Takvim mayısın sonunda, ama yazın daha bir tek gününü bile doyasıya yaşayamadık bu sene. Termometre 15’in üstünde tutunmayı başaramadı.
‘Kesintisiz güneş’ özlemimiz had safhada. Bu kış ülkesinin ‘kemik ısıtmaz’ başşehrinde, teftişteyim. Moskova’yı geziyorum; gönlüm sükûnda, gözlerim açık.
Takvim mayısın sonunda, ama yazın daha bir tek gününü bile doyasıya yaşayamadık bu sene. Termometre 15’in üstünde tutunmayı başaramadı.
‘Kesintisiz güneş’ özlemimiz had safhada. Bu kış ülkesinin ‘kemik ısıtmaz’ başşehrinde, teftişteyim. Moskova’yı geziyorum; gönlüm sükûnda, gözlerim açık.
Lenin Tepesi’nde bir taze gelin, ayaklarının altında uzanan şehr-i Moskova’ya karşı ‘Nadejda’ -Umut- marka ucuz Sovyet şampanyasını patlatıyor. Belli ki damat şampanyaya varamadan votkadan filmi koparmış, nedimenin kollarında zor duruyor. Etrafta bir alkış, bir tezahürat:
“Öp! Öp! Öp!” Gençler soluk almamacasına kenetleniyorlar. Annesinin elinden kurtulan sapsarı kafalı minicik bir velet keyifle bağırıyor, “Damat gelini öptü! Öptü! Öptü!”
Etrafta bir düzine gelin ve damat var. Ve çiçeklerle bezeli gelin arabalarından geçilmiyor: ‘İkinci el’ limuzinler, üstü açık klasik Cadillac’lar, hatta Politbüro üyelerinin düşkün olduğu, limuzinin Sovyet muadili bir Çayka (Martı). Bakmayın siz Sovyet devrinde buraya Lenin Tepesi denmesine; halkın gözünde burası hep Serçe Tepesi olmuş, hep olacak. Ve Moskova var oldukça, geleneğe saygılı her çift imzayı attıktan sonra soluğu bu tepede alacak.
Rota, Serçe Tepesi’nin ayaklarını uzattığı nehir kıyısından aheste bir yürüyüşle Gorki Parkı. Park, yoksul düşmüş bir asilzade gibi. Bugünü değil, dünüyle yaşıyor. Casus filmlerinin vazgeçilmez fonu olduğu günler artık tarih. Koşuya çıkmış şu yaşlı yabancı, ilerideki çalılığa bırakılan mikrofilmi alacak bir ajan mı acep? Ya şu kalın çerçeveli gözlüğüyle etrafı kolaçan eden amca KGB’den mi? Oysa efsane hiç dönmemecesine gitmiş. Gorki Park, namı diğer Kültür Parkı, Moskova Nehri’nin kıyısında ‘kişilik ve kimlik sorunu’yla baş başa. Parkın ortasındaki kirli, suni gölde fi tarihinden kalma köhne sandallar ve su bisikletleri… Etrafta, devrin güzelim binaları tek kelimeyle dökülüyor. Moskova bu kadar hızlı gelişip güzelleşirken, efsane Gorki Park can çekişiyor.
Gorki Park’ın bittiği yerden, Kırım Köprüsü’nün altından devam edince başkentin en keyifli mekânlarından biri başlıyor: ressamların kaldırımı. Nehre paralel, birkaç yüz metre uzuyor açık hava sergisi. İşin ehline sorarsanız, buranın ‘sanatsal düzeyi’ çok düşük. Bizdeki ‘tabelacı ressam’ tablolarını anımsatan yüzlerce resim müşteri bekliyor. Çoğunda bir dağ, bir ev, önünde bir dere, yanında orman ve çoğu kez günbatımı var! Altın varaklı, gösterişli çerçeveleri için alınıp baş köşeye asılan türden zevksiz çiziktirmeler işte. Burası tıpkı İzmailova pazarı gibi, turist mabedlerinden. Alıcılar hakiki sanatseverden çok ‘Hazır Moskova’ya gitmişken uygun fiyata tablo alayım’ diyen meraklı turistler. Hal böyle olunca burada ressamlar da daha çok ‘satıcı’ kimliğinde. Koyun pazarlıklarını aratmayan kıran kırana mücadeleler bu ‘pazarın’ ritüeli.
Ressamlar kaldırımının bittiği yerde, bence Moskova’nın en güzel parkı var: Heykel Parkı. Burası yüzlerce klasik ve modern heykelin park peyzajına özenle dağıtıldığı bir galeri gibi. Eski devrin heykelleri bu parkta çile dolduruyor. KGB binasının önündeki meydandan göstericilerin boynuna sicim geçirip devirdiği Derjinski heykeli de burada. KGB’nin kurucusu ‘Demir Felix’in, zaman zaman ‘Yeniden yerine dikilsin’ denilen o ürkütücü heykeli. Sonra Stalin’in bir çekiçle burnu kırılmış mermer heykeli…
Bakmayın şikâyet etmeme, aslında Moskova’nın güzel zamanları başladı. Kelebek ömürlü yaz göz kırptı. ‘Moskova’yı kar altında görmeli’ diyen turist bakışına itirazım yok, ama bu şehir yazıyla da güzel. Bir de Moskova’ya, ‘Beyaz Geceler’in başladığı şu günlerde kuzeyin başkenti St. Petersburg’u da ekleyebilirseniz, unutulmaz bir tatille kendinizi ödüllendirmiş olursunuz, ki buna fazlasıyla değer!