Mutluluğun fiyatı ne?

Mutluluğun fiyatı ne?

“Parayla mutluluğu satın alabilir misiniz?” Pazar keyfinizi kaçırmak istemem ama bu soru Dubai’de peşimi bırakmıyor. Çevremdeki insanları hayretle izliyorum. Para harcamanın sınırlarını zorlamaktan zevk alıyorlar ve bunu herkesin gözü önünde yapıyorlar. Tamam, burası lüksün, zenginlik ve ihtişamın başkenti. Hepsi iyi kazanıyor. Günlük hayatlarında dert edecek sorunları yok. Dışardan bakıldığında stresli olmadıkları da belli oluyor… Ama lüks tüketimin de bir sınırı yok mu? Geçenlerde havaalanında taksi sırası bana geldiğinde yanımda duran görevli, üçüncü şeritteki limuzin benzeri bir aracı gösterdi. Önce yanlış kuyrukta beklediğimi sandım. Siyah takım elbiseli şoförle göz göze geldiğimde arka kapıyı açıp koltuğu işaret etti. “Şaka yapıyorsun!” ifademle sadece

“Parayla mutluluğu satın alabilir misiniz?” Pazar keyfinizi kaçırmak istemem ama bu soru Dubai’de peşimi bırakmıyor. Çevremdeki insanları hayretle izliyorum. Para harcamanın sınırlarını zorlamaktan zevk alıyorlar ve bunu herkesin gözü önünde yapıyorlar. Tamam, burası lüksün, zenginlik ve ihtişamın başkenti. Hepsi iyi kazanıyor. Günlük hayatlarında dert edecek sorunları yok. Dışardan bakıldığında stresli olmadıkları da belli oluyor… Ama lüks tüketimin de bir sınırı yok mu?

Geçenlerde havaalanında taksi sırası bana geldiğinde yanımda duran görevli, üçüncü şeritteki limuzin benzeri bir aracı gösterdi. Önce yanlış kuyrukta beklediğimi sandım. Siyah takım elbiseli şoförle göz göze geldiğimde arka kapıyı açıp koltuğu işaret etti. “Şaka yapıyorsun!” ifademle sadece gülümsedim. Boş taksiler müşteri beklerken bu makam aracı nerden çıktı? Görevliye taksi istediğimi söyleyince “Bunların fiyatı uygun” dedi. Ne kadar uygun? Taksi fiyatının iki ya da iki buçuk katı kadar…

Dubai’de yaşayan dört kişiden biri lüks tüketimi kendilerine sunulan yaşam tarzının bir parçası olarak görüyor. Pahalı olanı elde etmek için plan yapmıyorlar, çok fazla düşünmeden hemen satın alıyorlar. Sonra gelsin mutluluk…

Lüksün göze battığı yerler sadece mağaza, restoran ya da oteller değil. Otoyollarda da durum aynı. Trafikte seyrederken bazen konvoy halinde gidiyorlar. Dikiz aynasından bakıldığında anlaşılmıyor ama yanınızdan geçerken motorlarından çıkan sesle irkiliyorsunuz. Yolunuza devam ederken benzer manzarayla karşılaşıyorsunuz. Az önce konvoy sandığınız araçların aslında trafikte rastgele sıralanmış lüks spor arabalar olduğunu anlıyorsunuz. İnsanın peşlerine takılıp gidesi geliyor. Çok silindirli, bol beygirli bu tür spor arabalar kent trafiğinde o kadar yaygın ki, bunları takip etmek için otoyollarda dolaşan benzer marka polis arabaları var. Bazı hastaneler lüks cipleri ambulans olarak kullanılıyor. Yolunuz buraya düşerse Marina bölgesinde bir akşam yürüyüşüne çıkın. Bugatti, Ferrari ya da Lamborghini markalı polis arabalarını birbiri ardına sıralanmış görebilirsiniz. Manzara suça teşvik ediyor. Küçük bir kural ihlali yapıp arka koltukta karakola gitme hayali kuran sadece ben miyim? Açın Instagram sayfanızı, Dubai araması yapın, yol kenarına park etmiş milyon dolarlık arabaların yanında poz veren turistleri göreceksiniz ama o fotoğraflara ne kadar dikkatli bakarsanız bakın, karşı kaldırımda kahvelerini yudumlayarak manzarayı izleyen araç sahiplerini göremeyeceksiniz. Onların mutluluktan nasıl dört köşe olduklarını anlatmama gerek var mı?

Deniz, güneş, plaj dışında lüks yaşam turizmi buranın cazip gelir kaynaklarından. Milyoner gibi yaşamak için gelen turistler yüzbinlerce doları gözden çıkarabiliyor. Dubai uçuşlarında tanıtım filmleri lüks alışveriş mağazaları ve markalarla başlıyor. Dergiler yine onların ilanlarıyla dolu. Havaalanına adım attığınızda lüks markaların reklam panolarıyla karşılaşıyorsunuz, kentten ayrılana kadar bu ilanlar peşinizi bırakmıyor. Aslında reklama da gerek yok, şehrin kendisi en çarpıcı tanıtımı yapıyor zaten. “Hayatı bir ünlü gibi yaşamak elinizde!” cümlesiyle başlayan tanıtımların hiçbirinde “kampanya” ya da “özel indirim” ifadesi bulunmuyor, sadece sunulan paketin detayları anlatılıyor. Rolls Royce ile havaalanından alınıp 780 metrekarelik kral dairenize yerleşmeden önce özel hoş geldin masajı mı istersiniz yoksa özel hazırlanmış yemek mi arzu edersiniz? 24 bin dolardan başlayan fiyatlar yüksek mi geldi? Sadece 13 bin dolara dev akvaryumun içinde bir süitimiz var! Unutmadan, şehir merkezinde dolaşmak için tercihiniz Corvette mi olacak Ferrari mi? Gece kulübünün içine kadar yürümenize gerek yok, yorulursunuz. Özel konuklarımız dans pistine kadar arabasıyla gidebilir, hatta barın yanına park edebilir. Yat mı arıyorsunuz? İstediğiniz yat olsun ama en küçüğü 145 metre ve hafta sonu etkinliğiniz için 130 bin dolar. Doğum günü partisi mi düzenleyeceksiniz? 55 bin dolardan başlayan fiyatlarla size özel paketlerimiz var. Liste böyle uzayıp gidiyor. Teklifleri okumak bile pazar keyfinizi kaçırdı değil mi? Bir de beni düşünün…

Son 22 yılım dünyanın farklı kentlerinde geçti. Sayısız şehirde yaşadım, birçoğunda da turist olarak bulundum ama burada karşılaştığım para harcama tutkusu ve kapasitesini hiçbir yerde görmedim. Parayla mutluluk olur mu bilmiyorum ama bugünlerde harcadıkları paradan sonra mutlu ifadeleriyle ortalıkta dolaşan çok fazla kişiyle karşılaşıyorum. Başta sorduğum o zor soruya gelecek olursak… İstediği her şeye sahip olabilen bu zenginler mutluluğu da alabiliyorlar mı? Paranın icadından bu yana insan aklını kurcalayan bu soruya ünlü filozof Albert Camus şu cevabı vermiş:

“İnsanın parası varsa çalışmak zorunda kalmaz. Böylece zamanı satın alır. Bu kalan zamanda da kendini mutlu edebilecek şeyleri yapar. Yani para mutluluğu satın alır.”

Bu arada 1,3 milyon dolar etiketiyle satışa sunulan “Shumukh” adlı parfümden bahsetmiş miydim? Geçenlerde sergilendiği alandan sessizce kaldırıldı da… Merak etmeyin, “Parfümü alan mı daha mutlu veren mi?” diye sormayacağım. Mutlu pazarlar.

 

Bu yazı 13 Ekim 2019 tarihinde Cumhuriyet‘te yayınlandı. Diğer Pazar Yazılarım

Avatar photo

Remzi Gökdağ, 1968 Beşiktaş doğumlu gazeteci, yazar ve yayıncıdır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olmuş, gazetecilik kariyerine 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başlamıştır. İstanbul konulu haberleriyle çeşitli gazetecilik ödülleri kazanmış, özellikle Park Otel’in mühürlenmesine ve kaçak katlarının yıkılmasına dair haberleriyle tanınmıştır. İzlenim, gezi, inceleme türündeki yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşen Remzi Gökdağ, Kaliforniya’nın ilk Türkçe gazetesi USA Turkish Times’ın kuruluşunda yer almıştır. Yazarlık kariyerinde, “Başka Şehirler”, “Sevgili İstanbul”, “Amerikan Medyasında 11 Eylül” ve “Park Otel Olayı” gibi eserleriyle tanınmaktadır. “Başka Şehirler” adlı gezi, anı, tarih türündeki kitabı 2019 yılında yayınlanmıştır. Bu kitapta, 22 yıl boyunca üç kıtada beş farklı kentte yaşayarak ve yüzlercesine seyahat ederek edindiği deneyimleri paylaşmaktadır.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sıradışı bir köy: Acoma Pueblo
Önceki Yazı

Sıradışı bir köy: Acoma Pueblo

Aydınlığın zaferi Diwali
Sonraki Yazı

Aydınlığın zaferi Diwali

OKUMA ÖNERİSİ