Lizbon’dan Endülüs’e

9 gün 9 kent 2000 kilometre… Lizbon’dan Endülüs’e uzanan bu yolculukta Portekiz ve İspanya’nın birbirinden güzel kentlerini gezdik. Yolculuğumuz 9 gün sürdü. Yaklaşık 2000 kilometre yol yaptık ve 9 kente uğradık. Baharın en güzel günlerinde doğanın ve tarihin bize sunduğu hediyeleri kabul ettik. Unutulmaz anıları ve bolca fotoğrafla evimize geri döndük. İlerde bu gezimizin detaylarını unutmamak için bu notları kaydettik. İşte Lizbon-Endülüs gezimizden geriye kalanlar… Uzun zamandır yapmayı planladığımız bir yolculağa daha çıkıyoruz. İlk hedefimiz Lizbon. Buradan İspanya’nın güney bölgelerini gezip Lizbon’a geri dönmeyi hedefliyoruz. Yolculuk yaklaşık 9 gün sürecek ve hesaplarımıza göre 2 bin kilometrenin üzerinde bir yol katedeceğiz.

9 gün 9 kent 2000 kilometre…

Lizbon’dan Endülüs’e uzanan bu yolculukta Portekiz ve İspanya’nın birbirinden güzel kentlerini gezdik. Yolculuğumuz 9 gün sürdü. Yaklaşık 2000 kilometre yol yaptık ve 9 kente uğradık. Baharın en güzel günlerinde doğanın ve tarihin bize sunduğu hediyeleri kabul ettik. Unutulmaz anıları ve bolca fotoğrafla evimize geri döndük. İlerde bu gezimizin detaylarını unutmamak için bu notları kaydettik. İşte Lizbon-Endülüs gezimizden geriye kalanlar…

Uzun zamandır yapmayı planladığımız bir yolculağa daha çıkıyoruz. İlk hedefimiz Lizbon. Buradan İspanya’nın güney bölgelerini gezip Lizbon’a geri dönmeyi hedefliyoruz. Yolculuk yaklaşık 9 gün sürecek ve hesaplarımıza göre 2 bin kilometrenin üzerinde bir yol katedeceğiz.

11 Nisan 2015’te İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan sabah 7:35’te kalkan TK1755 nolu uçakla Lizbon’a yerel saatle 10:35’te indik. Yaklaşık 5 saatlik yolculuğumuzda gezimizin güzergahını son bir kez daha gözden geçirdik. Olası değişikliklere karşı B planımız da hazırdı. Yolculuğumuzun durakları belli olsa da nerede ne kadar zaman geçirebileceğimizi tam olarak kestiremiyorduk. Bu nedenle sadece ilk gün için otel rezervasyonu yaptık.

İlk durağımız Lizbon’du ve bir gece konaklamayı hedefliyorduk. Dönüşte zamanımız kalırsa bu kenti yakından tanıyacağımızı düşünüyorduk.

Lizbon havaalanında kiralık arabamızı alacağımız AVIS’in yerini kısa bir araştırmadan sonra bulduk. Yolda turizm danışma ofisinden Lizbon haritalarımızı almayı da ihmal etmedik. Diğer şirketlerin kiralama servislerinin önü boştu ancak AVIS’in önünde uzunca bir kuyruk vardı. Yaklaşık 40 dakika bu kuyrukta bekdik. Aslında diğer araba şirketleri de aşağı yukarı aynı fiyattan araba kiralıyorlardı ancak gelen turistlerin büyük bölümü bizim gibi AVIS’i tercih etmişti.

Rezervasyon işlemlerimizin tamamlanmasının ardından arabamızı alacağımız otoparka yöneldik. Burada da biraz bekledikten sonra 9 gün boyunca yanımızdan ayırmayacağımız Wolkswagen UP marka aracımıza kavuştuk.

Havaalanından otelin bulunduğu semte yaklaşık yarım saatte ulaştık. Lizbon trafiği İstanbul’a göre yok denecek kadar azdı. Bunda haftasonu olmasının rolü de olabilir ancak caddelerdeki araç trafiği kent gezimizi oldukça kolaylaştırdı.

Otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra Lizbon’un merkezine doğru yola çıktık. Kısa bir kent turundan sonra aracı Restauradores bölgesinde bir otoparka bırakıp kent gezimizi yürüyerek yapmaya başladık. Cumartesi gününe bir de güneşli pırıl pırıl bir hava eklendiğinde Lizbon caddelerinin keyfine doyum olmuyordu.

Kent merkezinde sokak aralarında yürürken bir cafede mola verdik. Buraya özgü tatlı çeşitlerinden biri olan Pastel de natayı denedik. Kahve eşliğinde yenebilecek güzel bir tart çeşidi ve sonraki duraklarımızda bu yiyecek sık sık karşımıza çıkacaktı.

Lizbon’dan Endülüs’e 2

Kenti sahile bağlayan trafiğe kapalı R. Augusta caddesinden Praça do Comercio meydanına ulaştık. Buradan sahil yoluyla Cais do Sodre metro istasyonuna kadar geldik. Hava henüz kararmamıştı ve Belem gezimizi de bugüne sığdırma fırsatımız vardı. Birer metro bileti alıp Belem’e gittik. Keyifli bir yolculuktu. Bindiğimiz 15 nolu tramvay sahili izleyip, ünlü 25 de Abril köprüsünün altından geçip Belem’e ulaştı.

Yol boyunca geçtiğimiz semtlerin kent merkezine oranla daha tenha olduğu ve turistik gezi alanı dışında kalan mahallelerin gerçek Lizbon’u yansıttığını hissettik. Belem’de inip kısa bir yürüyüşten sonra Padrão dos Descobrimentos anıtına ulaştık. Tagus Nehri’nin kıyısında yükselen bu anıt Portekiz’li ünlü kaşiflerin 15 ve 16. yüzyıllarda yaptığı keşifleri ve deniz yolculuklarını simgeliyor. Göğe yükselen beton bir bloğa oyulmuş anıtta bir gemi güvertesinde ufka bakan aralarında Magellan ve Vasco da Gama’nın da bulunduğu 30 denizci ve bilim adamının heykeli yer alıyor. Heykelin hemen önünde yere oyulmuş mermerden dev dünya haritası ve bu harita üzerinde yer alan keşifler tarihleriyle birlikte anlatılıyor. Harita üzerinde yürüyenler o keşiflerin nasıl ve neden yapıldığı konusunda da fikir sahibi olabiliyor. Alandaki dev pusula da görülmeye değer. Tabi buradaki kuleye çıkıp Belem’i, anıtı ve Lizbon’u kuşbakışı seyretmeyi de unutmamak gerekiyor. Lizbon’la bütünleşen 25 de Abril köprüsünün ve Belem Kulesi’nin en güzel göründüğü noktalardan biri…

Lizbon’dan Endülüs’e 4

Bölgede görülmesi gereken bir başka önemli nokta da Belem Kulesi. 1983 yılında UNESCO tarafından Jerónimos Manastırı ile birlikte Dünya Miras Listesi’ne alınan Belém Kulesi, 16. Yüzyıl’ın başlarında Portekizli kaşif Vasco de Gama anısına yapılmış. Günümüzde zarif mimarisiyle Lizbon’un simgeleri arasında yer alıyor.

Belem’deki gezimizi Tagus nehri kıyısında yaptığımız yürüyüşle noktalayıp kent merkezine döndük. Dönüşte tramvay yerine tren hattını kullandık. Cais do Sodre istasyonuna vardığımızda farklı bir hatla kent merkezine doğru yürüdük. Sokaklarda birbirinden ilginç dükkanlarla karşılaştık. Bunlar arasında dikkatimizi çeken en önemli mağaza sardalya ve tuna balıklarının konserve kutularda satıldığı ilginç bir mekan oldu. Adı Loja das Conservas! Ülkenin değişik bölgelerinde avlanan balıklar birbirinden ilginç konserve kutularında satılıyordu. Hangisinin içinde ne tür malzeme olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yoktu ama kutuların tasarımı çok güzeldi. Mağazadaki bir satış görevlisinin yardımıyla bu konserve müzesine benzer yer hakkında bilgi aldık ve bize önerdiği birkaç kutuyu İstanbul’da tatmak amacıyla satın aldık.

Lizbon’dan Endülüs’e 5

Lizbon’un yokuşlarıyla ünlü bir kent olduğunu duymuştuk. Sokaklardaki yürüyüşümüzden sonra bu yokuşların “önemini” bir kez daha anladık. Birkaçını tırmanmayı denesek de kentin tamamını bu şekilde gezebileceğimiz akla yatkın bir plan değildi. Kenti bir uçtan diğerine kateden 28 numaralı tramvay hattını gözümüzü kestirdik. Bilet alıp tramvayı beklemeye başladık. Uzaktan sarı renkli minik bir tramvay belirdi.

Lizbon’dan Endülüs’e 6

Caddede yavaşça ilerleyerek durağa geldi. İçinde çok az Lizbonlu, bolca turist vardı. Lizbon’u keşfetmek için vazgeçilmez bir araç olan bu tramvayın bizim gibi meraklısı çoktu. Dar sokaklarda ilerlerken kentin detaylarını keşfetme imkanı tanıyordu.

Lizbon’dan Endülüs’e 7

Uzunca bir yokuşu tırmandıktan sonra Castello durağında indik. Bu durak aynı zamanda Lizbon’u seyretmek için en uygun teraslardan birine sahipti. Lizbonluların Miradouros dedikleri bu noktalardan kentte oldukça fazla var. Önemli olan kentin hangi tarafını göreceğiniz ve saat. Günün bazı anlarında bazı Miradouros’lar hiçbirşey ifade etmeyebilir. Güneş ışığının geliş açısı bulunduğunuz Miradouros’dan alacağınız keyfi arttırabilir.

Lizbon’dan Endülüs’e 1

Santa Lucia terasında biraz soluklandıktan sonra São Jorge Kalesi’ne ulaşan sokaklardan birine daldık. Kısa bir tırmanıştan sonra Lizbon’u tepeden en iyi gören noktadaydık. Şehrin en yüksek tepesinde bulunan kale, şehrin en çok turist çeken yapılarından biri. Kalenin içinde bulunan burçların her biri kentin bir başka bölgesine hakim ve Lizbon’un en güzel seyredileceği noktalar da yine bu burçlar.

Lizbon’dan Endülüs’e 8

Güneşi kalede batırdıktan sonra dar sokaklardan kent merkezine indik. Bu sefer farklı bir rota izleyip Martim Moniz bölgesine ulaştık. Yol boyunca geçtiğimiz dar sokaklardaki restoranlar iştahımızı iyice artırmıştı. Ancak bu gece rastgele bir yerde değil Portekizli bir arkadaşımızın bize ısrarla önerdiği bir deniz ürünleri restoranında yiyecektik. Haritadan gideceğimiz yeri bulduk ve yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşten sonra Cervejaria Ramiro’ya ulaştık. Restoranın önünde uzunca bir kuyruk vardı. Kalabalığı görünce doğru bir seçim yaptığımızı anladık. Bekleyenlerin çoğu Portekizliydi, bizim gibi birkaç turist de buranın ününü duyup bekleyenler arasındaydı. 45 dakikalık bekleyişten sonra içeri girebildik. Ortam son derece doğaldı. Masalarda yemek yiyenlerin yüzünde aldıkları lezzetin ifadesi vardı. Menüde 7-8 çeşit ürün bulunuyordu. Sarmısaklı karides kızartması, yengeç ve istakozlarımızı sipariş edip beklemeye başladık. Garsonlar arı gibi çalışıyordu. Masalara zamanında servis yapılıyordu. Zamanlama bu restorant için son derece önemliydi. Siparişi verilen ürünler sırasıyla ve birbiriyle uyumlu zaman içinde masaya servis ediliyordu. Günün yorgunluğunu Ramiro’da yediğimiz harika deniz ürünleriyle attık. Dönüşte zaman kalırsa bu mekana tekrar uğramak şartıyla buradan ayrıldık. Ramiro’nun yeri Lizbon’un diğer mahallelerine göre daha fakir bir yerdeydi. Çin mahallesinin ortasındaydı. Tehlikeli bir durum olmasa da dönüşte sokakların ıssızlığı ve köşe başlarında gördüğümüz bazı satıcılar daha dikkatli davranmamıza neden oldu.

Lizbon’dan Endülüs’e 3

Otoparktan arabamızı alıp otele ulaştığımızda saat 23:00’ü gösteriyordu. Uzun, yorucu ama bir o kadar da keyifli bir günün ardından dinlenme zamanı gelmişti. Yarın uzun bir yola çıkacaktık ve önümüzde keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda yer vardı.

LİZBON FOTOĞRAFLARI

Avatar photo

Remzi Gökdağ, 1968 Beşiktaş doğumlu gazeteci, yazar ve yayıncıdır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olmuş, gazetecilik kariyerine 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başlamıştır. İstanbul konulu haberleriyle çeşitli gazetecilik ödülleri kazanmış, özellikle Park Otel’in mühürlenmesine ve kaçak katlarının yıkılmasına dair haberleriyle tanınmıştır. İzlenim, gezi, inceleme türündeki yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşen Remzi Gökdağ, Kaliforniya’nın ilk Türkçe gazetesi USA Turkish Times’ın kuruluşunda yer almıştır. Yazarlık kariyerinde, “Başka Şehirler”, “Sevgili İstanbul”, “Amerikan Medyasında 11 Eylül” ve “Park Otel Olayı” gibi eserleriyle tanınmaktadır. “Başka Şehirler” adlı gezi, anı, tarih türündeki kitabı 2019 yılında yayınlanmıştır. Bu kitapta, 22 yıl boyunca üç kıtada beş farklı kentte yaşayarak ve yüzlercesine seyahat ederek edindiği deneyimleri paylaşmaktadır.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ

OKUMA ÖNERİSİ