Hong Kong izlenimleri

Cengiz Özder – Gezgin ruhlu insanlar için gezi zamanı bazen beklenmedik anlarda geliyor! Çok uzun süre öncesinden yapılmış planlar nedense, çeşitli engeller yüzünden sizin onları planladığınız anlarda değil de, bazen tesadüflerin belirlediği seyahat zamanı geldiğinde gerçekleniyor! Bazen çeşitli aksilikler oluyor gitmek istediğiniz yere gidemiyorsunuz, bazen de planladığınız bir yere değil de, artık ok yaydan çıkmış olduğunda tercihte ikinci planda olan bir yere de gidiyorsunuz!

İşte bu paralelde bu kış çok uzun yıllardır gitmek isteyip de bir türlü gerçekleştiremediğimiz Hong Kong gezisini sonunda yapmak imkânı bulduk. Daha önceki planlarımız, önce iş yüzünden, sonra da Hong Kong da peş peşe görülen kuş gribi ve sonrasında SARS salgınları yüzünden ertelenmişti.

THY’nin direkt uçuşlu sefer koymasının verdiği teşvikle(önceden uçakların Bangkok üzerinden uçtuğu dönemlerde, ara meydana uğrandığı için uçuş müddeti çok uzadığından ötürü yorucu olduğunu işitiyorduk) yollara düştük.

İstanbul’dan gece yarısı kalkan uçağımız, zaman dilimi farkından ötürü 6 saat kazanarak ertesi gün akşam saatlerinde Chek Lap Kok havaalanına indi. Bu yeni hava alanı şehre 25 km. uzaklıktaki Lantau adasında denizden kazanılmış alan üzerinde inşa edilmişti. Kowloon’daki o eski havaalanı ve kalkışta birdenbire önlerinde bitiveren dağ yüzünden bir zamanlar pilotların korkulu rüyası olan o kötü şöhretli Kai Tak ise, şimdilerde yeşil alan, park (Aklınıza otopark gelmesin! Eloğlu rant düşünmez!)olmuştu.

Havaalanından şehre ulaşım için Airport Express denilen ve işletmecinin pahalı yatırımı bir an önce amorti etmek için fiyatını taksi ücretine denk belirlediği trenle gelmekle birlikte, bütçesini hesaplı kullananlar için Exchange Square’den geçen şehir otobüsü ile bu fiyatın onda birine ulaşım sağlamanın da mümkün olduğunu dönüş de öğrendik.

HONG KONG HAKKINDA

Hong Kong dönence çizgisinin üzerinde olduğu için, tropik iklimlerin başlangıç noktasıydı.
Kış mevsimi 20’ C derecelerde seyrediyordu. Gündüz öğle saatlerinde bir mont bile fazla gelip, kısa kollu giysilerle dolaşabiliyordunuz. Yazları ise ekvator iklimi kadar rahatsız edici bir nem ve sıcaklık olduğu söyleniyordu.

Ülkenin belli başlı yerleşimleri Kowloon yarımadası ve Hong Kong adası. Ama çılgın nüfus baskısı yüzünden yerleşimler New Territories’e doğru yayılıyor. Ada 1997 senesine kadar Britanya’ya bağlı bir koloniyken, o tarihten itibaren artık Çin’e bağlı özel statüde bir bölge.

İngilizlerin terkinden sonra Britanya pasaportu sahibi bir kesimin ülkeyi terk ettiği, bunların yerine ise Hong Kong’un hür ve demokrat havasının cazibesine kapılmış Çinli göçmenlerin ana kıtadan ülkeye akın ettikleri söyleniyor.

Komünist Çin’e bağlı olmakla birlikte anlaşmalar gereği klasik kapitalizmin kalesi olmaya devam eden ülke, müthiş bir ekonomi dinamiğine sahip! Ülke eskiden beri Batı’nın finansal ve ticari zekâsıyla, Çin’in geleneksel kültürünün inanılmaz bir harmanı olmakla turistik bir çekicilik taşıyor.

Büyük sermaye varlığını gösteren şaşırtıcı ölçüde büyük (ve özellikle yüksek!) mimari gelişmenin yansıttığı modern yaşam tarzının yanında, hemen arka sokaklarda başlayan ve yüzyıllardır süre gelen geleneksel bir yaşam tarzı birlikte varlıklarını sürdürüyorlar.
Bu çerçevede, sabah erken saatlerde parklarda tai chi denilen ağır çekim bir gölge döğüş sporu yapanları veya geleneksel kuş pazarında başka bir devirden gelmiş kuşbazların dünya umurlarında olmadan saatlerce ağaca astıkları kafesteki bir ötücü kuşu dinlediklerini ve onlarla konuştuklarını görebiliyordunuz!

Yine geleneksel yaşam tarzlarını görmek için, eski kolonyal dönemlerden kalma salaş kurutulmuş gıda satıcılarının olduğu Des Voeux caddesinin Batı kısmında ana cadde köşesinde, vitrininde pişmiş kırmızı ördeklerle domuz kafalarının bulunduğu hazır pişmiş yemek satan dükkândan yukarı doğru dönmeniz yeterli.
Baharat ve çiçek kokuları içinde önce bin bir egzotik meyve ve sebzenin satıldığı manavların önünden gözlere şenlik yürüyorsunuz. Çiğ tavukayağı ve işkembe satıcısını da geçtikten sonra, balıkçılar çarşısına girdiğinizde ise tam bir kültürel şok yaşanıyor.

Tezgâhlardaki sayısız tuhaf deniz balığının yanı sıra, su dolu leğenlerde canlı satılan yengeçleri hiç çekinmeden eline alıp tartan, koklayan ev kadınlarını; kaplumbağaları, kurbağaları canlı canlı doğrayan kasapları; bir yarısı satılmış olduğu halde diğer yarısının henüz kıvrım kıvrım kıvrandığı yılan balıklarını görüp dehşete kapılıyorsunuz.

GÖRÜLECEK YERLER:

Hong Kong’daki ilk gecenizde yapmanız gereken ilk şey (eğer oteliniz Kowloon’da değil ada tarafındaysa), şehrin merkezindeki Sheung Wan iskelelerine gidip oradan tarihi Star Ferry vapurları ile, karşıya Tsim Sha Tsui tarafına geçmek. Karşı yakaya metro, otobüs gibi başka araçlarla da geçebilirsiniz ama muhteşem bir manzaranın içinde o anı yaşamak için, Hong Kong’a özel o başı ve kıçı aynı tarihi vapurlarla beş dakikalık kısa bir yolculukla karşıya geçmek, mutlaka yapılması gereken bir ‘olmazsa olmaz!’
İskeleden indikten sonrasında ise, sahil boyunca yürüyerek karşıda ışıl ışıl aydınlatılmış beton ve çelik abide gökdelenlerini, ışık oyunlarını ve denizde seyreden tuhaf görünümlü eski Çin yelkenlilerini seyrederek yüzünüzde denizin serin esintisi ile promenat boyunca yoruluncaya kadar yürüyor ve Hong Kong’un o deli enerjisini hissediyorsunuz.

Mutlak görülmesi gereken yerlerden birisi de Hong Kong’u tepeden izlediğiniz, The Peak (Zirve). Botanik parkının yakınlarındaki tarihi tramvay ile çıkılıyor.
Zirvede manzara baş döndürücü! Dağın yamaçlarına kadar hücum etmiş gökdelenler, Boğaziçi genişliğinde bir deniz ve ötesinde Kowloon yapılaşması. Eğer şansınız var ve puslu olmayan açık bir havaya rastlarsanız, mükemmel fotoğraflar alınabiliyor.

Otobüsle 30 dakika uzaklıktaki HK’un sayfiyesi sayılabilecek Stanley kasabasına ise varlıklı kesimin villalarının gizlendiği ormanlı bir yoldan gidiliyor. Kışın birkaç Kuzeyli turistten başkası denize girmese de, sokak pazarları turist kaynıyor. Öğlen saatlerinde tapınağın önünde ejderha dansı gösterisi oluyor. Koloni tarzındaki mimarisiyle dikkat çeken şehir kulübü bugün de leydi ve centilmenleri ağırlıyor.

ALIŞ VERİŞ

HK’da alışveriş aslında gezinin ayrılmaz bir parçası. İş merkezlerinin olduğu muhitlerdeki mall denilen merkezlerin çokluğu anlatılır gibi değil. Her birini gezmek için saatler gereken bu alışveriş merkezleri birbirine üst geçitlerle bağlı. Yağmurdan, güneşten ve aşağıda caddedeki deli trafikten etkilenmeden bu geçitler bir ağ sistemi gibi hepsini birbirine bağlıyor.

Lüks tüketim malı alışverişini varsıl Amerikan ve Japon kadınlarına bırakıp, HK ruhunu yaşayan sokak pazarlarının yolunu tutmanız, maceracı ruhlular için bir gereklilik.
Ancak bir şey alırken(sabit fiyatlı büyük marketlerin haricinde), pazarlık yapmak şart!
Satıcıların çok kurnaz olduğu, aldığınız malların kusurlu olup olmadığına çok dikkat edilmesi gerektiği el kılavuzlarında belirtiliyor.

Metro ile ulaştığınız Mong Kok’taki kadınlar pazarı ucuz giyim, hediyelik ve taklit saat çanta merkezi. Tezgâhlarda katalogdan seçilen markalı(!) saat ve çantalar birkaç dakika içinde alıcının elinde oluyor. El sanatları ve geleneksel Çin malları ise Temple Street çevresinde. Buradaki işportacı tezgâhlarında, yeşim taşından süsler, minik çay demliklerinden, dev selâdonlara kadar her boyda seramik eşya, iç boyamalı kristal şişeler vs. bulunuyor. Ancak sokakların aydınlatması çok kötü ve eşyaları neredeyse el yordamıyla seçiyorsunuz!

YEMEK İÇMEK

HK’ deyince Çin mutfağının Mekke’si gibi düşünüldüğü halde nedense biz alıştığımız Çin mutfağını bulamadık. Deniz ürünleri ağırlıklı Guandong (Kanton)mutfağında, neredeyse hiç pişmemiş et ürünleri, bolca acı sosa batırılıp servis ediliyordu. Ağız tadı ve sindirim sistemi ile uyuşmayan bu mutfak yerine, ne yazık ki ancak fast-food restoranlarında Çin baharat ve soslarıyla hazırlanmış melez gıdalarla yetinmek zorunda kaldık. Ne yazık ki o çok sevdiğimiz buharda veya yağda pişmiş Çin mantılarından(dim-sum) bile bulamadık. Tabi ki büyük otellerin lüks restoranlarına gitmiş olaydık, aradıklarımızı bulabilirdik ama biz bunun yerine güvenilir ve ekonomik bir yemek çıkaran bir Japon lokanta zincirini tercih ettik. Çin ve Japon karışımı bir mutfak sunuyorlardı.

Bir öğle sonrasında çay müzesinin yanındaki çay müzesinin yanındaki salonda geleneksel seremonik sunumu eşliğinde Çin çayları tadımı yaptık. Çayın anavatanında bizde olduğu gibi siyah çay değil, beyaz çay içiliyordu. Belli klasifikasyonu olan, özel usul ve yöntemlerle hazırlanmış çaylar (maymunlarca toplanmış çay türü bile vardı!), minik demliklere konuyor, soğuk su ile durulandıktan sonra üzerine 90’C sıcak su dökülüp 3 dakika demleniyor. Kesinlikle şeker konmadan, önce fincanlarda sarı beyaz rengi incelenerek ve aynı pahalı şarap tadımı yapılır gibi koklandıktan sonra, ağızda gezindirerek, yudum yudum içiliyor.

Hong Kong’da ana caddesinin devamı olan Des Voeux Batı bölümünde kurutulmuş gıda satıcıları var. Geçen yüzyıllardan kalmış gibi görünen dükkânlarda Çin mutfağında kullanılan bütün gıdaların kurutulmuş örnekleri satılıyor. Kurutulmuş mantar, çeşitli sebzeler, tavuk parçaları, güvercinler, köpekbalığı yüzgeçleri, karidesler, midyeler ve bin bir türlü kurutulmuş balık türleri içinden size uyanlarından yarımşar kiloluk vakumlu paketler yaptırıp, yolculuk dönüşü dostlarınıza Çin mutfağından yemekler pişirmeyi deneyebilirsiniz!

İZLENİMLER

HK güvenlik açısından risksiz görünüyor. Yine de kalabalık sokak pazarlarında yankesicilere karşı dikkatli olmakta fayda var. Cezalar yüksek ve savsaklanmadan uygulandığı için bütün gelişmiş ülkeler gibi tertipli, düzenli ve temiz. Trafik yoğun olmasına rağmen kurallara uyuluyor.
Kapalı yerlerde sigara içmek yasak olduğu gibi, açık havada bile sigara içilecek yerlere kısıtlama konulmuştu. Örneğin kocaman açık hava parkı içinde ancak üç metre çapında sarı çizgiyle oluşturulmuş küçücük bir daire içinde sigara içilebildiğini görünce çok şaşırdık. 3. dünya ülkeleri haricinde, bütün gelişmiş ülkelerde trend artık böyleydi, tiryakilere duyurulur!

Cengiz Özder Temmuz 2008

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Önceki Yazı

Chengdu: Pandaların Anavatanı

Sonraki Yazı

Güney Amerika yollarında

OKUMA ÖNERİSİ