Önce Cadiz, sonra Sevilla

Ronda’dan Cadiz’e giden yol nefis bir doğal görüntüye sahip. Yemyeşil dağlar, nehirler ve ovalar arasında uzanan yolda sabahın ilk ışıklarıyla Cadiz’e doğru ilerliyoruz. Amacımız Endülüs’ün en ucunda yer alan bu kenti de görüp Seville’ya ulaşmak. Cadiz Endülüs’te gördüğümüz diğer kentlere oranla biraz yoksul. Bunu kentin tarihi merkezinden anlamak mümkün değil. Turistik alanlardan uzaklaşıp dar sokaklara girdiğimizde Cordoba ya da Granada’da görmediğimiz manzaralarla karşılaştık. Dükkanlar bakımsızdı ve yollarda tahta tezgahlarda balık satılıyordu. Cadiz’in balık pazarı diyebileceğimiz alışveriş merkezi kentin görülmesi gereken yerlerinden. Taze deniz ürünleri burada satılıyor. Farklı tarzlarda hazırlanmış kızartmaları tatmakta fayda var. Karidesli ve ahtapotlu omletler harikaydı. Cadiz sokaklarında

Ronda’dan Cadiz’e giden yol nefis bir doğal görüntüye sahip. Yemyeşil dağlar, nehirler ve ovalar arasında uzanan yolda sabahın ilk ışıklarıyla Cadiz’e doğru ilerliyoruz. Amacımız Endülüs’ün en ucunda yer alan bu kenti de görüp Seville’ya ulaşmak.


Cadiz Endülüs’te gördüğümüz diğer kentlere oranla biraz yoksul. Bunu kentin tarihi merkezinden anlamak mümkün değil. Turistik alanlardan uzaklaşıp dar sokaklara girdiğimizde Cordoba ya da Granada’da görmediğimiz manzaralarla karşılaştık. Dükkanlar bakımsızdı ve yollarda tahta tezgahlarda balık satılıyordu.
Cadiz’in balık pazarı diyebileceğimiz alışveriş merkezi kentin görülmesi gereken yerlerinden. Taze deniz ürünleri burada satılıyor. Farklı tarzlarda hazırlanmış kızartmaları tatmakta fayda var. Karidesli ve ahtapotlu omletler harikaydı.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 2

Cadiz sokaklarında yaptığımız yürüyüşün en uç noktası deniz kenarındaki kalesiydi. Burada Spa of Nuestra Señora de la Palma y del Real denen deniz banyosunun zarif ahşap yapısını da görmek mümkün. Santa Catalina Kalesi’nden sonra şehir merkezinde yediğimiz lezzetli paella ile Cadiz turumuzu noktaladık.

CADİZ FOTOĞRAFLARI

Sevilla

Endülüs’teki son durağımız Sevilla oldu. Cadiz’den başlayan yolculuğumuz rahattı, yaklaşık 1,5 saat sürdü. Yolculuk boyunca bizi izleyen beyaz bulutların rengi kente yaklaştıkça koyulaştı. Kent merkezine girdiğimizde yağmur başlamıştı.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 3

Arabayı otoparka bırakıp yürüme planımızı yağmur nedeniyle erteledik. Arabayla kent merkezinde dolaşmaya karar verdik. Endülüs’teki kentlerin tarihi merkezlerinin karmaşası konusunda artık deneyimli sayılabilirdik. Bu nedenle navigasyon arkadaşımız Nuvi’yi bazen duymazdan geldik. Dar sokaklarda sadece küçük arabaların geçebileceği genişlikteki yollardan kentin kalbine daldık. Bir anda karşımızda Sevilla Katedrali’nin kapısı çıktı. Buralarda yanlış bir hareket yapıp ters yola girmeme konusunda son derece hassas davrandık. Faytonların bulunduğu bir meydandan geçip yine dar yollardan ana Santa Cruz mahallesinde bir otoparka çıktık. Bu arada yağmur da şiddetini azaltmıştı. Aracımızı park edip kendimizi ıslak kaldırımlara attık. Yağmurdan sonra kentin havası da değişmişti sanki. Çevredeki parkların ağaç ve çiçek kokuları kentin dar sokaklarına kadar ulaşmıştı. Katedral çevresinde yürürken akşam 20:30 da başlayacak Flamenco şovunun yapılacağı bir salonla karşılaştık. Az sayıda bilet kaldığını öğrendik. İçeri girip salonu gördükten sonra biletlerimizi alıp kentte dolaşmaya devam ettik. Karnımızı doyurmak için Santa Cruz’da bir tapas barı gözümüze kestirmiştik. Biraz dinlenip soluklandıktan sonra flamenco gösterisine de geç kalmamak için kısa bir tur yapıp gösterinin yapılacağı yere ulaştık. Yaklaşık 30 kişiye göre hazırlanmış salonda ilk sıradaki sandalyelerde yerimizi aldık. Bir saat sürecek nefis bir şov başlamıştı. Flamencoyu ilk kez izleyen bizler için oldukça etkileyici bir gösteri oldu. Bu güzel şovdan sonra arabamızı otoparktan alıp bu geceyi geçireceğimiz otelin yolunu tuttuk.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 4

Yorgunluk gezinin son durağına yaklaşırken zirve yapmıştı ancak yarın erken kalkıp Sevilla’yı tam anlamıyla gezmemiz gerekiyordu.

16 Nisan sabahı uyandığımızda berrak bir gökyüzüyle karşılaştık. Otelden çıkışımızı yapıp tarihi kent merkezi Santa Cruz’a yöneldik. Bu gece Alkazar sarayına yakın bir yerde kalacaktık. Ancak sokakların darlığı nedeniyle otellerin otoparkı yoktu ve biz yine arabamızı en yakında bulunan bir otoparka bıraktık.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 5
İlk durağımız Alkazar Sarayı oldu. Biletleri bir gece öncesinden almıştık. Kuyruk beklemeden saraya girdik. Granada’daki El-Hamra Sarayından esinlenerek yaptırılan bu saray 1366 yılından beri 700 yıl boyunca İspanya krallarına da ev sahipliği yapmış. Sarayın bahçesine girdiğimiz andan itibaren son derece hassas bir uyumu hissettik. Binaların içinde gezerken Sinbad’ın çizgi filminde yaşıyormuş gibiydik. Yıllar önce Kristof Kolomb’un geçtiği kapılardan geçmek zaman tünelinde yolculuğa çıkmak gibi birşeydi. Sarayın içindeki binalar kadar bahçeleri de özeldi. Hatta bahçelerin bazı bölümlerine iç mekanlardan daha çok önem verildiğini gördük. Alkazar en az Alhamra kadar büyüleyiciydi. Hatta bazı özellikleriyle Alhamra’yı da gölgede bırakan bir yapıydı.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 8

Alkazar’dan sonra ikinci durağımız Sevilla Katedrali oldu. Kolomb’un mezarını da barındıran bu yapıyı Alkazar’dan sonra gezince iki dünya arasındaki farkı da anlamak mümkün. Bir yanda insani boyutlarıyla göze hiç de abartılı görünmeyen bir saray diğer yanda göğe yükselen dev bir dini yapı. Santa Maria Katedrali kapladığı alan bakımından bütün gotik kiliseler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Binanın en heyecan veren bölümlerinden biri de Giralda kulesiydi. Kule içindeki 37 kat rampayı tırmandık. 105 metre yüksekliğindeki zirveye çıktığımızda Sevilla’nın muhteseşem görüntüsü bu yorgunluğumuza değdi.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 7

Sevilla’daki üçüncü durağımız Plaza Espana oldu. En az Alkazar ve katedral kadar önemli bir yerdi burası. İnsanların dar sokaklardan çıkıp geniş bir parkta rahatça dolaşabildikleri, spor yaptıkları, doğayla içiçe oldukları bir parktı burası. Krallar Alkazar’da yaşayıp sarayın bahçelerinde günlerini geçirirken halkı da unutmamış onlar için de en az kendi saraylarının bahçeleri kadar güzel bir alan yaratmıştı. Buradan ayrılmak gerçekten zor oldu.

Önce Cadiz, sonra Sevilla 6

Güneş battığında Santa Cruz’daki tarihi sokaklara geri döndük. Dönüşte nehir boyunca yürüdük. Torre del Orro, Üniversite binası ve eski tütün deposunun muhteşem binasının önünden geçtik. Bugün oldukça yorgunduk. Karnımız da acıkmıştı. Turistik merkezden uzaklaşıp yerel halkın bir araya geldiği barların bulunduğu mahalleye geldiğimizde gözümüze kestirdiğimiz otantik bir restoranda güzel bir yemek ziyafetiyle bugüne de noktayı koyduk.

SEVİLLE FOTOĞRAFLARI

Avatar photo

Remzi Gökdağ, 1968 Beşiktaş doğumlu gazeteci, yazar ve yayıncıdır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olmuş, gazetecilik kariyerine 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başlamıştır. İstanbul konulu haberleriyle çeşitli gazetecilik ödülleri kazanmış, özellikle Park Otel’in mühürlenmesine ve kaçak katlarının yıkılmasına dair haberleriyle tanınmıştır. İzlenim, gezi, inceleme türündeki yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşen Remzi Gökdağ, Kaliforniya’nın ilk Türkçe gazetesi USA Turkish Times’ın kuruluşunda yer almıştır. Yazarlık kariyerinde, “Başka Şehirler”, “Sevgili İstanbul”, “Amerikan Medyasında 11 Eylül” ve “Park Otel Olayı” gibi eserleriyle tanınmaktadır. “Başka Şehirler” adlı gezi, anı, tarih türündeki kitabı 2019 yılında yayınlanmıştır. Bu kitapta, 22 yıl boyunca üç kıtada beş farklı kentte yaşayarak ve yüzlercesine seyahat ederek edindiği deneyimleri paylaşmaktadır.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ

OKUMA ÖNERİSİ