RENKLER, HİKAYELER, SEYŞELLER…

Hint Okyanusu'nun mavisi daha önce gördüğüm tüm mavilerden farklıydı.

Bazen eski zamanları düşünür, dünyanın çok az kısmının keşfedildiği günleri hayal ederim. Harita ve telefon olmadan, gidecekleri yeri bilmeden başka coğrafyalara yelken açanların yaşadığı zamanlar…

O yıllarda bir grup denizci Hint Okyanusu’nda ıssız bir adaya ulaştı ve orada kalmaya karar verdi. Seyşeller aslında onların efsanesidir. Hikayeleri, içimizdeki maceracı ruha ilham vermeye devam ediyor.

Arap denizciler satabilecekleri malları aramak için bu bölgelere yelken açtıklarında Seyşeller‘in ikinci büyük adası olan Praslin’e indiler ve Coco De Mer ile karşılaştılar. Bu palmiye ağacının cevizi bir kadının poposunu andırıyordu. Cevizin işlevsel bir değeri yoktu, ancak Arapların pazarlama becerileri sayesinde o günlerde baharatlarla aynı fiyata satılan, aranan bir süs eşyası haline geldi. Diğer denizciler bu nadir hindistan cevizinin nerede yetiştiğini öğrenmek istediklerinde, onu bulanlar yalan söyledi ve soranları Maldivler’e yönlendirdi. Bu olaydan sonra bu garip ceviz Coco De Mer ya da Maldiv Hindistan Cevizi olarak anıldı. Praslin’deki Vallee De Mai şu anda 400 Coco De Mer palmiyesinden oluşan dünyanın tek koruma altındaki rezervi ve Seyşeller haklı olarak bununla gurur duyuyor.

Coco De Mer ya da Maldiv Hindistan Cevizi

Efsaneye göre dört Arap denizci yüzyıllar önce ünlü Coco de Mer’i aramak için Siluet Adası’na gelmiş. Hiçbir şey bulamamışlar, gemileri bozulmuş ve çoğu açlıktan ölmüş. Hayatta kalabilenler tarafından adanın tepesine gömülmüşler. Son adam öldüğünde cesedini gömecek kimse olmadığından ceset günlerce açıkta kalmış. Tepedeki büyük haçın ona adandığı söyleniyor. Ancak bu hikayede bir tuhaflık var. Arap denizcileri anmak için bir haç dikilmesi sizce de garip değil mi?

Mahe’deki Le Meridien Fisherman’s Cove adındaki otel adadaki turizmin başlangıç öyküsü olarak kabul edilebilir. Hikaye, buranın Seyşeller’in en eski oteli olan bir aile işletmesi olduğu zamanlara kadar uzanıyor. İşler bozulup otel kapandığında, tesis uzun süre terk edilmiş. L şeklindeki tasarımı ve doğal kaya oluşumları balıkçılık için ideal bir koy oluşturmuş ve yerel balıkçılar burada toplanmış. Bugün de her öğleden sonra gelgitte balık yakalamak için buraya geliyorlar.

Seyşeller mavisi

Mavi başka mavi, yeşil başka yeşil…

Seyşeller rüyalarımda gördüğümden daha maviydi. Hint Okyanusu’nun mavisi daha önce gördüğüm diğer tüm mavilerden farklıydı. Güneşli bir günde denizde mavinin en az dört tonunu görebiliyorsunuz. Beyaz kumlara yaklaştığınızda denizin tabanı manzaraya giriyor. Arka planda yeşil palmiyeler… Suya adım attığımızda minik balık sürülerinin, deniz kestanelerinin ve büyük renkli balıkların arasında kaybolabilirsiniz.

Ada halkı son derece cana yakın, iyi İngilizce konuşuyorlar, yemek önerileri ve yol tarifleri konusunda yardımcı olmaktan mutluluk duyuyorlar. Ancak kendi hikayelerini anlatmak ya da benimkini sormak konusunda biraz çekingenler.

Hazine peşinde büyüleyici bir öykü

Seyşeller’de gün batarken…

Seyşelliler, her biri adalara kendi gelenek ve kültürlerinden bir şeyler getirmiş olan farklı milletlerin renkli ve uyumlu bir karışımı. Seyşeller’de hayalet ve garip görüntülere dair hikâyelerin fazlalığı da kültür zenginliğinden kaynaklanıyor olabilir. Bazı hikâyeler hazinelerle bağlantılı. Bunların en ünlüsü korsanların bir köleyi öldürüp hazineleriyle birlikte gömdüğü hikaye. Korsanlar, öldürdükleri kölenin ruhunun onlar dönene kadar ganimetlerini koruyacağı düşünmüşler. Mahé’deki Bel Ombre’de bir yerde, 150 milyon dolar değerinde olduğu söylenen hazinenin varlığına pek çok kişi inansa da bugüne dek kimse ona ulaşamadı. Robert Graf adında bir Amerikalı hazine avcısı da bu hazinenin peşinde koşanlardan. Yaklaşık 300 yıl önce korsanlar tarafından saklanan milyonlarca dolarlık bir ganimeti bulmak için on yılı aşkın süredir Seyşeller adasının sularını araştırıyor.

1700’lerin başında, La Buse (Akbaba) olarak da bilinen Fransız korsan Olivier Le Vasseur Hint Okyanusu’nda dolaşıyordu. 1721 yılında La Buse ve İngiliz korsan John Taylor, Mauritius yakınlarında onarımdan geçen bir Portekiz firkateynini yağmalamaya karar verdiler. Gemide bugünkü Hindistan’da bir Portekiz kolonisi olan Goa’nın emekli genel valisine ait altın, işlenmemiş elmas ve kilise kıyafetlerini içeren bir hazine vardı. Amerikalı hazine avcısı Robert Graf bu hikayeye hayatını adamıştı. Hazinenin peşinde Seyşeller adalarının suları titizlikle taradı. Korsan hazinesinin saklandığına inandığı taş bir mahzenin girişini bulmaya çalışıyordu. Tarihçiler, La Buse’nin ganimetinin bu uzak takımadalarda bir yerde yattığını düşünüyordu. Efsaneye göre La Buse, Réunion Adası’nda idam sehpasına çıkarken kalabalığa bir tomar kâğıt fırlatmış ve “Hazinem anlayabilene.” diyerek alay etmişti.

Seyşeller, bu hazinenin sırlarını saklıyordu. Graf adada elle yontulmuş taş levhalar keşfetti. La Buse’nin gizli kasasının bu taşların altında olduğuna inandı. Hazinenin peşinde başkaları da vardı. Onların hazineyi ortaya çıkarıp çıkarmayacağı henüz belli değil. Ancak kayıp zenginliklerin cazibesi ve korsan efsanelerinin yankıları hayal gücümüzü büyülemeye devam ediyor.

Seyşeller’in kısa tarihi

Seyşeller takımadaları, 250 milyon yıl önce antik kıta Gondwana’nın parçalanmasıyla oluşmuş. Batıda Afrika, doğuda ise Hindistan ortaya çıkmış, Hint Okyanusu ikisi arasındaki ovaları sular altında bırakmış ve Seyşeller’in 115 adası ortaya çıkmış. 9. yüzyıla kadar bu adalarda kaplumbağalar, kuşlar ve cocos de Mer hüküm sürmüş.

Doğu Afrika’da ticaret limanları kuran Arap denizcilerin buraya gelmesiyle bölgenin kaderi değişmiş. Portekizliler Seyşeller’i ziyaret eden ilk Avrupalılar olmuş, Vasco de Gama 1502’de Amirantes’e varmış.

Keşif gezilerine 17. ve 18. yüzyıllarda İngiliz ve Fransız denizciler öncülük etmiş. Kuş ve balık bolluğunun yanı sıra Seyşeller’in devasa kaplumbağalarının büyüklüğü onları büyülemiş.

Değerli mallar taşıyan gemiler tarafından giderek daha fazla kullanılan Hindistan rotası, Seyşeller’i Hint Okyanusu’nda tercih ettikleri üs haline getiren korsanları da cezbetmiş.

Fransızlar adayı kolonileştirilmiş, İngilizler 18. yüzyılın sonunda Mahé’ye yerleşmiş ve sömürüleri 1976 yılına kadar devam etmiş.

Seyşeller’le ilgili bir başka yazımı SEYŞELLER’DE 4 GÜN‘ü buradan okuyabilirsiniz.

Avatar photo

Remzi Gökdağ, 1968 Beşiktaş doğumlu gazeteci, yazar ve yayıncıdır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olmuş, gazetecilik kariyerine 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başlamıştır. İstanbul konulu haberleriyle çeşitli gazetecilik ödülleri kazanmış, özellikle Park Otel’in mühürlenmesine ve kaçak katlarının yıkılmasına dair haberleriyle tanınmıştır. İzlenim, gezi, inceleme türündeki yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşen Remzi Gökdağ, Kaliforniya’nın ilk Türkçe gazetesi USA Turkish Times’ın kuruluşunda yer almıştır. Yazarlık kariyerinde, “Başka Şehirler”, “Sevgili İstanbul”, “Amerikan Medyasında 11 Eylül” ve “Park Otel Olayı” gibi eserleriyle tanınmaktadır. “Başka Şehirler” adlı gezi, anı, tarih türündeki kitabı 2019 yılında yayınlanmıştır. Bu kitapta, 22 yıl boyunca üç kıtada beş farklı kentte yaşayarak ve yüzlercesine seyahat ederek edindiği deneyimleri paylaşmaktadır.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ

OKUMA ÖNERİSİ