Harbin: Buz Kenti ya da Küçük Moskova

Volkan ACAR – Çin’in en kuzeyinde yeralan Heilongjiang eyaletinin başkenti olan Harbin, eyalet başkentleri arasında en büyük nüfusu barındırma özelliğini taşıyor. Ancak, Harbin denince ilk olarak herkesin aklına Buzdan Heykeller Festivali, daha sonra da kente damgasını vurmuş olan Rus etkisi geliyor. Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip olan ve her yıl 5 Ocak’ta başlayan Buzdan Heykeller Festivali, her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce insanı buraya çekiyor. Harbin’in “Oriental Moscow” ve “Little Paris in the East” olarak anılmasına neden olan Rus etkisini ise artık sadece, koruma altındaki küçük bir bölgede ve Aya Sofya Kilisesi’nde görebilirsiniz. Tarihçe Mançu lehçesinde ‘balık ağlarının

Volkan ACAR – Çin’in en kuzeyinde yeralan Heilongjiang eyaletinin başkenti olan Harbin, eyalet başkentleri arasında en büyük nüfusu barındırma özelliğini taşıyor. Ancak, Harbin denince ilk olarak herkesin aklına Buzdan Heykeller Festivali, daha sonra da kente damgasını vurmuş olan Rus etkisi geliyor. Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip olan ve her yıl 5 Ocak’ta başlayan Buzdan Heykeller Festivali, her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce insanı buraya çekiyor. Harbin’in “Oriental Moscow” ve “Little Paris in the East” olarak anılmasına neden olan Rus etkisini ise artık sadece, koruma altındaki küçük bir bölgede ve Aya Sofya Kilisesi’nde görebilirsiniz.

Tarihçe

Mançu lehçesinde ‘balık ağlarının kuruduğu yer’ anlamına gelen Harbin, 19. yüzyılın sonlarında Songhua nehri kenarında kurulmuş olan bir balıkçı kasabasıdır. Bundan 100 yıl kadar önce yani 1896’da, Çarlık Rusya’sı ile Çin İmparatorluğu arasında imzalanan bir anlaşma ise Harbin için bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Rusya, Transsibirya demiryolunu Vladivostok’tan Kuzeybatı Çin’deki Dalian’a kadar uzatmak istemekte ve bu yeni hattın da Harbin üzerinden geçmesini planlamaktadır. Antlaşmayı takiben projenin başlamasıyla, bu küçük balıkçı kasabasına büyük bir nüfus akışı başlayacak ve daha sonraları Küçük Moskova diye de anılacak olan şehirde Rus etkisinin ilk tohumları atılmış olacaktır.
1903 yılında demiryolunun bitmesinin ardından Rus Ordusu da şehre girer. Ancak, hemen ardından gelen 1904-1905 Japon-Rus Savaşı Rusların yenilgisiyle sonuçlanınca Rusya, “askerin maneviyatını sağlam tutmak için” bir kilise inşa etmeye karar verir. 1907’de yapımı biten Aya Sofya Kilisesi, işte bu düşüncenin ürünüdür. 1920’lerde gördüğü büyük bir yenileme ile doğudaki en büyük Ortodoks kilisesi haline gelen bu görkemli yapı, bugün kentin simgelerinden sayılmakta ve müze olarak kullanılmaktadır.
Japon İmparatorluğu ile girdiği savaşı kaybeden Rusya, Harbin’deki etkisini de yitirmeye başlar ve Harbin’e bu kez 33 ülkeden 150.000’den fazla insan akın eder. Böylece nüfus hızla artmaya başlar. Rusya’daki 1917 Devrimi ise başka bir göç dalgasını başlatır ve bu kez de çoğunluğu ömürlerinin sonuna dek burada yaşayacak olan Beyaz Ruslar kente akın ederler.
Ancak, Harbin’in kaderinde sakin dönem henüz başlamıştır. Mançurya’yı işgale başlamış olan Japonlar 1932’de kenti ele geçirirler ve 2. Dünya Savaşı’nın sonuna dek burada kalırlar. 1945’de savaşın sona ermesiyle kente giren Kızıl Ordu, Harbin’i 1 yıl daha Rus egemenliğinde tutar. 1946’dan itibaren artık Harbin Çin’e dönmüş durumdadır.

Tren Yolculuğu
Demiryolu ulaşım ağının geniş olduğu Çin’de birçok yere trenle ulaşmanız mümkün. Biz de bu nedenle ve daha önce hiç tren yolculuğu yapmamış olduğumuz için gece trenini tercih ediyoruz.
Yolculuğumuz 16 Ocak akşamı saat 8’de Pekin Merkez Garı’ndan başlıyor. Hem haftasonu trafiği, hem de “Çin Yeni Yılı” trafiği olduğu için garın önü ana-baba günü. Bu kalabalığın arasına karışıp kapıya ulaşıyor ve kontrol noktasını geçiyoruz. Bekleme salonumuz alt katta sağdaki büyük salon. Tabii ki salonda oturacak yer bulmak gibi bir hayalimiz yok. Koltuklar tümüyle dolu olduğu gibi, salon içinde ayakta duracak yer bulmak bile zor. Biz de kapının önünde ekranı görebileceğimiz bir yere konuşlanarak kapının açılacağı saati beklemeye başlıyoruz.

Binlerce insanın bulunduğu bu salonda yabancı olarak bizden başka, kalabalık bir Rus grubu ile birkaç “gerçek Batılı” da var. Bekleyenlerin büyük çoğunluğu öğrenciler ve izinlerini memleketlerinde geçirecek olan göçmen işçiler. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra önüne koyduğu bavulunun üzerine ayaklarını uzatarak uyuyanlar, ortaya koydukları bir çantanın üzerinde kağıt oyunu oynayanlar ve yere oturup gelen-geçeni seyrederken mataralarından yeşil çaylarını ya da sıcak sularını yudumlayanlar… Yani, Pekin kent merkezinde gündelik yaşam nasılsa gar içinde de aynı…

Biraz sonra anons yapılıyor, biz de biletlerimizi gösterip en arkadaki vagona doğru ilerliyoruz. Temiz ve yeni görünen vagonların ve kompartmanların üzerindeki numaralarla yerimizi kolayca buluyoruz.

“Soft sleeper” kompartmanlarımızda 4 yatak bulunuyor. Yatak takımları bembeyaz, yataklar düzenli. Her yatağın ayakucundaki ekranda, mevcut 7-8 kanaldan birini seçip bazıları İngilizce altyazılı da olan filmleri izleme olanağınız var. Pencere tarafında ortadaki masanın altında ise sıcak su termosu içi dolu olarak bekliyor. Üst yataktaki oda arkadaşlarımız ise bizim yataklarımıza oturmuş bizleri bekliyorlar. Biz bavullarımızı yerleştirirken onlar da çantalarından çıkardıkları kavanozlarına biraz yeşil çay biraz da sıcak su ekleyip çaylarını hazırlıyorlar.
Kısa bir sohbetten sonra tren turuna çıkıyoruz. Yemek vagonuna gidip gelirken geçtiğimiz vagonlardaki koridorlar bomboş. Herkes üzerindekileri çıkarmış, içlikleriyle yataklarında film seyrediyor. Kimi kompartmanlarda da kağıt kareleri kurulmuş, hararetli oyunlar dönüyor.

Yorgun olduğumuzdan ve sabah 7’de Harbin’de olacağımız için erkenden yatıp sıcak yataklarımıza gömülüyoruz.

Stalin Parkı

Songhua nehrinin güneyi boyunca şerit şeklinde uzanan ve adını Çin-Sovyetler ilişkilerinin çok sıkı fıkı olduğu dönemlerden alan park, günün her saati insanlarla dolu. Buzdan heykeller parkın ortasındaki uzun ince yola ayrı bir güzellik katıyor. Ağaçların buz tutmuş dalları ise bu muhteşem manzarayı tamamlıyor.

Dondurucu soğuğa rağmen sabah sporunu yapmayı ihmal etmeyen, tek başına da olsa taichi yapan yaşlılar tipik bir Çin görüntüsü…
Parktan nehre kıvrılarak inen “Çin Seddi”nin inşası hala devam ediyor. Birkaç gün daha kalıp Seddin bitmesini bekleseydik, buz kalıplarıyla şeritler halinde bölünen surların tepesinden kızakla kayarak buz tutmuş nehre inecektik.

Songhua Nehri

Kentin kuzeyindeki bu nehrin büyük bölümü buz tutmuş durumda. Nehrin üstü ise panayır yeri gibi. Köpekli kızaklar, atlı arabalar, akülü küçük arabalar, her tür kızak halkın hizmetinde. 10-20 yuan ödeyerek bu araçlarla kısa bir tur yapabilirsiniz. Yalnız bunlara binmeden önlerinde fotoğraf çektirmek isterseniz arabacının hemen yanınıza gelip sizden fotoğraf parası isteyeceğini unutmayın.

Nehir geniş, aktivite çok, turist de fazla olunca tabii ki acıkanlar da düşünülmüş ve her yerde olduğu gibi burada da sosisçiler, tatlı patatesçiler, şişe geçirilmiş şerbetli meyve satanlar ve hediyelikçiler de kalın buz tabakasının üzerinde yerlerini almışlar.

Nehrin üzerinde küçük adacıklar da olduğundan atlı bir arabaya binip, birkaç yüz metre ötedeki limana yanaşıp, buzlara hapsolmuş teknelerin bağlandığı liman-restoranda birşeyler yiyebilirsiniz. Buz üzerinde gitmek için yapılmış her tür taşıt aracının yanında, Çinlilerin buz üzerinde bile büyük bir maharetle bisikletlerini kulanmaları doğrusu bizi pek şaşırtmadı. Çünkü Pekin’de, iki eli cebinde olduğu halde buzlu yollarda ağzında sigarasıyla bisiklet sürenleri de görmüştük.

Sel Şehitleri Anıtı

Kentin hayat damarı olan ve önemli bir limana evsahipliği yapan Songhua nehri, yakın tarihte kenti iki kez üzüntüye boğmuş. 1957’de nehrin taşmasıyla binlerce Harbinli hayatını kaybetmiş. Bu olay anısına bir sonraki yıl bu anıt dikilmiş. Anıtı çevreleyen ve 2 insan boyundaki kolonlar üzerine kondurulan beton bloklar da, selde suyun yükseldiği seviyeyi insanların beynine kazıyor. Ancak 1998’de meydana gelen daha büyük bir selde sular bu seviyeyi de aşmış ve yine kenti acılara boğmuş.

Zhao Lin Parkı

Buzdan Heykeller Festivali’ne evsahipliği yapan bu park, 1985’den bu yana her yıl yirmiye yakın ülkeden yüzlerce yarışmayıcı konuk ediyor ve yarışma eserleri de burada sergileniyor. Dolayısıyla parkın her tarafı buzdan heykellerle kaplanmış durumda. Gündüz de ayrı bir güzelliği olan parkın asıl çekiciliği gece ortaya çıkıyor. Buz kalıplarının arasında yerleştirilen ışıklı kırmızı fenerler ve renkli florasan lambalar, rengarenk bir buz ülkesi yaratıyor. Ve belediye de bu durumu değerlendirerek park için çifte tarife uyguluyor. Yani, sabah 10’da açılıp öğleden sonra boşaltılan parkı gece görmek için gündüzün 3 katı bilet parası ödüyorsunuz.
Kuzey kapısından girdiğinizde park bir savaş alanını andırıyor. Buz kalıplarıyla oluşturulan denizaltılar, destroyerler, kruvazörler, tanklar, toplar, atlı savaş arabaları ve bunların yanında tapınaklar, Çin mimarisinin örnekleri, pagodalar ve buzdan develer…

Buzdan heykellerin en ince, en çaba sarfedilmiş örnekleri ise parkın ortasındaki yarışma ürünlerinin toplandığı alanda sergileniyor. Burada Hemingway’in İhtiyar Balıkçı’sını da gördük, Horoz Yılı’na gireceğimiz şu günlerde dövüşen iki horozu da… Buzun ince ince oyularak kristal güzelliğinde işlenmesiyle ortaya çıkan bu heykellerin ömrü tabii ki bahara kadar sürüyor.
Bir buz parkını hem gündüz hem de gece gezmek, bizim gibi bu iklime alışık olmayanları ilave önlemler almaya zorluyor. Botlarımızı iki kat çorabın üzerine giymemize rağmen bütün gün buz üzerinde dolaşmaya dayanamayan ayaklarımızı biraz olsun ısıtmak için (tabii ki pazarlıkla) 25 yuan (3 USD) verip birer çift kar botu alıyoruz. Alaska markalı botlar Alaska soğuğuna da dayanır mı bilinmez ama Harbin’de bizim işimize çok yarıyor. Ama yine de ertesi gün 3 kat çorap giymek daha iyi olacak.
Buralara kadar gelip de fotoğraf makinanızı ya da video kameranızı getirmeyi unutmuşsanız hiç üzülmeyin, burada çaresi var. Parkın her yerinde görebileceğiniz kameralı girişimciler, geziniz boyunca size eşlik edip görüntülerinizi kaydediyorlar. Gezinin sonunda da bu görüntülerin aktarıldığı CD’leri ya da DVD’leri “küçük bir ücret mukabilinde” edinebiliyorsunuz.

Zhongyang Caddesi

Burası, Çin’de yaya yolu olarak kullanılan ilk cadde olma özelliğini taşıyor. Tarihi 1900 yılına dek uzanan 1.5 km uzunluğundaki bu Merkez Caddesi, Harbin’in en turistik yerlerinden birisi. Baştan sona yaya yolu olan caddenin her iki yanındaki Avrupa ve Rus mimarisiyle yapılmış binalar, insana bir an için Çin’de bulunduğunu unutturuyor. Ama sağınızda solunuzda yerlere tükürenleri görünce nerede olduğunuzu hemen hatırlıyorsunuz.

Çoğunluğu 2-3 katlı olan bu güzel binaların çoğu restore edilmiş durumda ve alışveriş merkezi olarak hizmet veriyor. Cadde üzerinde Rusça tabelaların olduğu birçok mağaza var. Bunların çoğu, hep aynı türden hediyeliklerin satıldığı yerler. Buralardaki hediyelikleri iki gruba ayırabilirsiniz: Ruslara yönelik ürünler ve Rusya’dan gelmiş ürünler. Pekin’de sadece Rus pazarında görebileceğiniz biblolar, camişi ürünler, dekoratif kılıçlar, kamalar vb. ilk gruptaki hediyelikler arasında giriyor. İkinci grupta ise Rus malı havyarlar, votkalar, sigaralar, Lenin ve Stalin armalı küllükler, içki mataraları bulunuyor.

Burada da buzdan heykeller caddeyi boydan boya süslüyor. Gece de ışıklandırılan heykeller yanında, çocuklar için yapılmış olan buzdan küçük kayaklar da -10 C’de üşüyen çocukları harekete geçirerek, biraz olsun ısınmalarına katkıda bulunuyor.
Biz bu kadar soğuğa ve buza alışık olmadığımız için hem sıkı giyinmiş olmamıza karşın üşüyor, hem de (sürekli temizlenmesine karşın) kısmen buz tutmuş yollarda yürümekte zorlanıyoruz. Genç kızlar ve kadınlarsa tıpkı Pekin’de olduğu gibi, kaygan kaldırımlarda bile sivri burunlu sivri topuklu beyaz çizmelerinden vazgeçmiyorlar.

Caddenin yan sokakları da onlarca tarihi binaya evsahipliği yapıyor. Gece de ışıl ışıl olan caddede isterseniz bir Rus lokantasına girebilir, isterseniz de Batı tarzı küçük kafelerden birinde ısınma molası verebilirsiniz. Ancak Rus yemeği de yeseniz, Çin yemeği de yeseniz yemek yanında 100 yıllık geçmişi olan Harbin birasından içmeyi ihmal etmeyin.

Ayasofya Kilisesi

Çin’in orta yerinde olmasa da kuzeyinde, kentin merkezinde soğan kubbe bir Ortodoks kilisesi görmek insana önce garip geliyor. Ancak Harbin’in tarihiyle ilgili birkaç şey okuyunca kilisenin orada bulunmasının esbab-ı mucibesini anlıyorsunuz.

Halen müze olarak kullanılan kilisenin önündeki meydanda, kilisenin buzdan küçük bir kopyasını görebilirsiniz. Meydanı çevreleyen duvarlar boyunca yerleştirilmiş ışıklı tabelalarda ise dünyadaki diğer görkemli sanat eserlerinin arasında Topkapı Sarayı’nın ve Selimiye Camii’nin fotoğraflarını görünce içinizi memleket sıcaklığı kaplıyor. Tabloyu tamamlayan ögelerse, meydanın bir kenarına oturmuş yem satan kadın ve uçuşan güvercinler…

Yedi ay süren kış süresince ortalama hava sıcaklığının gündüz -15, gece -30 C olduğu ve kısa tarihi sömürgecilik, savaşlar ve sellerle dolu olan bu kente yaptığımız iki günlük gezide, her yeri gezmeyi başaramadık. Çünkü kentte daha görmeye değer çok yer var. Neyse! Kısmetse, seneye…

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ

Başka Şehirler

Remzi Gökdağ’ın yeni kitabı Başka Şehirler, E Yayınları'ndan çıktı. Keşfetme
Önceki Yazı

İstanbul’un Top 10 Terası

Sonraki Yazı

Paris trafiği çözüm bekliyor

OKUMA ÖNERİSİ