Buenos Aires genelevlerinin müstehcen dansı ve karamsar şarkısı tango, yaklaşık yüz yıl önce kenti fethetti. Arjantin’e akın akın gelen İtalyan göçmenlerin şarkılarıyla beslendi; özgürlüklerine kavuşan Afrikalı kölelerin çember danslarıyla ritmik temel kazandı; ihanet, yoksulluk ve acıyı, kederli bir halkın dokunaklı feryatlarını aktardı. Pek çok Arjantinli ekonomik krizle boğuşulan bir dönemde teselliyi yine tangoda aradı. Günümüzde ekonomik çöküntünün sıkıntılarını hâlâ yaşayan Arjantin’de tangonun asırlık temaları geçerliliğini koruyor.
Müzik, şampanya, güzel kadınlar, göz kamaştıran erkekler, bir şarkı gibi havaya yayılan parfüm, parfüm gibi zihne takılıp kalan şarkılar. Tek vücut olmuş iki bedenin birliği mi? Tam teslimiyet mi? Benim Humphrey Bogart’ım mı? Tango derslerine yazılmanın tam zamanı olduğuna karar veriyorum. Bir, iki, üç, dört, BEŞ; kadınlar açısından tangonun temel sekiz adımını başarıyla çözmenin sırrı, “beşinci adımda” sol ayağı çapraz olarak, dizleri bükmeden sağayağın yanına getirme becerisinde yatıyor. Aynı zamanda sağ omzunuzu aşağıda, sağ dirseğinizi yukarıda, partnerinizin sırtında duran sol elinizi gevşek (“bu şehvetli bir kucaklaşma” diyor kenarda duranlardan biri), gövdenizi tam karşıya bakar durumda, bacaklarınızı gergin ve düz tutmaya yoğunlaşmak zorunda değilseniz bu oldukça kolay bir iş. “Zıplamamaya dikkat edin” diyor öğretmenim Luis Lencionikibarca. Dik duruşa geçiyor ve onun önce sağ sonra da sol ayağına takılıp düşecekgibi oluyorum.
“Olur böyle şeyler” diyor göz kırparak. “Yere bakmamaya gayret edin” diye de ekliyor, beni pistte sürüklerken. “Adım atarken ayağınızı yerden öyle kaldırmayın.Kayarcasına hareket etmeye çalışın.”
Lencioni’yle tek vücut olmaktan çok onun kolları arasında hayli iri bir devekuşuna dönüşmekte olduğumu hissediyorum. İlk gençlik yıllarımın büyük bölümü modern dans stüdyolarında, profesyonel bir dansçı olmak üzere eğitim alarak geçti; ancak onca yıllık çabanın karşılığını burada alamıyorum. Duruyoruz ve Lencioni duruşumu yeniden ayarlıyor. Tangoda kadın bedeni her koşulda, tümüyle erkeğe odaklanmış olarak ileri bakar. Kalçalar dönebilir, ancak asla salsada olduğu gibi iki yana sallanmaz; bunun yerine, bedenin alt yarısının tamamı bir bütün halinde sola ya da sağa kıvrılır ve dans pistinde, Mısır mezar resimlerindeki figürler gibi, bu şekilde hareket edilir.
“Hep böyle midir?” diye soruyorum Lencioni’ye kuşkuyla.
“Hep böyledir.”
Çok geçmeden bir kez daha tökezliyorum. Lencioni beni rahatlatıyor ve ben müzikle aramda bir bağ, adımlara karşı belirgin bir teslimiyet, partnerimle birlikte pistte süzülmenin verdiği rahatlatıcı bir duygu hissetmeye başlayıncaya dek dans etmeyi sürdürüyor. Lencioni beni bir anda durdurup, “Olaya biraz ruh katın!” diye azarlıyor. “Kendinizi benim dansımdan zevk almaya bırakıp dalgın dalgın dönmeyin!”
Diğer bir deyişle, teknik beceriksizlik affedilebilir ancak duygusal vurdumduymazlık asla. Çünkü duygu -güçlü, yoğun, odaklanmış duygu- tangonun özüdür. Bir sonraki tangoda daha iyisini yapmaya söz veriyorum, ancak önceki dansın tüm o dönüşleri yüzünden sırtımda oluşan ağrı dayanılır gibi değil.
BUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?
Birçok kimsenin gözünde tango, erkeğin dizginleri elinde tuttuğu bir tutku dansıdır; eşler pist boyunca birlikte süzülürken, erkek dramatik hareketlerle kıvırıp büktüğü ve döndürdüğü kadına yön verir. Oysa tango her zaman böyle yapılmadığı gibi, yeni biçimler de gelişmeye devam ediyor. Tangonun oluşum yılları olan 19. yüzyıl sonlarında, Afrika-Arjantin tango partnerleri kucak kucağa değil, daha çok ayrı dans ederlerdi. Kaldı ki kadınlar dans sırasında dizginleri partnerlerine bırakmaya her zaman razı gelmezler. Hatta bazı kadınlar yol gösterici konumun partnerler arasında sürekli el değiştirdiği bir tango biçimini uygulama noktasına vardırmışlardır işi; bu dans üslubu kimi zaman karşılıklı yol gösterme olarak anılır.
İşin pratiğine bakılırsa, tangoda zamanının büyük bölümünü geriye doğru yürümekle geçiren kadının yol göstericiliği üstlenmesini sağlayacak birçok fırsat çıkar; ama yol göstericilik alışverişi sadece bir çifti daha yakın bir iletişim içine çekmekle kalmaz, yeni adımları ve üslupları yaratma olanağının da önünü açar.