Hem Budist hem de turist gözüyle Tayland tapınakları… Gezgin Doktor Didem Dinçer Akdeniz‘in Chiang Mai izlenimleri devam ediyor. Bugünkü yazıda Tayland tapınakları anlatılıyor.
Tayland tapınakları
Rahiplere sabah yardımlarının ikramı için sabah erkenden daha gün doğmadan uyandık. Bir Budist için rahiplerle sabahları karşılaşmak günlük hayatın doğal parçası olsa da, bir turist için oldukça etkileyici belki de büyüleyici bir deneyim idi. Gün doğumunda genç rahiplerin (çoğunluğu 10-20 yaş arasında) şehirde 3 kral anıtı çevresinde günlük sadakalarını toplarken görebilirsiniz.
Biz Wat Doi Suthep tapınağına gideceğimiz için sabah gün doğmadan yollara dökülüp Doi Aoy Chang (Sugar Elephant Mountain-şeker fil dağı) dağının eteklerinde rahiplerin onca yolu yürüyerek indiği ve halkla dualar eşliğinde iletişim kurduğu bölgeyi tercih ettik. Genç rahipler çevreden sanki soyutlanmış şekilde o yolu çıplak ayakları ile inip ellerindeki pırıl pırıl pirinç çanaklara halkın verdiği sadakaları topluyor ve onları kutsuyordu.
Sabahın hafif nemli ve sisli havasında gündoğumu saatlerinde ortam o kadar büyülü idi ki size ne kelimelerle ne de fotoğraflarla anlatabilirim yaşanmadan hissedilmez. Budizm inancında sabah rahiplere bu tip sadakalar vermek erdemliliği gösteriyor, ayrıca gelecek yaşam için daha iyi bir seviye ve Nirvana’ya ermek için daha az sayıda reenkernasyon sayısı bu sadakaların veriliş amacını oluşturuyor.
Bu sadakalar gün doğumu ile saat 8:00 arasında veriliyor. Bunun için özel dizayn edilmiş eşyalar satan dükkanlar bulmak mümkün,dükkanlar sabah gün doğumu ile açılıyorlar. Rahipler kimsenin gözüne bakmadan saygıyla ve huzurla sadakalarını alıp sizi kutsayıp yollarına devam ediyorlar.
Bu iletişim görsel bir şölen olsa da lütfen onlar için bir dini değer olduğunu unutmayıp fotoğraf makinalarınızı rahiplerin burunlarına sokmayın, çevremde bazı turistler zavallıların gözlerine kocaman flaşları patlatıyordu! Rahiplerin bir süre hiçbir şey göremediklerine eminim yazıktır günahtır.
Rahiplere biz de hediyelerimizi sunup kutsandıktan sonra, bu huzurla tepelere doğru yola çıktık. Bu sırada rehberimize yanlışlıkla (sonradan ne çok pişman oldum bir bilseniz) Budizm’i merak ettiğimi söylemiş bulundum… Meğer Rehberimiz ciddi tutkulu bir Budistmiş ve beni “artık tapınak ve Budizm duymak istemiyorum!” dediğim bir güne sürükledi.
Wat Doi Suthep tapınağının yolunda Hmong halkının yaşadığı bir köy varmış. Önce buraya uğradık.
Doi Pui Hmong kasabasında yaklaşık 1000 Hmong etnik kökenli insan yaşıyordu. Tayland kuzeyindeki yamaçlarda farklı etnik kökenlerin yaşadığı küçük küçük dağ köyleri var. Bu köyler ne yazık ki artık birer turizm sirki haline gelmiş . Bölgesel iç savaşlarda yerlerinden olan bu insancıklar. (tüm Tayland’ta bu şekilde yaşayan yaklaşık 1 milyon kadar nüfus varmış!!)
Tayland’ın kendilerine verdiği alanlarda, herhangi bir vatandaşlık hakkına sahip olmadan, yalnızca turizmden kazanabildikleri paralarla hayatlarını devam ettiriyorlar. Ülkenin başka yerlerine taşınma özgürlükleri yok. Tüm etnik gruplar kendi kültürel yapılarına sahip çıkarak insanların ilgisini çekiyorlar.
Her ne kadar gördüklerim gerçekten güzel olsa ve hoşuma gitse de, burada ve gittiğim diğer yamaç köylerinde kendimi sirkte yada İNSANAT bahçesinde hissedip ciddi bir utanma duygusu ile baş etmeye çabaladım. Sabah kahvemizi Doi Pui Hmong kasabasında içip el işi hediyelik eşyalara bakıp biraz oyalandık ve yola tapınağa doğru devam ettik.
Wat Doi Suthep tapınağına doğru olan yol gerçekten çok çok güzel. Dağın zirvesine doğru kıvrıla kıvrıla yükselirken size mis gibi bir hava ve harika manzaralar sunuyor. Anlayacağınız sırf yol bile güzel.
Yaşamın kendisi de esasında ulaşılacak hedef değil de hedefe giden yol değil mi zaten? Bütün bu alan yani Doi Suthep ve Doi Pui dağlarının tüm çevresi ulusal park ilan edilmiş. 300 kadar kuş çeşidiyle tüm dünyadan kuş gözlemcilerinin deilgisini çekiyor. Neyse tapınağa vardığımızda ilgimiz doğadan insan yapısına dönmüştü. Çünkü kendimizi beşer kafalı iki ejderhanın (adları Naga imiş) iki yanını koruduğu yukarıya sonsuza (esasında tapınağa ama merdivenlerin sonu görünmüyor ki) doğru yükselen merdivenlerle karşılaştık Esas adı Wat Phra Tat olan ama üzerinde bulunduğu dağın adı ile anılan Wat Doi Suthep tapınağı şehir merkezinden 18 km uzakta, ve deniz seviyesinden 1676 m yüksekte bulunuyor. Tapınaktan şehrin kuş bakısı manzarası da harikaydı.
Kuzey Tai dilinde doi dağ demek oluyormuş ve bizim dağ kelimemize oldukça benzer bir söylenişi vardı. Dil bilim uzmanı dostlarımdan kökenlerine ait bilgi rica edeyim lütfen.
Doi Suthep tüm ülkedeki en ünlü dağlardan birisi. Şehirden dağın görüntüsü de dağdan şehrin görüntüsü kadar güzeldi gerçekten. Keskin bir gözünüz varsa tapınağın parlayan altın rengi çatısını şehirden görebileceğinizi iddia ediyorlar ama ben zaten miyopum ihtimalim yok.
Tapınağa ulaşmak için biraz önce bahsettiğim ve beni çok etkileyen iki ejderha tarafından korunan merdivenlerin 309 basamağını tırmanmak yada kolayca asansörle yukarı çıkmak seçeneklerine sahipsiniz. Biz asansörle çıkıp yürüyerek inmeyi tercih ettik. Kesinlikle üşendiğimizden değil iki yolu da görelim diye. Bu beş kafalı dev ejderin vücudu tüm merdivenler boyunca yukarıya kadar uzanıyor. Kafaları kırmızı, yeşil altınrengi pullarla kaplı iken gövde sadece yeşil ve altın rengi pullarla kaplı ve gerçekten güzel görünüyor.
Asansörle çıkılan ve merdivenlerin sonlandığı alan dış avlu. Burada çok güzel Banyan ağaçları (Budizmde kutsal sayılıyor) vardı. Dış avluda beyaz filin son nefesini verdiği yerde onu temsilen bir beyaz fil heykeli vardı.
Dış avluda bir kenara yığılmış kiremitler dikkatimi çekti arkalarında Tay harfleri ile birşeyler yazılıydı. Rehberimize sorduğumda çatıların tamiri için kiremit bağışı yapıp dilek tutmak bu tapınak için özel bir ritüelmiş ve yöre halkı çok sık bunu yaparmış. Bu bilgi dilek dilemenin değişik bir boyutunu bana tanıttı.
Dış avluda bir başka hoşuma giden köşe ise kocaman çanların sıra sıra asıldığı bölüm oldu. Her çan çok güzel estetik detaylarla süslenmişti. İçimdeki çocuk çalmayı çok istedi ama çevredeki kalabalıktan utandım. Halbuki her çan ayrı bir ses tonu mu çıkarıyor merak etmiştim. Seslerini duyarsanız bana söyleyin olur mu? İçimde kaldı.
Bu tapınaktan itibaren kapılara ilgi duymaya başladım diyebilirim. Nasıl bir özen nasıl bir işçilik. Getçekten bayıldım… Hala gözlerim kapılarda ve hala her kapıda bir estetik unsur arıyorum.
İç avluya geçmek için 15 basamak daha çıkmak gerekiyor. Buraya ayakkabılarınız olmadan ve dini alanlara uygun kıyafetlerle girmeniz gerekiyor. Tapınağın oldukça kalabalık olması biraz beni sıkmış olsa da keyifli zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Devasa altın renkli Chedi’nin parıltısından etkilenmemek zaten imkansızdı
İç avluda sizi kutsayan rahiplerden,her yerde yanan adak mumlarına ve tütsülerin büyüleyici kokularına uzanan çok daha mistik bir hava hakimdi.
Doi Suthep Efsanesi
Maha Suman Thera isimli bir rahip bundan 600 yıl kadar önce Sukhothai’nin kuzey krallığında yaşamış. Bir gün kutsal bir rüya görmüş: Kutsal Buddha’nın omuz kemiklerinden biri onu bir yerde bekliyormuş! Rüyasında gördüğü yere gündüz gittiğinde orada çok eski bir kemik bulmuş! Kemiğin sihirli güçleri varmış. parlıyormuş, hareket edebiliyor hatta istediğinde görünmez olabiliyormuş! Rahip bu kutsal kemiği Sukhothai Kralına getirmiş. Kral Dharmmaraja çok büyük bir kutlama düzenlemiş ama kutsal kemik büyülü özelliklerinden hiçbirisini krala göstermemiş. Sinirlenen kral da kemiği rahibe geri vermiş (bence biraz nazik bir anlatım ya neyse). Kuzeyin başka bir kralı kemiğin şanını duymuş ve onu kendi gözleri ile görmek istemiş. Lanna Kralı Kue Na Rahibi çağırmış. Rahip kemiği krala götürmüş. kral bu kemik uğruna Wat Suan Dok (çiçek bahçesi) tapınağını inşaa etmiş. kemik de çok büyük bir mucize gösterip kendini kopyalamış. Bir kemik Wat Suan Dok tapınağında kalırken diğeri Kral tarafından beyaz bir file konmuş. Fil serbest bırakılır bırakılmaz Doi Suthep dağına (şeker fil dağı da deniyormuş) tırmanmış. Sonunda beyaz fil zirveye çok yakın bir yerde durmuş, 3 kere çok yüksek sesle bağırmış en sonunda oracıkta ölmüş. Tam bu nokta bu günkü tapınağın inşa edileceği yer olarak kral tarafından böylece seçilmiş. Filin öldüğü noktada hala beyaz bir fil heykeli duruyor! (bir beyaz fil heykeli var da o yer bu yer mi? )
Bu haritada sevgili rehberimizin bizi saat 11 ile akşam 7:30 arasında adeta nefes almadan sürüklediği Chiang Mai turunun rotasını bulacaksınız. Gözünüz korkmasın size hepsini anlatmayacağım zaten bazılarında ben de dinlemedim yemin ederim… (diyorum ya Budizm’i merak ediyorum demiş bulundum, Turun sonunda otelimize iki kucak dolusu kitapla döndük kadıncağız alıp hediye etmeye doyamadı!)
1) Üç Kral Anıtı
Turumuza Üç Kral Anıtıyla başladık. Anıt şehrin en büyük caddesinin üzerindeki oldukça büyük bir meydanı süslüyordu.
Anıt şehrin kurucusu Kral Mengrai ve iki arkadaşı Sukothai Kralı Ramkamhaengand ile Payao Kralı Ngam Muang un bronzdan yapılmış heykellerinden oluşuyor. Bu üç arkadaş 1200lü yıllarda birlikte çalışarak Chiang Mai’yi inşaa etmişler. Halk hala bu üç krala her gün çiçekler, tütsüler ve küçük hediyeler getirerek minnetlerini ifade etmeye çalışıyordu…
Anıtın arkasında yeralan beyaz tarihi bina 1924 yılında inşaa edilmiş ve Chiang Mai sanat ve kültür merkezi olarak kullanılıyordu. İçeriye girmedik. İçeride şehrin kuruluşundan bu güne olan gelişimini anlatan bir video ve yamaçlarda yaşayan değişik etnik grupları tanıtan odalar varmış. Dediğim gibi rehberimiz kendini Budizm’i tanıtmaya adadığı için bizi buradan uzaklaştırdı.
Benim orada esas ilgimi çeken anıtın sol yanındaki sokakta olan küçücük koyu renkli tik ağacından yapılmış altın yaldızlı süslemeleri olan tapınak oldu adı: Wat Sadeau Muang imiş bu güzelliğin (daha tapınaklardan bıkkınlık gelmediği için o saatlerde küçük güzellikleri görebilir haldeydim belkide)
2) Yuparaj Wittayalai Hazırlık Okulu
Burası ülkedeki genç rahiplerin Budist rahipler olarak eğitildikleri en ünlü akademik yapı imiş. Tayland dışından bile pek çok genç Budist rahip olma eğitimi almak amacı ile bu okula geliyormuş. Rehberimiz öyle gururla anlatıyordu ki bence burası Uzakdoğu’nun Oxford’u idi onun gözünde ???? Bu okulda “Monk Chat” diye bir uygulama yapıyorlar. Randevu alarak rahiplerle oturup Budizm ve Budist bir rahibin yaşam tarzı hakkında detaylı sohbetler yapabiliyorsunuz. Hepsi oldukça iyi derecede İngilizce biliyor!
3) Wat Chiang Man Tapınağı
Bu tapınak Chiang Mai’deki en eski tapınakmış. Şehrin kurulduğu 1296 yılından hemen sonra inşaa edilmiş. Chiang Mai inşaa edilirken Kral Mengrai’nin yaşadığı alanın burası olduğu söyleniyor. Bu tapınakta 2000 yıllık iki Budha heykeli olması tapınağı ayrıca daha özel kılıyormuş…Tapınağın içi kırmızı zemin üzerine altın yaldızlarla işlenmiş Budha’nın hayatını anlatan resimlerle süslenmişti. Bu yapının bence en güzel kısmı zaten tüm kompleksin de en eski bölümü olan Chang Lom Chedi adı ile bilinen kule idi. Kulenin adının anlamı “fillerle çevrelenmiş” demekmiş, zaten kulenin tümü çok güzel 15 fil heykeli ile süslü..
4) Wat Hua Kuang Tapınağı
Dışarıdan bakmanızın yeterli olduğu bir güzellik. 4 katlı çatısı ve yanındaki fil heykeli ile sizi gülümsetecek bir güzellik sunacaktır. Biz tabii ki içine girip uzunca öyküsünü dinledik ama siz boşverin dışı yeterince güzel, yola devam edin.
5) Beyaz Fil Kapısı (Chang Puak)
Bu eski şehirin kuzey kapısına verilen isimmiş. Tüm eski şehri çepeçevre saran duvardaki kapılardan birisi. 1300 lü yıllardan 1900 lerin başına bu duvarlardaki kapılar her gün batımında kilitlenip ger gün doğumunda açılırmış.
6) Atlar Tapınağı
Bu tapınağı görmemeniz imkansız. Çevresini saran yüksekçe duvarların üzeri altın rengi 50 civarı et heykeli ile kaplıydı. Yine içine girip zaman kaybetmeyin çok bir özelliği yok. Duvarların içinde birçok altın rengi hayvan heykeli var. her biri Çin takvimindeki yılların benzeri bir düzeni temsil ediyormuş.
Tapınakları okumaktan sıkıntı geldi değil mi? Siz bir de bana sorun. O gün gerçekten her yerim tapınak oldu!!! Bundan sonra sırf isimlerini yazayım önemlilerin fotoğrafını koyarım merak eden varsa bana yazsın detaylarını anlatırım inanın çoook detay var. Bildiğiniz gibi değil!!!!
7) Wat Lok Molee
Şehir surlarının hemen dışında yer alan güzel bir tapınak. Arkasındaki chedi ve tapınağın bahçesi gerçekten güzeldi.
8) Janghuarinnakorn Evi
Chiang-Mai’de böyle ev bulmak ilginç ama koloniel tarzdaki bu ev gerçekten çok ihtişamlıydı. Şu anda kimsenin yaşamadığı bu evin perili olma hikayeleri şehirde kol geziyordu.
9) Şehrin Köşesi
Buraya geldiğinizde duvara tırmanıp dışarıya ve şehre bakabileceğimizi söyledi sevgili rehberimiz ama bana cazip gelmedi. Ben çıkmadım dolayısıyla fotoğraf yok. Siz çıkarsanız (duvarların üzerine tek çıkış bu bölgedeymiş) ve fotoğraf çekerseniz bana da yollayın lütfen
10) Aslan Budha Tapınağı (Wat Phra Singh)
Bu tapınak 1345 yılında Kral Phayu babasının küllerini saklamak amacı ile yapılmış olan bir tapınakmış. Küllerin hala tapınakta saklandığı söyleniyordu.. Yapılışından yirmi yıl kadar sonra aslan şeklinde bir Budha heykeli buraya getirilmiş ve hala bu heykel tapınakta sergilenmekteydi. Bu heykelin Budha’nın aydınlandığı Hindistanın Bodhgaya tapınağından gelmesi nedeni ile Chiang Mai’deki en kutsal heykel olduğu düşünülüyordu. (Hoş heykelin gerçeğinin bir kopyası olduğu dedikodusu da ortada dolaşıyordu!!)
Bu Binanın içine mutlaka girmenizi öneririm çünkü duvarlardaki resimler gerçek birer sanat eseriydi…
11) Wat Tung Yu Tapınağı
Bol bol balmumundan yapılmış Budist Rahip heykelleri gördüm. İlk gördüğümde gerçekten oturan canlı insan sandığım bu heykellere alışmam zaman aldı doğrusu. Bu ve bir sonra ki tapınakta açlıktan gözüm dönmüş halde olduğu için fotoğraf çekecek halim kalmamıştı zaten tapınaktan da çoktan nefret gelmişti…
12) Wat Chaiprakiat
Bu tapınakla ilgili özel hiç bir şey hatırlamıyorum hatta dürüstçe gittiğimizi rehberimizin almamız için zorladığı broşürlerden söyleyebiliyorum. Bana göre gitmezseniz bir kaybınız olmaz. Hatta kesin gitmeyin.
13) ve 15 numaralı tapınaklar
Chiang Mai’nin önemli tapınakları imiş. Rehberimiz onları uzun uzun anlatmak istiyordu. Ben olaya el koyup isyan bayrağını açtım ve yemeeek diye yalvardım.. Tamam Budist rahipler tüm gün aç meditasyon yapıyor olabilirler ama ben ne Budistim ne de rahip. Açım aç diye inleyerek kendimi sokak restoranlarından birine attım. Rehberimizin yerel halkın çok tercih ettiğini söylediği bu restoran bizim için güzel bir deneyim oldu.. Daha da güzel bir soluklanma oldu diye de eklemeliyim….Noodle’ın tadı da güzeldi (yada ben çok acıkmıştım çok emin değilim.
14) Wat Pan Tao
Koyu renkli tikten inşa edilmiş bu tapınak dışarıdan oldukça güzel bir görünüm sunuyordu. İçerisi mi??? Bilmiyorum girmedim ???? Bu tapınak fener bayramında (her yılın 12. ayının dolunay günlerinde kutlanıyor) rahipler kağıt uçan fenerleri gökyüzüne bu tapınaktan bırakıyorlarmış. O dönemde gitmeyi gerçekten isterim….
15) Büyük Stupa Tapınağı (Wat Chedi Luang)
İlk gün gezimizde cenaze ayinini gördüğümüz tapınağa geri gelmiştik. Tapınak gerçekten güzel bir tapınaktı ve kentin en önemli Tayland tapınakları arasından olduğu için de kendimi buraya dikkat etmeye zorladım… Bu tapınakta bir gün önceki ayinde dikkatimden kaçan, belki de onca tapınak gördükten sonra farkı anlayabildiğim, temel rengin siyah olması idi. Pek çok tapınaktaki sütunlar kırmızı üzerine altın yaldızlı iken bu tapınakta siyah hakimiyeti vardı. Bence içeriyi daha güzel hale getirmişti.
Tapınaktan çıkınca tapınak kompleksinin güneydoğu köşesindeki koskocaman sakız ağacı anında dikkatimi çekti. Çeşmede neredeyse kutsal saydığımız ve koruduğumuz bu ağacı bir başka yerde bir başka iklimde görmek çok hoşuma gitti. Meğer Budizm’de de sakız ağacı kutsal sayılırmış.
Bu tapınak kendinden çok büyük bir değer kaybetmiş. Şimdilerde Bangkok’ta Grand Palas’taki Wat Phra Kaew tapınağında bulunan ünlü Zümrüt Buda heykeli 1475 yılında bu tapınakta saklanıyormuş.
Binanın arkasında Büyük Stupa adını alan tuğladan bir Pagoda vardı. Bu piramid benzeri Stupa’nın 1391 yılındaki ilk yapımında 86 metreye kadar yüksekmiş ve üzeri bronz ve altın yapraklarla kaplıymış (zenginlik ve gösterişi hayal edemiyorum) 1545 yılında yaşanan bir deprem Stupa’yı yıkmış. Restore edilirken de yükseklik 60 metre ile sınırlanmış.
16) Wat Phan On
Dağın zirvesindeki Doi Suthep tapınağının minyatürü olan bu tapınaktaki koskocaman Gong çalıp kaçma isteği oluşturdu bende ama ne çalacak ne kaçacak halim kalmıştı bu uzun günün sonunda… Sabah saat 4 te kalkmıştık ve o sırada saat 18’e geliyordu.
17) Yüzen Evler Limanı Kapısı
Eski şehirden ana çıkışı oluşturan bu kapı tüm Chiang Mai gezimiz boyunca en çok girip çıktığımız kapı oldu ama bu sefer gördüğümdeki kadar sevdiğimi ve mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum. Kapıyı geçtikten sonra arabaya binecektik yaşasııın…
Buradan sonra arabaya binip otelimize giderken rehberimiz azimle diğer Tayland tapınakları anlattı ama ben duydum mu?
Hayııırrrr… Hava kararmıştı ve yorulmuştum. Budizme ilgim tükenmişti yani açıkça sıkılmıştım.
Otele vardığımızda saat 8’e geliyordu. Önce biraz dinlendik akşam pazarında birşeyler atıştırı. muhteşem bir SPA’da güzel bir masaj keyfi yaşadık sonra geri dönüp yattık. Ertesi gün yine bizi yoğun bir gün bekliyordu.
Yazının orjinalini ve daha fazla fotoğrafı bu linkte bulabilirsiniz.
Yazı ve Fotoğraflar: Didem Dinçer Akdeniz
Instagram: @gezgindido
Facebook: dtdereli
Tayland’ın Tapınakları, Tayland Tapınakları,Chiang Mai,Kuzey Tayland, Tayland, Bangkok, Ping Nehri, romantik gezi, Wat Phan On, Wat Chiang Man, Wat Phra Sing, Wat Chedi Luang,Wat Tung Yu, Büyük Stupa Tapınağı, Üç Krallar Anıtı,Shangri-La,Lanna Krallığı,Tuktuk,Tiger Kingdom,Myanmar,Lahular, Lisular, Akhalar, Çin, Tayland Kaplanı, Chiang Mai Tiger Kingdom, Mae Hong Song, Chiang Rai, Orta Tayland,Wat Phra Singh,Aslan Budha Tapınağı,Janghuarinnakorn Evi,Wat Lok Molee,Beyaz Fil Kapısı,Wat Hua Kuang Tapınağı,Yuparaj Wittayalai Hazırlık Okulu,Üç Kral Anıtı