Selanik ve Atina gezisi

8 dk okuma

Nesrin Yavuz – 9 Kasim 2006, Dostluk Treniyle hareket: Gunler oncesinden yaptigimiz hazirliklarimiz nihayet bitti. Trenin kalkmasina bir saat kala Yeliz ile Sirkeci tren istasyonunda bulustuk. Hareket saatimizi sabirsizlikla bekledik. Tam 20:00 de Yunan treni hareket etti. Kompartimanlar cok dar oldugu icin biraz keyfimiz kacmisti fakat gorevli bizi yan tarafta biraz buyukce bir yere aldi..Tren fazla kalabalik degildi Sag tarafimizdaki kompartimanda arada sohbet edip Yunanistan hakkinda merakli sorular sordugumuz, isi geregi seyahat eden bir adam, Sol tarafta ise kalabalik cingene grubu vardi..Gorevliler cok kibardi, hatta bizim gumruk gorevlisine “kizlari cok begendik size vermiyoruz” demis.

Tam gece yarisinda bizim sinirda pasaportlari topladilar. Kontrolden sonra geri alip hareket ettik. Kisa bir sure sonra sinira gelince tren tekrar durdu bu sefer Yunan polisi tekrar pasaportlari topladi. Uzunca bir sure sonra geri getirdi. Uykusuzluktan gozlerimi acik tutamiyordum. Artik kapimizi kimse calmaz diyerek yatmaya karar vererek ust kattaki yerlerimize yerlestik. Tren bir saatten fazla orada kaldi. Daha sonra uykumun arasinda bir yerlerde gene durdu ama ne kadar oldugunu kestiremiyorum. Yerdeki eski hali ve battaniyelerden tozlar havalaniyordu. Bu yuzden butun gece cam aralik yattik. Sabah oldugunda camdan ilk gordugum sey pamuk tarlalari oldu. Bu mevsimde biraz tuhaf geldi ama uzunca bir sure seyretmekten kendimi alamadim. Etrafta bizdekilere cok benzeyen koyler vardi. Gece tren cok rotar yaptigi icin saat 11:30 da Selanik tren istasyonuna indik. Bu arada gezimizin asil amaci olan 10 Kasim Ataturk’un dogdugu evdeki anma torenini de kacirmis olduk.

10 Kasim 2006, Selanik

Selanik bakimli bir sehir degil. Merkezde buyuk binalar var. Ilk dikkatimi ceken sey kaldirimlarin cok pis ve kirik dokuk olmasi. Sahil kesimi Izmir Kordon’a benziyor. Deniz kenarindaki kafe ve lokantalar guzel havanin tadini cikarmak icin oturan insanlarla dolu. Magazalarin oldugu caddeler kalabalik. Insanlarin yuzleri ve kiyafetleri yabanci gelmiyor. Burada bir gece kalip trenle Atinaya gececegiz. Otelimiz Holiday Inn. Tren istasyonundan sola donup Egnatia Caddesinde 200 m. Yurudukten sonra oteli kolayca buluyoruz. Ayni caddede baska oteller de var. Odamiz cok guzel biraz dinlendikten sonra lobiden harita alip gezmeye basliyoruz.

Harita fotokopi bazi yerleri okunmuyor ve lobideki kiz, bize sonradan anladigimiz kadariyla sadece magazalarin oldugu bir tek yer isaretlemis. Once turizm burosunu bulmaya calisiyoruz. Fakat bir cok yere sordugumuz halde bir turlu bulamiyoruz. En kolay bulacagimiz sey Beyaz Kule oldugu icin deniz kiyisina inip kuleyi gormeye karar veriyoruz. Sag tarafta deniz, solda Beyaz Kule, sari gorunumuyle ve dusundugum kadar yuksek olmamasi nedeniyle biraz hayal kirikligina ugruyorum. Kule Bizanslilar tarafindan yapilmis 2007’ye kadar bakimda oldugu icin disardan birkac tane fotograf cekmekle yetiniyoruz.  Oralarda gordugumuz insanlara Ataturk’un dogdugu evi soruyoruz. Fakat bilen yok. Tesadufen uzerinde Turkce yazilar olan bir tur otobusunu gorup soforle konusuyoruz.  Ataturk’un dogdugu evin mezarliga yakin oldugunu soyluyor, yolu tarif ediyor.

Yakinlarda Arkeoloji muzesi oldugu icin, once orayi gorup gezmeye karar veriyoruz. Giris salonunda ilkokuldan ogrenciler var. Hepsi civil civil..Bizi Turkce konusurken gorup sasiriyorlar. Onlar da Istanbul’dan geliyormus meger.. Ogretmenlerinden 10 Kasim torenleri icin geldiklerini koroda orotorya soylediklerini ogrenince toreni kacirdigimiz icin bir kez daha uzuluyoruz. Onlardan ayrilip muzeyi gezmeye basliyoruz. En cok goze carpan seyler mezarlardan cikartilmis altin taclar, yuzukler, kolyeler, diger sus esyalari..kadinlarin guzellik icin kullandiklari arac gerecler. Bunlari gorunce bu insanlarin ne kadar lukse duskun oldugunu anliyoruz. Bir zaman sonra her sey ayni gelmeye basliyor. Yorgun oldugumuz icin yurumekte zorlaniyoruz. Bir sonraki muze Bizans muzesi. Bize fazla gosterisli gelmiyor. Istanbuldan getirilmis bazi esyalar icin ayri bir bolum var. Bol bol ikonalar, kardinal kiyafetleri, canak comlek gordukten sonra oradan bir an once cikmak icin acele ediyoruz.

Hava kararmak uzere ve biz hala Ataturk’un dogdugu evi bulamadik. Yasli bir cifte daha soruyoruz. Bize taksi tutmamizi tavsiye ediyorlar. Son anda vazgecip ziyaretimizi donus gunumuz olan 13 Kasim Pazartesi’ne birakmaya karar veriyoruz. Karnimiz acliktan zil caliyor. Ayaklarimiz yorgunluktan zonkluyor. Gene tarif uzerine guzel ve ucuz olan bir balik lokantasina gidiyoruz. Izgara sardunya, ortaya kalamar, Greek salata isteyip beklemeye basliyoruz. Bir sure sonra iri dogranmis domates, biber, salatalik, peynir ve sogandan olusan salatamiz geliyor. Sonra da sicacik baliklar. Her sey nefis. Yemek bittikten sonra bizim irmik helvasina benzeyen helva getiriyorlar. Karnimizi tika basa doyurup adam basi 15 Euro verip oradan ayriliyoruz. Eger bu yemegi Turkiyede yeseydik cok daha fazla odeyecegimizi dusunup seviniyoruz. Donuste yagmur ciseliyor hava karanlik hizla otele yuruyoruz ve hemen yatiyoruz.

11 Kasim 2006, Atina

Selanik ve Atina gezisi 1

Sabah erken kalkip yakindaki kucuk bir borekciye gidiyoruz. Sicacik peynirli borek ve caydan olusan kahvaltimizi yaptiktan sonra Atina’ya gitmek uzere tren istasyonuna geliyoruz. Bes saatlik bir yolculuktan sonra saat 15:30 da Atina’dayiz. Tren istasyonlari cok kucuk bir bina ve cok bakimsiz. Haritamiz olmadigi icin en kestirme taksi tutmaya karar veriyoruz. Otele kadar 5 Euro yaziyor, fakat sofor bizden 2 Euro bagaj parasi da fazladan aliyor. Kaziklandigimizi bile bile parayi oduyoruz. Otelimiz Selanik’deki otelden cok daha buyuk ve guzel. Esyalari odaya birakip lobiden harita aliyoruz. Disarda Ilk gordugumuz Mc.Donald’s a giriyoruz. Burada kalacagimiz surede balik ve tavuk haricinde bir sey yememek icin chickenburger menu aliyoruz. Acele yiyip metro istasyonuna variyoruz. Metroyu beklerken gelen Japon turist grubu trenin, raylarin, duvardaki yazilarin resmini cekiyorlar. Iki durak sonra indigimizde kendimizi Parlamento binasinin oldugu Sintagma meydanda buluyoruz. Tam sansimiza askerlerin nobet degistirme zamani denk geliyor. Bir cok turist fotograf cekiyor. Askerlerin kiyafetleri cok ilginc. Biz de fotograf cekip etrafa goz atiyoruz. Burasi cok buyuk bir meydan. Etrafta buyuk binalar var. Turistler cogunlukta. Yollarda bir kac basibos kopek geziyor. Dusundugumuzden bir gun fazla kalacagimiz icin ucuz otel aramaya basliyoruz. Plaka bolgesinde Atina Caddesine yakin bir yerde kisi basi 15 Euro olan Zeus Otel’de rezervasyon yaptiriyoruz. Bina eski olmasina ragmen yataklar, tuvalet ve banyolar temiz. Vakit gec oldugu icin otelimize donup yatiyoruz.

12 Kasim 2006 Atina Turu

Gene erkenden kalkiyoruz hava hala karanlik. Acele aksamdan aldigimiz muzlardan ve yanimizdaki kekten biraz atistiriyoruz.Cantalarimizi hazirlayip metroya binip otelden ayriliyoruz. Yeni buldugumuz otele gidip cantalarimizi odaya biraktigimiz gibi kahvalti etmek icin disari cikiyoruz. Iyi ki Everest Cafe zinciri var. Orada guzel bir borek alip yanina kocaman bir bardak cayla kahvalti yapiyoruz. Geldigimizden beri her sabah borekle kahvalti yapmak biraz tekduze olsada sikayetimiz yok bundan. Ilk olarak Arkeoloji muzesine gidiyoruz yeni acildigi icin pek kalabalik degil. Giriste bol miktarda heykeller var etrafta bir cok guvenlik gorevlisi dolasiyor. Cep telefonuyle iki tane cok begendigim heykelin fotografini biraz cekinerek cekiyorum.

Bazilari cok iyi durumda hayranlikla seyrediyoruz. Ust katta sadece canak comlek var fazla ilgimizi cekmiyor. Baska bir salonda ise sus esyalari altinlar, silahlar sergileniyor fakat Selanikdeki muzenin buradakinden daha zengin ve cesitli olduguna karar veriyoruz. Bir saat zaman gecirdikten sonra biraz bahcede oturuyoruz. Hava piril piril gunesli bir kac tane palmiye agaci var etrafi seyretmeye basliyoruz. Fazla kendimizi dinlenmeye kaptirmadan yurumeye basliyoruz. Pazar gunu oldugu icin resmi daireler kapali ve butun muzeler bedava.

Sirayla Kutuphane, Art Academy, Atina Universitesine gidiyoruz. Disardan binalarin resimlerini cekiyoruz. Caddenin sonunda buyuk bir kilise dikkatimizi cekiyor. Ayin oldugu icin kalabalik icerde kendimize bir yer buluyoruz. Toreni biraz izledikten sonra disari cikiyoruz. Yeliz elindeki haritadan gidecegimiz yere bakarken kaldirimda uyuyan kocaman bir kopege carpiyor. Hayvan aniden firlayarak havlamaya basliyor.Kimse ne oldugunu anlamiyor. Allahtan sakin bir kopek oldugu icin ucuz atlatiyoruz. Bu korku bize yettigi icin parkta oturup tekrar dinleniyoruz. Sirada Zeus tapinagi var. Eski gorkeminden pek bir sey kalmamis, ortada sadece  bir kac tane sutunu ayakta kalabilmis. Gecmiste nasil oldugunu gozumuzde canlandirmaya calisiyoruz. Ilerdeki Hadrianus kapisina dogru ilerliyoruz. Birkac fotograf da orada cekip bir an once Akropolis’e gitmek icin karnimiz cok ac olmasina ragmen, yemegi bos verip yurumeye devam ediyoruz.

Belli basli tarihi eserler Plaka bolgesi ve civarinda oldugu icin her yere yuruyerek gidiyoruz. Simdiki duragimiz Akropolis. Yaklastikca gozumuze daha heybetli gorunuyor. Gene bedavadan iceri girip rampalardan tepeye dogru tırmanmaya basliyoruz. Once, zamaninda kale duvarlarinin dibine kadar uzanan tiyatronun onunden geciyoruz. Tam tepede tapinagin girisinde, buyuk mermer merdivenlerde, kalabalik turist gruplari fotograf cekmek icin birbiriyle yarisiyor. Buradan butun Atina’yi seyretmek mumkun. Goze en cok batan beyaz binalar ve aralarinda yuvarlak kubbeli kiliseler. Bir kac merdiven daha cikinca tepeye variyoruz. Iste karsimizda kitaplardan gordugumuz o buyuk tapinak duruyor. Fotograf cekerek etrafta dolasiyoruz. Yan tarafta sutunlari kadin seklinde olan bir yapi da cok guzel. Biraz etrafi seyredip geri donmeye basliyoruz. Ilerde, cok sayida sutunlarla suslenmis, eski mimari sekline uygun yapilmis beyaz bir binayi ve icindeki muzeyi geziyoruz. Burada gene ayni seyler var. Bana en ilginc gelen ise, kucuk bebeklerin kullandigi seramikten yapilmis bir lazimlik oldu.

Cok yorgun ve ac oldugumuz icin son bir gayretle biraz yuksekce yesil bir tepe uzerinde bulunan baska bir tapinaga dogru ilerliyoruz. Ilk defa catisi ve duvarlarinin tamami olan bir tapinak goruyorum. Bir zamanlar yangin gecirdigi icin, duvarlardan bazilari ve tavan kararmis. Gorecek fazla bir sey olmadigi icin asagi iniyoruz. Yine bir Mc Donald’s bulup kendimize guzel bir ziyafet cekiyoruz.

Yemekten sonra Turkiye’dekilere hediye almak icin carsidaki hediyelik esya dukkanlarina baka baka ilerliyoruz. Buradaki carsi bizdeki Kapali Carsi’yi hatirlatiyor. Monastiraki meydaninda, kapisinda Yunan bayragi asilmis olan eski bir cami gozumuze carpiyor. Minaresi yok fakat kible yerinden ve binanin seklinden cami oldugu hemen anlasiliyor. Selanik’te gordugum diger cami gibi bu da kapatilmis sadece uzaktan bakabiliyoruz. Daha sonra kucuk bir sokakta gene girilmesi yasaklanmis bir cami daha goruyoruz. Alisverisimizi yapip biraz dinlenmek uzere otele donuyoruz. Odamiz cok soguk. Aciyan ayaklarimizi yukari kaldirip dinlenmeye calisiyoruz. Biraz uyuyup buranin gece hayatini gormek icin bir tavernaya gitmeyi planliyoruz. Fakat uyku tutmuyor.

Giyinip tekrar disari cikiyoruz. Barlarin oldugu sokagi tarif uzerine buluyoruz. Fakat eglence henuz baslamamis.  Insanlar sakin sakin oturup bir seyler yiyip iciyorlar. Canli muzik yapan bir tavernadan iceri giriyoruz. Garson bizi en arkadaki masaya oturtuyor. Ouzo istegimize olmaz deyip, Bize israrla sarap vermek istiyor. En sonunda meyve tabagi ve yaninda kucuk bir sise ouzo almak icin anlasiyoruz. Tadi bizimkinden tatli hosumuza gitmiyor siseyi bitirmeden bir an once otele kendimizi atmak icin oradan cikiyoruz. Otel cok oldugundan ben kazagimla, Yeliz montuyla  yatiyor. Usuttugu icin butun gece oksuruyor.

13 Kasim 2006 Donus Yolumuz

Sabah gene erken kalkiyoruz. Everest Cafe ‘de son olarak borekli kahvaltimizi yapip Selanik’e gidecegimiz trene binmek icin Metroya gidiyoruz. Aktarma yapacagimiz icin elimizde harita konusurken metroda karsimizda oturan teyze Turkce  “ simdi bu durakta inin aktarma yapin” diyor. O saskinlikla teyzeye tesekkur edip iniyoruz. Atina tren istasyonuna gelince biraz treni bekliyoruz. Bes saatlik yolculuk boyunca Yeliz uyuyor bende geziyle ilgili notlar yaziyorum. Ogleden sonra 16:30 da Selanik istasyonuna gelince aceleyle iniyoruz.

Ataturk’un dogdugu evi gormek icin saat 20:00 ye kadar zamanimiz var. Sirtimizda cantalar oldugu icin taksi tutmaya karar veriyoruz. Bir kac tane taksi bizi almiyor. Nihayet birisi Ingilizce anliyor ve Turk konsoloslugunun yerini biliyor. Saat 16:45 de konsoloslugun kapisindayiz. Guler yuzlu bir gorevli bizi karsiliyor. Muzenin 17:00 de kapanacagini acele etmemizi soyluyor. Nihayet oradayiz.

Evi gezmeye bodrum kattan basliyoruz tavani cok alcak, eskiden kiler olarak kullaniliyormus. Simdi kutuphane olarak duzenlemisler. Rehberimiz Canan hanim cikmak uzere oldugunu ve yerleri sildigini soyluyor ve bize cok iyi ev sahipligi yapiyor. Burada ilk defa gordugumuz bu insanlar akrabamiz gibi geliyorlar. Yunanistan bu kapilarin ardinda, cok uzakta kalmis, sanki evimizde gibiyiz. Ikinci kata dar bir merdivenden cikiyoruz. Ortada buyukce bir sofa ve ona acilan sagda ve solda iki kucuk oda var. Bunlardan bir tanesi Zubeyde hanim’in odasi. Digeri misafir odasi. Ev uzun yillar bir Yunanli ailenin oldugu icin esyalar yok olmus..Simdiki esyalar ise orijinal degil. Bir ust kata daha cikiyoruz. Duvarda Ataturk’un diplomalari ve derslerden aldigi notlar var. Hepsi cok yuksek. Gene ayni sekilde sagdaki kucuk oda Ataturk’un dogdugu oda. Bir sure etrafi inceliyoruz burada olduguma inanamiyorum. Anitkabir’den getirtilen  bazi giysilerine uzun uzun bakiyoruz. Fotograf cekimi serbest oldugu icin bol bol fotograf cekiyoruz. Bir kac tane de bahcede cekip esyalarimizi yukleniyoruz. Gorevlilerle vedalasip demir kapidan cikarken karsi caddede Yunan bayraklari ve pankartlar olan protestocu bir grup insan goruyoruz. Gorevli bize evin disardan resmini cekerken dikkatli olmamizi soyluyor. Hava karardigi icin bir an once bir seyler yiyip trene gitmemiz lazim. Tekrar bir taksiye binip geri donuyoruz.

Trenimiz tam saatinde kalkiyor. Bu sefer piril piril bir Turk treniyle geri donecegimiz icin sevincliyiz. Her sey yeni ve temiz. Tozlar yok, kompartiman cok genis ve rahat.  Gece sinirda duruyoruz ilac fislama sesi duyuyorum. Herhalde treni ilacliyorlar.  Gorevli bayan polis gene elinde plastik eldivenler bizim pasaportlari topluyor ve kisa bir surede geri veriyor. Yarim saat kadar sonra bizim gorevliler pasaportlari aliyorlar ve ondan sonra derin bir uykuya daliyoruz. Sabah gozumu actigimda Istanbul’a geldigimizi anlayip seviniyoruz.

Bir dahaki yurt disi seyahatimizde artik trene binmemeye soz verip Sirkeci tren istasyonuna merhaba diyoruz.

Nesrin Yavuz

 

Selanik ve Atina gezisi

Selanik ve Atina gezisi,Selanik,Atina,Yunanistan

Önceki Yazı

Sawatdee (Merhaba) Bangkok

Sonraki Yazı

Benim gözümle Tayland

Yoldan Notlar son yazılar

BAE Yollarında 9 gün

Birleşik Arap Emirlikleri Seyahati Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), keşfetmeyi göze alanlar için pek çok sürprizi de

Kuzey İspanya’da 8 gün

İspanya’yı Madrid’le tanıyıp, Barcelona ile sevmiştim. Granada’nın Alhambra Sarayını, Cordoba’nın sütunlu camisini, Ronda’nın uçurumlarını gördüğümde bu

Kopenhag’ dan Malmö’ye

Noel tatili dolayısıyla Kopenhag sokaklarında in cin top oynadığından, programımda ani bir değişiklik yaparak İsveç’e gitmeye

Katmandu’ya doğru…

Mel Ozsimsek – Ilkokul donemimde istanbul un mahallerinde kosup oynarken, dar geldi o sokaklar bana, agaclar

Mozart’ın Evinde

Tüm Avusturya’ya  Mozart’ın kokusu sinse de  Salzburg’un ayrı bir yeri var. Ne de olsa Mozart’ın doğduğu