Volkan ACAR – Önce Bangkok’a gidin. Kimisi için seks cenneti, kimisi için ucuz alışveriş merkezi, kimisi için de görkemli Budist tapınakları ile mistik bir kent olan ve ancak 200 yıllık bir tarihe sahip bu başkentin size uygun bir parçasını bulun ve ona katılın. İsterseniz markalı ürünlerin satıldığı büyük alışveriş merkezlerine girin ve para harcamanın keyfini çıkartın, isterseniz gece pazarlarına ve kaldırım tezgahlarına takılıp Türkiye’deyken “işporta malı” diye almadığınız ürünler için sıkı pazarlıklar yapın. Alışverişten ve gezmekten yorulunca da, her köşebaşında görebileceğiniz salonlardan birine girip ayak masajı yaptırmayı ihmal etmeyin.
Havaalanından bindiğiniz taksimetreli taksinin, taksimetre açmadan 150 Baht’lık yer için 300 Baht istediğini görüp, bazı meslek erbabının dünyanın her tarafında aynı şekilde davrandığını düşünün. Bir gün bunaltıcı Ağustos sıcağında buram buram terleyip serinlemek için kendinizi tapınaklara atarken, ertesi gün sokaklarda aniden muson yağmurlarına yakalanın ve yaz mevsiminde Güneydoğu Asya’da olduğunuz hatırlayın.
Sizi, her eğilime hitabeden seks sokaklarına ve barlara götürmek için ısrar eden taksi şoförünün, hemen her caddede göreceğiniz Budist anıtlarının önünden geçerken 2 elini birden direksiyondan ayırıp “ibadet etmesini” şaşkınlıkla izleyin.
Tayland’ın her yerine, kavşaklara, yol kenarlarına, büyük binalara, parklara, bahçelere asılan dev panolarda ve posterlerde gördüğünüz iki insanın, yaklaşık 50 yıldır (sembolik bir konumda bulunan) Tayland Tahtında oturan Kral ve Kraliçe olduğunu öğrenin. Fotoğraf çektirirken her daim boynuna astığı Canon EOS’u ile poz vermiş olan Kral’ın ve 2004 Ağustos’unda 72 yaşına bastığı halde, çoğunlukla hala gençlik ve ortayaşlılık resimleri ile boygösteren Kraliçe’nin posterleri önünde “turist resimleri” çektirin.
Grand Palace’a ve yakınındaki en önemli Budist tapınaklarına gitmek için, hemen hemen tüm tur programlarında önerilen Chaopraya Nehri turuna katılın. Çamur renginde akan bu nehri, sıkış tepiş oturulan virane tekneleri gördükten ve herhangi bir cazibesi olmayan bu turu bitirdikten sonra hiçbir yerle karşılaştırılamayacak güzellikteki İstanbul Boğazı’nı özleyin.
Sonra Puket’e geçin. Patong plajındaki barlar sokağına girin ve Tayland’ın üç cinsiyetli gece hayatını tanıyın. Soyunmaları ve gösteri yapmaları yasaklandığı için sahnede anlamsızca hareket eden ve kendilerine müşteri ayarlamaya çalışan travestileri seyrederken, yan masanızda oturan ve çevre masalardaki insanlara fındık fıstık attıktan sonra hiçbirşeyden habersizmiş gibi havaya bakarak eğlenen yaşlı İngilizleri izleyerek eğlenin. (Kraliçe’nin doğum günü olan ve Tayland’da Anneler Günü olarak kutlanan 12 Ağustos’ta bu barların kapalı olduğunu ise unutmayın). Kiraladıkları eskort kızlarla gezen ve onlara hediyeler alan kimisi utangaç kimisi de gururlu Avrupalı erkekleri izleyin.
Fazla gürültülü bir ortamda bulunmak istemiyorsanız ama müzik de dinlemek istiyorsanız, sahildeki müziksiz bir açıkhava barına oturun ve yan kulüpte yapılan canlı müziği dinleyin. Sıcaktan iyice terlemiş, bunalmış ve klimalı bir yer aramaya başlamışken, barmenin dağıttığı ıslak, parfümlü ve buzdolabında bekletilmiş buz gibi havlularla serinleyin.
Ara bir sokakta tesadüfen gördüğünüz İtalyan lontasına girin. Lokantanın sahibi olan yaşlı İtalyan’ın tek başına 10 masayı birden idare etmesini, her masayla dakikalarca ilgilenmesini, yemekler önermesini, menüden İngilizce verilen siparişleri ısrarla İtalyanca tekrar etmesini, İngilizce konuşulanları anladığı halde İtalyanca yanıt vermesini ve yaptığı diğer küçük çaplı şovları izleyin. Aksi görünüşlü bu iriyarı adamın menü vermek için bile sizi dakikalarca bekletmesine, siz sipariş vermek için sabırsızlıkla beklediğiniz sırada masadan masaya koştururken sizi gördüğü halde sizi görmemiş gibi önünüzden geçip gitmesine sinirlenin hatta kalkıp gitmeyi bile düşünün. Ama yan masalardaki yemekleri görüp ağzınızın suyu aktıkça sabredin. Ve sonra önünüze gelen, turist usülu değil gerçekten harika yemekleri yerken, insanların genellikle 1 kez gelip 3-5 gün kaldığı böylesine turistik bir adada bile işine duyduğu saygıyı eksiltmeyen, tümü Taylandlı olan aşçılara böyle lezzetli İtalyan yemekleri yapmayı öğretebilen adamı takdir edin.
Artık büyük şehirden tropik ada tatiline kademeli geçişi tamamlayabilirsiniz. Atlayın bir tekneye ve KÜÇÜK bir adaya (Pi Pi adası) geçin. Puket’ten 2 saatlik bir tekne yolculuğu sonrası varacağınız Pi Pi’nin, belki de tarihinde ilk kez (programları tesadüfen çakışmış) 7 Türk’ü birden konuk ettiğini görün.
Motorlu taşıtın olmadığı, yanyana sıralanmış bar ve lokantalarında bangır bangır müziğin çalınmadığı, sadece 100-150 metre boyunda bir çarşısı olan, adanın diğer plajlarıyla merkez arasındaki ulaşımın sadece teknelerle sağlandığı bir adada, palmiye ağaçları altındaki plajlarda denize girip bungalovlarda kalacağınız harika bir tatil yaşayın. ‘80’li yılların Nuri Alço’lu ve Ahu Tuğba’lı Türk filmlerinde, “zengin yaşantısının” bir parçası olarak resmedilen renkli kokteyllerinizi, denize nazır havuzlarda hindistan cevizleri ve ananasların içinden yudumlayın. Denizin, kumun ve güneşin tadını çıkartın. Birgün tembellik yapın, denize bile girmeden akşama kadar sahilde kitap okuyun. Birgün, (terliğe bile ihtiyacınız olmadan sadece mayonuzla) adanın yürüme mesafesindeki diğer plajlarını ve otellerini gezin.
Bu bölge için ölü sezon sayılan yaz aylarında, teknelerden akın akın inen sırt çantalıların, sizin İnternet üzerinden ödediğinizin yarı fiyatına sizinle aynı yerde kaldıklarını görüp hayıflanın.
Dalmak istiyorsanız, her yıl dünyanın dört bir köşesinden binlerce dalgıcı misafir eden böyle önemli bir noktada dalmanın keyfine varın. “Yok, o kadar derinler bana göre değil” diyorsanız, sürat motoru ile denize açılıp “snorkelling” yapın, mercan kayalıklarındaki rengarenk tropik balıkları elinizle besleyin. Siz filmi hala izlememiş olsanız da, herkesin ünlü olduğunu söylediği “The Beach” filminin çekildiği (Pi Pi Lei adasındaki) lagünde yüzün. Çepeçevre yüksek kayalıklarla çevrili ve sadece daracık bir çıkışı bulunan bu sığ içdenizde günün yorgunluğunu atın. Değeri binlerce dolar olduğu ifade edilen ve kuş yuvası çorbasının hammaddesi olan kırlangıç yuvalarının toplandığı mağaraları gezin.
Gündüzleri kolunda sepetle meyve satan, plajda şezlong kiralayan, esnaflık ve garsonluk yapan yerli halkın, akşamüstleri sahilde yaptıkları voleybol maçını seyredin. Kendi aralarında yaptıkları maçtan sonra galip takımın karşısına çıkmaya hak kazanan turist takımında yer almaya çalışın. Ummadığınız kadar iyi oynayan bu takıma karşı yenilin ve bir sonraki gün daha güçlü bir takım oluşturmak için hemen maç sonrası çalışmalara başlayın.
Açık büfeden sıkıldıysanız, akşamları çarşıya çıkın ve Thai Pancake’in tadına bakın (Mangolu, hindistan cevizlisi ve muzlusu da olsa, bence bizim deyimimizle “sarelleli”den şaşmayın).
Buraya kadar gelmişken, tom yam kung (bir tür acılı deniz ürünleri çorbası) ve tom kha kai (hindistan cevizi sütünde tavuklu çorba) içmeyi ihmal etmeyin. Ama bunlardan daha önemlisi bol bol deniz ürünü yemeyi unutmayın. Balığın binbir türlü sosa bulanarak yenilmez hale getirildiği bu coğrafyada, özlediğiniz ızgara balığı yemek için sahildeki büyük açıkhava lokantasına girin. Girişteki tezgahtan, yiyeceğiniz balığı ve deniz ürünlerini seçip tarttırın ve tümünün siparişini ızgara olarak verin. Oturun masanıza ve yemeğinizi beklerken bir yandan biranızı yudumlayın bir yandan da önünüzden sessizliği yararak geçen ince uzun kayıkların motor gürültüsüne takılın.
Yemekten sonra çarşının diğer ucundaki mekana gidin. Terliklerinizi çıkarın, minderlerin üzerine uzanın ve içkinizi söyleyin.
Dalgaların sesini dinleyin. Kulağınıza ninni gibi gelen müziği dinleyin. Sessizliği dinleyin ve sevdiğinizle birlikte huzurun tadını çıkartın.
Not: Latin alfabesinden farklı bir alfabe kullanan her dilde olduğu gibi Tayland dilinde de tercümelerde bazen sorun olabiliyor. Latin alfabesine çevrim genelde İngilizce üzerinden yapıldığı için, İngilizce okunuşa en yakın İngilizce yazım kullanılıyor ve bazen kelimeler özgün hallerinden oldukça farklı telaffuz edilebiliyor. Phuket adasının Fuket değil Puket olarak okunması gibi, yabancı dildeki kaynaklarda hep Phi Phi olarak yazıldığını göreceğiniz bu adanın adı da, Taylandlılar tarafından Fi Fi değil Pi Pi olarak okunuyor.
Volkan ACAR