkeklerde siyah ceket, beyaz gömlek, siyah dar pacali kumas pantalon ve ince ve tabiiki siyah kravat. Japonya’da tekstil isine girerseniz sakin kahverengi üzerine calismayin zarar edersiniz.
Diger dikkat cekici bir durum, cadde ve sokaklardaki insaatlarin cevresi ile ilgili. Kücük insaatlarda bir, büyüklerinde daha falzla sayida yine üniformali güvenlik görevlisi kaldirimda dikilip gelen gecene dikkat ediyor, hatta –bana göre- hic gerek yokken bile size gideceginiz yönü gösteriyor. Bizim sehirlerimizde acik rögar kapaklarindan dolayi insanlar ölürken, japonlarin bu asiri tedbirlilikleri bu yazida bahsedilmeyi hakediyor.
Haa bir de en önemlisini unutuyordum; Japonya’da sokaklarda cöp kovasi yok! Hic biryerde yok, yerler o kadar temiz ki, Avrupa ülkelerini bile solda sifir birakir. Tek bir izmarit, sakiz, ambalaj görmek mümkün degil. Bütün gün ceplerimde cöplerle dolasmak zorunda kaldim. Aksam otel odasindaki cöp kovasina attim artik.
Bahsetmeden olmaz, sehrin tün semtlerinde yiyecek icecek dükkanlarindan sonra en cok görülen dükkanlar Karaoke isletmeleri ve oyun salonlari. Karaoke isletmeleri, acik renk cicili bicili dizayn edilmis, vizir vizir isliyor, söyle icine bir baktik, icinde bir TV var, bir masa var ve oturma gruplari mevcut, her bir kabin 3-5 metrekare büyüklügünde, insanlar, özellikle gencler buralara girip, yiyip iciyor, sarki söylüyor. Oyun salonlari da bildigimiz sans oyunlari makineleriyle dolu, ama iceride inanilmaz bir sigara dumani ve gürültü mevcut. Legenler dolusu demir bilyeleri makineye atip yine legenler dolusu bunlardan kazaniyorlar, daha fazlasini anlayamadim ama bazi oyuncularin yaninda 10-20 demir bilye dolu legenler duruyordu.
Isterseniz söyle kisadan Tokyo’da semt semt nerede ne var, onlari yazalim:
1. ASAKUSA:Fazla yüksek binalarin olmadigi, eski Tokyo’nun da bir ölcüde yasadigi semtlerden biri, buradaki Asakusa Kannon tapinagini ve onun yanindaki hediyelik esya alabileceginiz sokagi mutlaka gezin. Burada insanlar tarafindan cekilen iki kisinin oturabilecegi Riksa taksi’leri görebilirsiniz. Yan sokaklari gezin cünkü her semtte bu tip sokaklar yok. Buradan Ueno Semtine dogru yürüyün derim.
2. UENO: Burada da Ueno Station Metro duraginin etrafi görülmeye deger, carsi, pazar burada mevcut, bagirarak satis yapilan yer olarak bir tek burasini gördüm. Ayrica buranin parki ve civardaki bircok müze hakkinda da gitmeden bilgi edinin derim.(tabii müze gezmeye niyetiniz varsa!) Ueno dan, Yanaka, Nezu, Honko gibi civar semtlere de yürüyebilirsiniz. Buralarda cafeler, bir tofu fabrikasi, tapinaklar ve tatami ustalarini(yere serilen Japon hasiri) mevcut. Bu istasyondan(digerleri Shinjuku ve Tokio Station) Narita havaalanina da Tren baglantisi mevcut.
3. IMPARATORLUK SARAYI (Nijubashimae Station veya Tokio Station): Burasi büyük bir parkin icinde yer aliyor, eskiden Imparator EDO’nun kalesi imis. Parkin dogu bölümü gezilebiliyor, icin de birkac ta müze var.
4. YOYOGI PARK/MEIJI TAPINAGI (Harajuku Station): Buradaki büyük parki gezip, Meiji Tapinagini ziyaret edebilirsiniz, Hafta sonlari dini tören veya dügün gibi bir olaya rastlama olanagi var ama bize denk gelmedi. Biraz cilgin, biraz siradisi giyim sevenlerin mutlaka ugramasi gereken bir sokak var Harajuku istasyonunun hemen cikisinda. Takeshita Dori caddesinde ucuk kiyafetler ve takilar satan(genclerin cok dolastigi bir sokak) dükkanlar mevcut. Burasi birkacyüz metre uzunlugunda ve bitimine dogru Meiji-Dori Caddesinin kestigi yerde de ayni tip dükkanlar devam ediyor. Buradan güneye dogru yarim saat yürürseniz, Tokyo’nun Shinjuku ile birlikte en kalabalik semtine, SHIBUYA’ya varirsiniz.
5. SHIBUYA (Shibuya Station): Burasi yüksek binalarca cevrili ve ortasinda cok büyük bir kavsak bulunan eglence semti. Bu kavsaktan yogun saatlerde ayni anda 15.000 kisi karsidan karsiya geciyormus, biz gece gittigimiz icin belki o kadar yoktu ama, yine de acayip kalabalikti. Ortadaki kavsak ve etrafindaki yan sokaklar, genclerin takildigi, ictigi yerler. Burada Shibuya 109 adli bir büyük alisveris merkezi de var, biz gezmedik, onun arka sokaklarinda da bircok kücük oteller var, ne icin oldugunu artik siz anlarsiniz. Shibuya aksamlari vakit gecirmek icin güzel. Gezmek eglenmek acisindan Shinjuku’nun dogu bölgeleri ile birlikte ilk ikiye girer. Ancak Shinjuku’da daha cok lokanta var.
6. ASAKUSABASHI (Akihabara Station): Elektronik meraklilari icin burasi tam yeri. 250 den fazla dükkan(Electric Town) burada gezilebilir ama fiyatlar ucuz degil.
7. SHINJUKU (Shinjuku Station): Yazida da bahsettigim gibi belki de icinden cikmasi en zor istasyon. Bati yönünde 40-50 katli dev gökdelenler, bürolar mevcut, aslinda batisi ilginc degil diyecegim ama Tokyo yu bir gökdelenin tepesinden görmek istersiniz herhalde. Bunun icin ya Eyfel kulesinin aynisi olan Tokio Tower’e gidip para vererek tepesine cikabilirsiniz, ya da Shinjuku nun bati cikislarina dogru gidip Tokio Metropolitan Government Office levhalarini takip edip, 700-800 metre sonra kuzey ve güney ikiz kulelere cikacaksiniz. Bunlardan birine (manzara acisindan güneydekini tercih edin ) girin, hemen iceride asansörün basindaki görevliyi göreceksiniz, buraya cikmak ücretsiz ve 45. kattaki manzara gercekten ilginc. Cok güzel demiyorum bakin, ilginc diyorum! Nedeni de su; Nedense asyalilarin estetik duygulari bizimkilerle pek uyusmuyor gibime geliyor, yani aslinda tek tek bakinca cok güzel binalar, düzgün yapilmis yollar, heryer inanilmaz temiz…ama bir bütünlük icinde yine de biraz karisik, düzensiz görünüyor, benim fikrim bu. Bir de tabii Shinjuku’nun dogu kismi var(Shinjuku-Sanchome), burada da türlü türlü yeme icme, eglence imkanlari mevcut, burayi da mutlaka gezin. Kabuki-cho bölgesinde de gece kulüpleri ve gece hayati mevcut. Tokyo’nun en canli semtlerinden biri.
8. ROOPPONGI (Roppongi Station): Kitaplarda burasi Tokyo’nun bir numarali gece hayati bölgesi olarak anlatiliyor, biz de gittik ama biraz hayal kirikligina ugradik. Kaldirimlarda Amerikali, Kanadali zenci iri kiyim kapicilar durmadan sizi iceriye cekmeye calisiyor. Buradaki eglence yerleri ya üst katlarda, ya da bodrum katlarindan pavyon benzeri yerler, biraz itici, ückagit kokan ticari isletmeler gibime geldi, buradan cabuk ayrildik.
9. GINZA (Ginza veya Higashi-Ginza Station): Burasi da kitaplarda cok anlatilan bir yer ama japonlari tanirsaniz nasil bir yer oldugunu daha gitmeden kestirebilirsiniz. Ginza sehrin ünlü bir alisveris bölgesi, burada dünyaca ünlü tüm pahali markalarin magazalari mevcut. Ucakta tanistigimiz japon bile ilk önce buraya gitmemizi önerdi. Japonlar yabancilara kendilerinin ne kadar batili ve modern olduklarini göstermeye calisiyorlar, ama Ginza’daki caddeler Avrupa’dan gelen bir insan icin pek ilginc degil. 11 saat ucup Versace veya Dolce&Gabana magazasi görmeye ihtiyacim yok, ama marka meraklilari icin en ilginc semt budur herhalde.
10. TSUKIJI Fish Market (Tsukiji-Shijo Station): Burasi mutlaka gidilmesi gereken bir yer. 200-300 kiloluk dondurulmus ton baligi satislari daha sabah 05:00 te basliyor. Daha sonraki bir iki saatte de Pazar yerindeki cesitli tezgahlarda, bu baliklarin parcalanmasini, restoranlardaki satisa hazirlanmasini izleyebilirsiniz. Sadece ton baligi degil, hayatimda görmedigim cesitte midye ve balik cinslerini de burada gördüm. Saticilar da cok sabirlilar, o kadar islerinin arasinda, tezgah aralarinda ellerinde kameralariyla dolasip ayak bagi olan turistlere karsi cok sabirlilar. Birseyler görmek istiyorsaniz sabah 8 veya 9 gibi gidin, daha sonra pek birsey kalmiyor. Saat 11:00’e kaldiysaniz hic gitmeyin, baska güne erteleyin derim.
Buradan ciktiktan sonra Hamarikyu Parkini gezin, burada da Imparator EDO Zamanina ait eserler barindiriyor, güzel bir park.
Cesitli semtleri yazdiktan sonra Tokyo’daki büyük parklardan bahsetmeden de olmaz. Sehrin icinde büyük büyük parklar mevcut, buralar insana huzur veren mekanlar ve cok düzenli ve bakimlilar. Ancak malesef bizim buralarda fazla vakit gecirecek zamanimiz olmadi, kisaca bakip ciktik.
Biz gerci Tokyo’yu Kasim ayinda ziyaret ettik ama en iyi ziyaret ayi Mart sonu ve Nisan ayiymis. Cünkü park ve caddelerde özel bir cins(meyve vermeyen) kiraz agaci yetistirmisler, bu agaclar ilkbaharda cicek acinca sehrin güzelligine doyum olmuyormus, biz malesef göremedik.
Evet normalde bir haftada gezilebilecek kadar yeri 4,5 günde gezdik, sabahtan gece yarisina kadar mümkün olan tün saatleri kulandik, ilginc bir sehir gördük.
Ercan Toprakyaran
Ayrıntılı Bilgi