Didem Dinçer AkdenizGezgin doktorumuz Didem Dinçer Akdeniz Uzakdoğu’nun büyülü kenti Chiang Mai‘den yazıyor…
Sevgililer gününü çok seviyorum.. Bildiğiniz gibi değil en sevdiğim gün. Yok aşırı romantik 18 yaş genç kız değilim ben. THY öyle bir kampanya yapıyor ki sevmemek mümkün değil bu günleri. Sevgililer gününde bir bilet alana 2. si 1 Euro’ya hediye ediliyor. Üstelik her iki biletle de eşit ve tam mil kazanıyorsunuz.
Bu sevgililer günü biletimiz Bangkok’a. 7 günlük kalış süremiz var ama yedi günün tümü de Bangkok’da geçmez ki… Bu mantıkla ikinci bir durak olarak Chiang Mai gezimize girdi ve araştırdıkça gezimizin başrolüne oturdu…
Chiang Mai’nin Dünya’daki varlığını üniversiteden bir arkadaşımın facebook sayfasında bir kaplanla sarmaş dolaş fotoğrafını gördüğümde öğrendim ve bir gün gidilecekler listeme yerleştiriverdim. Fırsat oluşunca da kaçırmadım tabii…
Gitmeden önce neresiymiş bu umarım çok saçma biyer değildir diye internette dolaşınca cehaletime yine hayran kaldım!!! (farkında mısınız kaplana sarılmayı gördüm ve gitmeyi kafaya koydum, şehir nedir ne yapılır araştırmadan sırf kaplan için rotaya ekledim ve sonradan şehri ve değerini öğrendim) gitmeden önce öğrendiğim genel bilgiler ile yazıma başlayayım okursanız benden az cahil olursunuz böylece…
Chiang Mai’de Gece Pazarı
Kuzey Tayland’ın en büyük şehri olan Chiang Mai Bangkok’un 700km kuzeybatısında bulunuyor. Bangkok’tan şehre çok sık uçuş var 30-40 dolar arasına bilet bulmak çok kolay ve uçuş 1 saat kadar sürüyor.
Geçmişin izlerini taşıyan şehirde 300’den fazla tapınak bulunuyor.
Antik (1296 da kurulmuş) Lanna Krallığının eski başkenti olan şehir oldukça görkemli bir geçmişe sahip. Bu geçmişin izlerini taşıyan şehirde 300’den fazla tapınak bulunuyor.
Bangkok’un kalabalığından ve güney plajlarının yoğunluğundan kaçan, Budizm öğrenmek isteyen, çevredeki fil kamplarında doğa ile başbaşa kalmak isteyen, tepe kabilelerini gezmek isteyen ve otantik Tayland tecrübesi yaşamak isteyen (o kadar moda hale gelmiş ki artık o otantikliği bulmak oldukça zor) turistlerin gözdesi olmuş. Ben ilk arkadaşımdan gördüğümde O’na kaldığın yere gitmek güvenli mi, düzgün kalınacak yer var mı gibi sorular sormuştum. Çok gülmüştür eminim..
Ping Nehri kenti ikiye bölüyor
Chiang Mai’nin “eski şehir” bölgesi kocaman bir kare.. Karenin kenarından Bangkok’un da içerisinden geçen Chao Phraya Nehri’nin önemli bir kolu olan Ping Nehri akıyor.
Eğer her yere yürüyerek gideceğim diyorsanız konaklamanızı bu kare içinde yapmanızı öneririm. Biz karenin içinde değil Night Marketin kurulduğu caddenin üzerinde konakladık (kırmızı halka bizim otelimizin yeri) ve yine de yürüyerek eski şehir bölgesine gitmek hiç de zor olmadı.
Gece yarılarında ıssız sokaklarda dolaştık ve hiç huzursuz olmadık.
Havaalanından kente gidiş
Chiang Mai’ye Türkiye’den henüz direkt uçuş yok. İzmir’den akşam 19:00 civarı yola çıkıp İstanbul aktarmalı Bongkok uçuşumuzu THY ile yaptık. Bangkok’tan bindiğimiz iç hat uçuşu ile Chiang Mai’ye vardığımızda saat 15:00’i biraz geçiyordu.
Tuktuk sürücüsü ile 1 saatlik şehir turu için 120 Baht’a anlaşıp başladık şehri dolaşmaya.
Chiang Mai havaalanı şehirden 3km kadar uzaklıkta ve resmi havaalanı taksileri 160 baht’a şehrin istediğiniz yerine sizi götürebilir ya da havaalanının dışında yerel taksilerle 50-60 baht civarı bir ücrete şehre gidebilirsiniz. Tabii daha ekonomik olan otobüsleri tercih ederseniz onlarda 15 baht alıyor yolcularından.
Biz şanslıydık otelimizden bir araç bizi karşılamak için bekliyordu…Otel’e bir koşu yerleşip hemen tuktuk kiraladık.. Yorgunluk mu?? O ne demek?? Bu günü boşa geçirirsek çok yazık olur hemen gezmeye başlamak lazım. Tuktuk sürücüsü ile 1 saatlik şehir turu için 120 Baht’a anlaşıp başladık şehri dolaşmaya.
Şehir merkezi kare şeklinde
Şehir merkezi denen yer dediğim gibi eski surlarla çevrelenmiş bir kare. O yüzden öncelikle şöförümüzden karenin çevresini dolaşmasını istedik. Kareye ulaşmak için gece pazarının kurulacağı Chang Klan caddesinden geçtik ve şöförümüz bize çatpat İngilizcesi ile bilgi verdi…
Surların içinde her başınızı çevirdiğinizde bir tapınakla karşılaşıyorsunuz. Herbirini ne anlatmak, ne de anlamak mümkün.
Eski surların hemen dışında fıskiyelerle süslenmiş havuzlar tüm surlar boyunca uzanıyor ve bu havuzların üzerlerini çiçeklerle süslü köprüler renklendiriyordu. Surlardan içeriye kocaman bir tahta kapıdan geçerek girdik.
Surların içinde her başınızı çevirdiğinizde bir tapınakla karşılaşıyorsunuz. Herbirini ne anlatmak, ne de anlamak mümkün. Hele hepsini gezmek bence çok gereksiz çünkü bir süre sonra içimden “Tapınak görmek istemiyoruuuum” diye bağırmak gelmiş durumda tapınaklardan kaçar haldeydim…
(Bangkok gezimiz biraz bu duygudan etkilenmiş olarak az tapınak bol çevre şeklinde organize oldu bir dahaki sefere Bangkok gezimiz tapınaklara yoğunlaşacak inşallah)
Chiang Mai ve görülecek yerler
Wat Chiang Man, Wat Phra Sing ve Wat Chedi Luang şehir içinde bulunan önemli tapınaklardan ve biz bu gün öncelikle bunları bir görelim dedik. Chiang Mai Sanat ve Kültür Merkezi / Üç Krallar Anıtı (Chiang Mai City Arts ve Cultural Centre) görmeyi istediğimiz diğer bir yer oldu.
Wat Chiang Man 13. yüzyılda yapılmış olan Chiang Mai’nin en eski tapınağı ünvanını elinde bulunduran çok görkemli bir tapınaktı. Burada pek durmadık çünkü tapınaklar için ayrı bir yarım günlük şehir gezimiz vardı bol bol fotoğraf çekebilirdim.
Wat Chedi Luang tapınağına vardığımızda burada bir cenaze töreni olduğunu kapıdaki yazıda gördük. Budist rahiplerin duaları eşliğindeki ayin oldukça etkileyiciydi. Bu tapınağın esas özelliği, Bangkok’taki Wat Phra Kaew tapınağında bulunan ünlü Zümrüt Buda heykeli 1475 yılında bu tapınakta saklanıyor olmasıydı.
Tapınakların dışında…
Eski şehrin kendisini gezmek de oldukça kolaydı çünkü ızgara şeklindeki sokaklar pek kaybolmanıza izin vermiyordu. Burada tapınaklar kadar çok yoga kursu, ahçılık kursu ve sanat galerisi bulmak mümkündü. Sokak satıcıları ise tabii ki Tayland’ın vazgeçilmezi olarak göz alıyordu.
Bu gece pazarının diğer Uzakdoğu gece pazarlarından farklı olmasını sağlayan bir diğer özelliği de çok kaliteli müziklerin canlı performans olarak yapıldığı çok geniş ve güzel bir yeme içme alanının olmasıydı.
Gezimizi 1 saatte değil 1,5 saatte bitirebilmiş otelimize günün son ışıklarında varmıştık. Otelimizde (Shangri-La’da kaldık) sürekli bir yemek servisi yapıldığından (ücretsiz olarak) hafif birşeyler atıştırdık ve kendimizi geceye ve gece pazarına bıraktık.
Gece pazarı klasik Uzakdoğu gece pazarlarına çok benzese de oldukça kaliteli ürünlerin de satılması ile bir fark hissettiriyordu. Diğer fark da ortada bol bol görülen transseksüel dansçılar idi.. Ben daha önce gece pazarlarında onları görmemiştim. Phuket’te barlar sokağında oldukça sık karşılaşıyordunuz ama burada direkt gece pazarında sizi showlara götürmek için dolaşıyorlardı. Bu gece pazarının diğer Uzakdoğu gece pazarlarından farklı olmasını sağlayan bir diğer özelliği de çok kaliteli müziklerin canlı performans olarak yapıldığı çok geniş ve güzel bir yeme içme alanının olmasıydı. Biraz müzik dinleyip hafif bir şeyler atıştırdıktan sonra otele döndük. Ertesi gün gündoğumu ile birlikte Budist rahiplerle randevumuz olduğu için otele erken dönüp yattık (yani yol yorgunu falan değildik.)
Yazının orjinalini ve daha fazla fotoğrafı bu linkte bulabilirsiniz.
Yazı ve Fotoğraflar: Didem Dinçer Akdeniz
Instagram: @gezgindido
Facebook: dtdereli
