O. Kocabaş – Küba’ya gitmek her zaman en çok hayalini kurduğum planlardan bir tanesiydi ve bir iki kez de ertelemek zorunda kalmıştım. Bu sene Ocak sonunda gitme şansına erişebildim. Ben genelde gezilerimde organize bir tur kullanmayı tercih etmiyorum, daha doğrusu her ne kadar gezgin olsam da klasik anlamda “turist” gibi gezmeyi sevmiyorum. Şanslı olduğum bir nokta da etrafımda benim düşüncemde insanların olması.
Türkiye’den Küba’ya gidiş için en yaygın kullanılan yol bazı seyahat acentelerinin organize turları ancak bundaki sıkıntı sıklıkla Varadero gibi orada çalışanların dışında Küba’lıların girmesi yasak bir yerin tur planında ağırlıklı yer alması. Varadero bizim Alanya gibi deniz ve otellerden başka birşey olmayan bir şehir ve hiçbir ilginç yanı yok(ben gitmedim ama Küba’yı beraber gezdiğimiz iki arkadaşımın yorumu) Turla gitmeyeceksek ne yapacağız? Tabi ki bir şekilde Küba’ya varıp emprovize bir şekilde gezeceğiz ki bu benim en zevk aldığım gezi şekli.
Gidiş için Air France genelde kullanılıyor çünkü düzenli uçuşa sahip neredeyse tek havayolu şirketi, neredeyse bu konuda bir tekel oluşturmuş. Biz kişi başı 900 Euro gibi bir fiyatla uçtuk ki yüksek sezona rağmen iyi bir fiyattı bence.
Tabi Küba’ya girerken bir de vize olayı var ki tam bir komedi. Ben yeşil pasaport sahibiyim ve ekipte normal pasaport sahibi bir arkadaşımız da vardı ve o mecburen vize aldı Küba konsolosluğundan, biz de yeşil pasaporta vize istenmiyor diye havamızı bir güzel attık ancak Küba’ya varınca keşke vize alsaydık dedik. Çünkü Küba girişinde İngilizce bilmeyen gümrük görevlilerine aslında Türkiye’den vize istiyorsunuz ama yeşil pasaporta vize yok bak hatta üzerinde “special passport” yazıyor geyiği yapsak da ben anlamam kardeşim bak bendeki kağıtta Türkiye’den vize istiyoruz yazıyor anlamına gelen vücut dili ifadeleri kullandı arkadaş.
Ben bu sıkıntıyı yaşarken başka iki arkadaş da bu “special passport” yazısına istinaden diplomatik girişten ülkeye girdi. İşin özeti ülke girişinde pasaportunuz ne olursa olsun (TC pasaportlarından bahsediyorum) mutlaka vize alın yoksa ülke girişinde yaklaşık bir iki saat ve beyin hücrelerinizden de üç beş milyon kaybedebilirsiniz.
Küba’ya gitmeden tabi en azından ilk gece kalacak yeri ayarlamak lazım(tamam heyecan iyi de ortada kalmak var bir de) Ben de Havana’ya ineceğimiz için internette Havana’da kalınacak yerleri araştırdım, sonuç olarak da Küba’nın hiçbir yerinde otelde kalmanın anlamlı olmadığını anladım çünkü gerçekten Küba’ya gittim diyebilmek ve Küba’lılarla zaman geçirmek için ev pansiyon gibi tanımlayacağım “casa particulare”lerde kalmak en mantıklı yol. Hem otelden daha ucuz hem de kuracağınız yeni dostluklar için iyi bir ortam. Küba komünist bir devlet olduğu için herşey devletin, biz bunu teoride biliyorduk zaten ama pratikte yaşamak çok farklı bir duyguydu.
Düşünün oteller, marketler, taksiler aklınıza gelecek herşey devletin; mesela bara diskoya gidiyorsunuz ve çalışanlar devlet memuru…Bir tur acentesiyle tekne turu pazarlığı yaparken görevli kadın bana devletle pazarlık yapılmaz dediğinde olay daha bir netleşti bende.
Casa particulare olayına dönersek, günlük maliyet iki kişilik odada oda başına 20-25 USD civarında ve kahvaltı dahil, isterseniz çok uygun fiyatlarla kişi başı 10-15 USD muhteşem bir akşam yemeği de hazırlıyorlar kaldığınız evde. Başka bir şehre gideceğinizde de kaldığınız ev sahipleri size kalacak yer ayarlama konusunda yardımcı oluyorlar.
Havana çok etkileyici bir şehir, eski ve muhteşem binalar 1940 ve 1950lerden kalma eski ama çok bakımlı arabalar hemen size bir film setindeymişsiniz izlenimi veriyor. Kübalılar da çok sevimli ve sakin insanlar ve beklediğimin aksine etrafta çok fazla yabancı olmadığı için de bazen sizi süzdükleri oluyor. Havana genel olarak üç ana bölgeye ayrılmış.
Eski, merkezi ve yeni Havana, konaklama anlamında bakarsanız en iyi tercih eski ve merkezi Havana çünkü gezilecek yerlere en yakın yerler buralar ve pek çok casa particulare seçeneği de mevcut.
Küba deyince hemen akla gelen(çok klişe bir ifade oldu ama öyle) puro ve rom(komünizm, eski arabalar vb dışında) tabi puro fabrikası gezip puro almak düşüncesi de hoş geliyor insana(ekipten kimse sigara içmese bile) Bu bağlamda hemen Partagas puro fabrikasına daldık ve öğleden sonra 15:30 gibi işyerleri kapandığını bu yüzden de geç kaldığımızı öğrenip fabrika girişinde daha geç kapandığı için açık olan fabrika satış mağazasına girip puroları inceledik.
Devletin sattığı purolar çok pahalı olduğu için illegal satışın olduğunu internetten okumuştum ve bunu fabrikadan dışarı adım atar atmaz yanımıza gelip elleriyle puro lazım mı abi(o nasıl oluyorsa) işareti yapan Kübalı arkadaşın tavrıyla birebir yaşadım.
Biz de herşeye açık bir ekip olarak neden olmasın deyip adamların peşine takıldık ve iki sokak ileride bir eve girdik ve içerideki bir odada yatak üstüne serilmiş onlarca puro çeşidiyle karşılaştık ve henüz Küba’da ilk günümüz olduğu halde (internet sağolsun) bilgi birikimimize ve başkalarının tecrübelerini okumuş olmamıza dayanarak adamları hayrete düşüren bir pazarlıkla güzel purolar aldık.
Küba’ya gidecek olan olursa ve puro almak istiyorsa puro almanın inceliklerini ayrıca anlatabilirim(buying cigar for dummies kitabını da yazmayı düşünüyorum bu arada) Ya bu arada amma uzun yazmışım daha Küba’da ilk günüm, on gün kaldığımı düşünürsek okuyanlar yandı walla. Şimdilik bu kadar Bir iki güne kadar da yazıya devam edeceğim.
Küba denince çoğu kişinin aklına Havana geliyor sanırım ama Havana çok güzel ve özel olmasına rağmen turistik olması dolayısıyla başka yerler gezme ihtiyacı uyandırdı bizde. Küba’da gezmek aslında hem çok kolay hem de çok zor, araba kiralamak iyi bir çözüm eğer otobüsle gezecek çok zamanınız yoksa. Biz altı kişi olduğumuz ve 10 gün gibi kısıtlı zamanımız olduğundan araba kiralama yoluna gittik. Biraz daha araştırınca sürücülü kiralamak daha mantıklı geldi çünkü sürücü aynı zamanda bize rehberlik de edebilirdi ki biz de öyle yaptık.
Yolculuk planımızı dalış da yapabileceğimiz bir şekilde ayarlamıştık bunun için de “Maria La Gorda”yı seçtik. Maria La Gorda’ya giderken yol üzerinde Küba’nın en iyi tütünlerinin üretildiği “Pinar Del Rio” ve Vineales bölgelerinden de geçtik. Buraları gezerken arabayı kullanmadığımız için de kendimizi şanslı hissettik çünkü yollar bozuk olduğu ve diğer araba, motorsiklet veya bisiklet sürücülerinin trafik kurallarına çok uymadığı için tehlikeli biz sürüş ortamı mevcuttu.
Farkettiğimiz başka birşey de ne yazık ki Küba’da toplu taşımanın çok yeterli olmadığıydı, turistik yerler olmadığı için çok fazla taşıt bulunmuyor ve insanlar yolda otostop yapmak için bekleşiyorlardı. Küba Amerika’nın desteklediği Batista döneminde iken gerçekten ihtişamlı bir ülkeymiş, Amerika’nın kumar, tatil ve fuhuş merkeziymiş bir anlamda. Tabi Castro, Che ve arkadaşlarının devrimi büyük abinin pek hoşuna gitmemiş ve ciddi bir amborga uygulanmaya başlanmış ki halen de bu yoğun bir şekilde devam etmekte. Maria La Gorda’ya giderken nereye gittiğimiz konusunda çok bir fikrimiz yoktu ancak gidince çok şaşırdık çünkü biz bir şehir bekliyorduk ama sadece dalış için kullanılan bir tesis bulduk karşımızda ve buraya da çalışanların dışında Küba’lıların girmesi yasaktı.
Florida’ya çok yakın bu bölgede buradan Amerika’ya kaçmak isteyen Küba’lıların olması nedeniyle sıkı bir kontrol vardı. Maria La Gorda’da iki gece kalıp biraz dalış yaptıktan sonra tekrar Havana’ya dönmektense hep adını duyduğumuz ve UNESCO tarafından koruma altına alınan Trinidad şehrine gitmeye karar verdik. Trinidad’da bir iki gün kalıp Havana’ya dönmeyi planlıyorduk ama öyle olmadı.
Bırakın bir iki günle yetinmeyi son güne kadar orada kaldık ve ayrılırken de kalbimiz orada kaldı. Trinidad taştan yolları, denizi, her gece insanların toplanıp Daiquirí ve Mojito içip Salsa yaptıkları meydanıyla bizi çok etkiledi. Küba’da insanların ev almasına izin verilmiyor, belli bir senenin üstündeki modelde araba da alamıyorlar ama bu da belki onlara gelirleriyle sadece yaşayıp, zamanlarını iyi geçirmeye yönlendiriyor. Düşünün gıda, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarınızı devlet karşılıyor ve sizden vergi almıyor ama buna karşılık aldığınız ücret çok fazla değil. Dünya üzerinde sanırım hiçbir sistem mükemmel değil, bu sistemde de insanoğlunun hep daha fazlayı istemesi sistemin zayıf yanı gibi duruyor. Eğer Küba’ya gidecekseniz şunları yapmadan dönmeyin:
– Trinidad’a mutlaka gidin ve meydanda Daquiri içip Salsa yapın
– Havana’da “Casa De La Musica”da canlı müzik eşliğinde Salsa yapın
– Yanınızda eski spor ayakkabısı, sakız, kalem gibi ambargodan dolayı Küba’lıların çok edinemediği şeyleri hediye olarak götürün, inananın size çok minnetkar kalacaklar.
– Varadero gibi çok turistik yerlere gidip zamanınızı boşa harcamayın
– Pinar Del Rio ve Vineales’e gidin çünkü Havana’ya yakın ve görülmesi gereken yerler
– Para olarak Amerikan Doları götürmeyin, Euro götürün çünkü USD’dan %10 komisyon alıyorlar.
– Otelde değil Casa Particularelerde kalın ve ya oralarda ya da Paladar denen ev lokantalarında yemek yiyin özellikle de ıstakoz isteyin.
– Eğer meraklıysanız bol bol puro için ve mutlaka yanınızda getirin çok güzel hediye oluyor sevdikleriniz için
– Gitmeden Küba tarihi, Che, Castro ve “Jose Marti” hakkında okuyun
– Havana’da devrim müzesini gezin
– Mutlaka güncel bir gezi kitabıyla gidin
Umarım bu kısa notlarla Küba gezisi planlayanlara bir parça olsun bir fikir vermişimdir.
Not: Küba’ya gidecekler için bu işin erbabı “Lonely Planet” kitaplarından Küba kitabını öneririm ama en son baskısını çünkü Havana’da eski baskısında bahsedilen bir bar’a gitmek için baya bi efor harcadık ve gidince bahsi geçen barın 2-3 yıl önce kapandığını gördük. Sadece 10 günlüğüne gittiğin bir tatilde 1-2 saat bile çok önem kazanıyor. Bu arada yazıda bahsetmemiştim Küba’da halkın ve turistlerin kullandığı paralar farklı. “Convertible peso” denen yanılmıyorsam halkın kullandığının 22 katı değerli bir para kullanmak zorunda turistler ve etiket fiyatı neyse onu ödüyorsunuz halkla beraber sadece siz normal pesoyla değil de turist pesosuyla ödüyorsunuz.