Romanya seyahatim: Köstence

Romanya seyahatimi 15 yıl evvel yapmış olmama rağmen ilk seyahatim olması bakımından önemlidir. Ayrıca ilk uçak yolculuğumu bu geziyle yapmış olmam bu önemi daha da arttırmıştır. Hareket tarihini bekleyene kadar geçen zamanın anlamını daha sonraki hiçbir seyahatimi beklerken yaşamadım. Son kontrollerden sonra pistte bizi bekleyen uçağa doğru hızlı adımlarla yaklaşırken uçak büyüyor içimde tarifi zor bir heyecan başlamıştı. Bu heyecan uçağa dokunmakla son buldu. Hele uçağa binip cam kenarındaki koltuğuma oturduğumda sabırsızlıkla uçuşumuzu bekledik. Gökyüzünden; İstanbul’u haritadan gördüğüm şekliyle görmek koca şehri gözümde biraz küçültmüştü. “Buymuş meğer sokaklarında kaybolduğum şehir” demekten kendimi alamadım. Gökyüzüne bakarak seyrettiğim bulutları artık yeryüzüne bakarak

Romanya seyahatimi 15 yıl evvel yapmış olmama rağmen ilk seyahatim olması bakımından önemlidir. Ayrıca ilk uçak yolculuğumu bu geziyle yapmış olmam bu önemi daha da arttırmıştır. Hareket tarihini bekleyene kadar geçen zamanın anlamını daha sonraki hiçbir seyahatimi beklerken yaşamadım.

Son kontrollerden sonra pistte bizi bekleyen uçağa doğru hızlı adımlarla yaklaşırken uçak büyüyor içimde tarifi zor bir heyecan başlamıştı. Bu heyecan uçağa dokunmakla son buldu. Hele uçağa binip cam kenarındaki koltuğuma oturduğumda sabırsızlıkla uçuşumuzu bekledik. Gökyüzünden; İstanbul’u haritadan gördüğüm şekliyle görmek koca şehri gözümde biraz küçültmüştü. “Buymuş meğer sokaklarında kaybolduğum şehir” demekten kendimi alamadım.

Gökyüzüne bakarak seyrettiğim bulutları artık yeryüzüne bakarak görebiliyorum. İnişe kadar Bulutların kah üstünden kah içinden uçmak eğlence kaynağım olmuştu.

Bir ara hosteslerin ikramlarıyla kendimi Doğu Karadeniz Yaylalarında piknik yapıyor hissettim. Hosteslerden birinin ön kısımda durup acil durumlarda yapılacakları beden diliyle anlatmalarını sessiz sinemaya benzetmiş çok eğlenmiştim. Her uçağa binişimde bu ilk yolculuğumu hatırlarım.

Uçağımız gökyüzündeki bulutlarla oynaşırken çeyrek saat sonra önce yüksek ormanlık tepeler sonra bu tepelerin aralarında sicim gibi uzanan nehirler sonra çizgi halinde beliren yollar, nokta şeklinde beliren evleri arabalar ve insanlar gözümün seçebildikleriydi.

ROMANYA’YA İLK ADIM

Pistte indiğimizde yabancı bir memlekete ilk kez ayak basmamla başlangıçtaki heyecan içimdeki yerini tekrar almıştı.

Pasaport kontrolünde görevli memur vize işlemlerini yaparken oluşan uzun kuyrukta her pasaport için avanta alıyordu. Sıra bana geldiğinde öğrenci olduğumu söyleyip vermek istemedim. Vetoyu yemiştim. Pasaportumu masanın bir kenarını koyup sıradakilerin işlemini yapmaya başladı. Avanta olarak çantamdan bir elmayı ona uzattım. Görevli polis bütün hiddetiyle elmayı elimden alıp boş bir alana doğru fırlattı. Araya giren rehberimin yardımıyla diğer bir görevli polis pasaportumu ok eyleyip bana uzattı. Pasaportumu aldığım gibi kalabalığın arasında kayboldum.

Bizi bekleyen eski bir otobüsle Köstence’ye doğru yol aldık. Yol boyunca büyük bir dikkatle etrafı gözlüyor değişik bir şey yakalamaya çalışıyordum.

Farklı bir memlekette her şeyinde farklı olacağını düşünüyordum. Otobüsün penceresinden bakarken yaşadığım heyecan otele vardığımızda çekingenliğe dönüştü. Otele kadar fark edebildiğim caddelerde elektrik direklerinin olmayışı ilk fark edebildiğimdi. Şehirlerin alt yapısının son derece tamamlanmış olması halkın sosyal seviyesinin de aynı paralelde olacağını düşündüm. Daha sonraki bir iki gün içerisindeki şehir gezilerimde bu düşüncem suya düşecekti. Bu suyun içinde rüşvet almış başını yüzüyor, otel köşelerini mesken tutmuş kadınlar gelen yabancıları baştan aşağı süzüyordu. Kapkaçlar fırsat kolluyor kimi gençler ellerindeki deste deste Romen parası leyle sizin dövizinizi bozmak için birbirleriyle yarışıyorlardı. O yıllarda ilk kez gidiyorsanız bu memlekete bu davranışların altındaki gerçeği daha sonra anlayacaksınız. İş yerlerinde satın alacak bir şeyin olmayışı raftakilerin de bayat ve kalitesiz oluşu dikkatimi çekenlerdendi. Köylülerin kilerindeki yiyeceklerin markettekilerden çok daha kaliteli ve yeterli olduğunu gördüm.

OTELDE KAVGA

Otelimizle deniz arasında diğer otellerinde önünden geçen güzel bir gezinti yolu vardı. Yolun etrafında sıra sıra banklar yürürken yorulanların dinlenmesini sağlıyordu. Hemen yanımızdaki çiçek kokularıyla denize bakan insanlar kim bilir ne hayaller kuruyorlardı?

Dört arkadaş akşam olacaklardan habersiz yemek saatine kadar otel dışında kısa bir gezintiye çıktık. Bir arkadaşımızın bizden ayrıldığını kalabalığın etkisiyle geç fark ettik. Geri döndüğümüzde onu bir telaş içinde bulduk.

Anlattığına göre bir faytoncuyla sohbete dalmış bizimkini oyalayarak el çabukluğuyla paralarını çalmıştı. Moral bozukluğuyla otele doğru iç çekerek yürüdük. Tam yemek saatiydi. İştahımızda yoktu. Lobide otururken arkadaşımın dürdüklemesiyle giriş kapısına baktım.

-” Hasan beni soyan adam bu” dedi.

-“Emin misin?”

-“Evet. Evet eli sarılı” dedi

-“Kapkaççıların çoğunun eli sarılı”

-“Bunun sol eli üstelik dört parmağı sarılı. Siyah takım elbise, beyaz gömlek, Uzun saçlı ve esmer bütün özellikleri uyuyor”dedi.

Ben arkadaşlarıma söyledim. Rehberle beraber arkadaşlarım kapkaççıyla konuşurken ben gözcülük yapıyordum. Tam bu sırada kapkaççı otel kapısına doğru koşmaya başladı. Hızlı bir hamleyle giriş kapısında onu sol omuzun dan yakalayarak kendime çevirdim. Sol çenesine attığım ilk yumrukla döner kapıya çarpıp yüzükoyun yere düştü. Tam bu sırada sağ göğüs altından bir tekme atmayı da geciktirmedim. Bu tekmenin gücüyle ayağa kalkar gibi oldu. Bel hizama kadar yükselen başını uzun saçlarından tutup suratında bir yumruk daha patlattım. Film senaryosu gibi estetik ve seri oluşu bizi izleyenlerde panik yarattı. Bütün bunlar beş on saniye içinde gerçekleşti.

Yanıma gelen arkadaşlarım:

-“Sen ne yapıyorsun? Paraları geri verdi. ” demeleriyle içimde bir pişmanlık oluştu. İhtiyaçtan mı yoksa başkaları adına mı yapıyordu. Bunu bilemezdim. Bende kalan bir kavganın içimde bıraktığı eziklikti.

Lobide oturan onca insanın gözü önünde yaptığım kavga bütün gözleri üzerime çevirmişti. Bana hayranlıkla baktıklarını düşünüyordum. Doğrusu çocukların yanıma gelerek hayranlıkla beni seyretmeleri çok hoşuma gitmişti. Onlarla şakalaşıyor kendimce dövüş sanatı teknikleri göstermeye çalışıyordum. Nitekim etrafımı saran kızlar onlara bir şeyler ısmarlamamı istiyor yanımdan ayrılmıyorlardı. Bense bunun bir oyun olduğunu beni pusuya düşürmek için yaptıklarını düşünüyordum. Fiziğimin de atletik yapılı olması bizi izleyen insanların gözdesi olamama yetmişti. Yemekte oturduğum masanın etrafındaki masalar hemen doluyor, Plajda uzandığım kumsalda bütün şezlonglar yanıma taşınıyordu.

O delikanlının böyle bir yolu seçmesi yanlış olduğu kadar kavgayla karşılık vermemde aynı oranda doğru değildi. Delikanlılık böyle bir şeydi demek ki.

Bu kavgadan sonra üç kişi tarafından sürekli gözetlendim. Köstence de kaldığım geride kalan günlerin tadı biraz olsun kaçmış oldu.

TUNA NEHRİ BOYUNCA BÜKREŞ

Romanya da tipik bir Anadolu köyünü bulabilirsiniz. Tek farkı tarım alanlarının son derece düzenli bakımlı olmasıdır. Bağlarındaki üzüm salkımları bir köylü kızın yazmasındaki oya gibi sıralı dizilmiştir. Bahçelerindeki karpuzlar hep aynı irilikte kavunlar hep aynı renkteydi. Kümeslerinde tavuklar, hindiler birbirleriyle oynaşıyorlardı. Köstence’den ayrılıp Bükreş’e doğru Tuna nehri boyunca yol aldığımızda biraz rahatladım. Arabamızın tekeri her döndüğünde biraz daha uzaklaşıyor yaşadığım olayda aynı oranda otelde kalıyordu.

Tuna nehri acele etmeden yol boyunca yanımızdan kah kıvrıla kah uzun kalın bir sicim gibi Karadeniz’e doğru yol alırken bu ovalarda cenk atan atların nal sesleriyle hafızam birden tarihin geçmiş sayfalarına taşındı. Düz bir ovada kurulu olan Bükreş’e yaklaştığımızda inşaatını ölene kadar bitiremediği Çavuşesku’nun sarayını uzaklardan görebiliyorduk. Bu sarayı inşa etmek için koca şehrin 1/5 ini yıkmış olması çavuşesku hakkındaki fikirlerimi netleştirdi. Bükreş’te uzun bir şehir turunu halkla sohbet ederek devam ettirdik. 1990 yılının ortalarında sokaktaki halkta hala bir korku mevcuttu. Ticari hayat ancak iyi kararlarla düzeltilebilir. Bununda yolu dışa açılmakta görünüyordu. Diğer şehirlerdeki hayat şartları Bükreş’te daha kötüydü. Marketinde tarihi geçmemiş bir kraker bulmak zordu. Raflarda birer ikişer dizilmiş ürünler dolapların ön kısmına çekilmiş, acıktığınızda gidip yemek yiyebileceğiniz lokantalar az ve pahalıydı. Halk söke söke kazandığı demokrasiyi uygulayabilmenin telaşında yeni bir hayata hazırlanırken Türklere olan sevgilerini bize gösterdikleri ile uygulamaya çalışıyordu. Türkiye’yi İstanbul olarak tanıyor, Türk milletini Osmanlı olarak anıyorlardı. Günümüz Romanya’sını 90’lı yılları unutmuş ekonomisini nispeten düzeltmiş durumda görmekteyiz.
Hasan KANTARCI [email protected]

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ

Başka Şehirler

Remzi Gökdağ’ın yeni kitabı Başka Şehirler, E Yayınları'ndan çıktı. Keşfetme