Guelph ve Elmira

Sevim Onuralp “Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler  de güzeldi. Sen de anlat  doğduğun yerleri, Anlat biraz!” diyerek biter, Cahit Külebi’nin Hikaye adlı şiiri. Hani “Senin dudakların pembe/Ellerin beyaz,/Al tut ellerimi bebek/Tut biraz!”  diye başlayan muhteşem şiiri. Şiirler deryasına daldığım anda geldi telefon. Feryat-figan isyanlardaki kalbim telefon sesiyle durdu sanki. Bir anlık suskunluktan sonra mesaj kutusuna bırakılan mesaj sesiyle kendime geldim. Arayan arkadaşımdı. Beni hafta sonu için evine davet ediyordu. Üstelik iki güzelde proğram yapmıştı. Bana, yaklaşık 60 km uzakta Guelph’de oturmakta idi. Davetini kabul edersem gelip beni alacaktı. Telefonu zamanında açamamanın utancından, yaklaşık bir saat sonra

Sevim Onuralp
“Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler  de güzeldi.
Sen de anlat  doğduğun yerleri,
Anlat biraz!”
diyerek biter, Cahit Külebi’nin Hikaye adlı şiiri. Hani “Senin dudakların pembe/Ellerin beyaz,/Al tut ellerimi bebek/Tut biraz!”  diye başlayan muhteşem şiiri.

Şiirler deryasına daldığım anda geldi telefon. Feryat-figan isyanlardaki kalbim telefon sesiyle durdu sanki. Bir anlık suskunluktan sonra mesaj kutusuna bırakılan mesaj sesiyle kendime geldim. Arayan arkadaşımdı. Beni hafta sonu için evine davet ediyordu. Üstelik iki güzelde proğram yapmıştı. Bana, yaklaşık 60 km uzakta Guelph’de oturmakta idi. Davetini kabul edersem gelip beni alacaktı. Telefonu zamanında açamamanın utancından, yaklaşık bir saat sonra kendisini aradım. Davetini kabul ettiğimi ve gelebileceğimi söyledim. Çok memnun oldu. Ben de!

Çoğu kez insanların uzaklarda zaman zaman düştüğü  büyük yanlızlığı hissetmemesi mümkün olmuyor. Sıcacık bir ses duyduğunuzda ona içten sarılmak, sesi kovalamak, kaçınılmaz oluyor.
Bu sonsuz yalnızlığın içersinde, başka bir sonsuzluğa bel bağlamak, çöl kumlarının ne bileyim karlı dağların sonsuzluğuna uyum sağlanabilmesini de anlıyorum; ama insan benim gözlerimi açtığım yerde doğmuşsa ve hala damarlarında doğduğu yerlerin kanı varsa,  bu olacak gibi bir şey değil diye düşünüyorum! Ama yine de gezme, keşfetme böceğim içimi kemiriyor. Ufkumun açık ve bilinçli olması da bu isteğe bağlı olsa gerek.

Buna karşılık günün birinde yurtlarını ve bütün sevdiklerini, yakınlarını terkedenler (öyle diyelim), kimi zaman adlarını bile değiştirerek, sınırsız bir ülkede yeni bir yaşama atılanları kolayca anlıyorum. İster Amerika da, ister Çin de, ister Afrika da olsun. Nerede olduğunuz farketmez. Benim atalarımda aynı şeyi yapmadılar mı? Ordan-oraya gezdiler durdular. Bütün insanların ataları gibi. Ülkeler, kentler başka yerlerden gelenler tarafından kuruldu, iskan edildi. Ardarda gelen göçler doldurdu yeryüzünü. Göçün gerçekleştiği ülke yerlisi-yabancısı ile karışıp günümüz toplumlarını oluşturmadı mı? Hala da devam etmekte bu süreç. Atalarının izlerinin peşine düşenler anlamazlar, burunlarını kapıdan dışarı çıkarmayan insanların, neyin peşinde olduğunu…

Eğer yüreğim eskisi gibi fırtınalı, bacaklarım hala hafif olsaydı, belki ben de doğduğum yerlere, denize yüz çevirir, yalnızca adı bile yeterince baştan çıkarıcı bir çok yabancılar mahallelerine keşfe çıkardım. Dünya da keşfedilecek o kadar çok yer var ki, umarım yeterince vakit bulabilirim, yok olmadan bu güzel dünya.

Daha önce de bir çok kez gittiğim Guelph’e giderken, bu kez içimde inanılmaz bir sevinç vardı. Sanki bir yeri ilk defa keşfedecek muzaffer bir komutan edasıyla gidiyordum. Ya, hafta içindeki yoğun ve sıkıcı işlerin bana verdiği yorgunluğun ya da, şiirlerin ufkumda açtığı heyecandı. Bilemiyorum… Bildiğim yeni bir şeyler yazacaktım. Belki de buydu heyecanım! Gün aydınlık ve güneşliydi.

Guelph 110.000 nüfusa sahip küçük bir yerleşim yeri. Ontario Eyaletinin güneyinde yer alan bu şehir özellikle sebze-meyve ve büyük baş hayvan çiflikleriyle bilinir. Yer yer at çiflikleri de görebilirsiniz. Kilometrelerce uzanan yeşilli-sarılı araziler, yolun sağında ve solunda yer alır. Sakin ve oldukça sessiz bir yerdir. Büyük kentlerde ki, trafiği ve insan kalabalığını burada bulamazsınız. Yine de, buna rağmen büyük ve ünlü mağazalar zincirlerini merkeze yakın dış alanlarda görebilirsiniz.

Uzayan, inişli-çıkışlı yollar, bana Adapazarı-Eskişehir-Afyon yollarına hatırlattı. Bu yolların, buralardan tek farkı, belli bir mesafeden sonra, bu yollarda, sonsuz kuraklığın ve taşlı-topraklı arazi olmasıydı. Oysa önümde uzayan giden tek şeritli yolda, sağda ve solda gördüğüm ağaçlık ve yeşillikti. Bunun sebebi, buraların çok verimli topraklara sahip olmasına neden Grand Nehri idi. Ontario Eyaletinin diğer Eyaletlerden farkı belirgin olarak düz ovalardan, bazı yerlerde yüksek tepelerden oluşmasıdır. Türkiye bolca gördüğünüz dağları ne yazik ki bu Eyalette görmeniz çok mümkün olmaz.

Guelph’i yeni yerleşim bölgesi ve eski yerleşim bölgesi diye ikiye ayırabiliriz.. Yeni yerleşim bölgesi, o bildiğimiz yeni teknolojiden oluşan birbirinin içine adeta geçmiş evler sırasından oluşur. Modern yapım okulların, geniş ve çocuğun düştüğünde başı yarılmasın diye halı kaplı oyun bahçeleriyle ünlü. Her alanda Amerikan futbolu, beysbol, basketbol, voleybol oynayacağı sahaları bulabilirsiniz.

Eski Guelph ise sizi masal sokaklarına götürür. Asırlık ağaçların gölgesindeki evleri, birbirine yakın ama mesafeli sıralamayı farkedebilirsiniz. Şehir merkezin de ise, küçük ama Mall içinde olmayan sokak ve cadde uzerindeki dükkanlar, tiyatro, kafeler, restaurantlar, pup’lar yer almıştır. Tren istasyonu ve tarihi binada ki belediyesi ise, yanyanadır.

Ayrıca, şehir merkezine yakın eski tarihi bina da yer alan Guelph Üniversitesi, biyoloji, fizik, veteriner, tarım ve ziraat, mühendislik, gibi çok çeşitli dallarda eğitim vermektedir.  Guelph’in tarihi, kültürel, müzik ve festivaller açısından ilginçliği de dikkat çekmektedir. Guelph, Kanada ekonomisinde büyüyen bir bölge olarak da göze batmakta. Çeşitli türlerde yüksek teknolojilerle ımalat yapan üreticiler ve teşebbüslerle göz dolduruyor.

Eski ve yeni Guelph’i adeta ikiye bölen Grand Nehri’nin her iki yanında yer alan park da sizi, Kanada’nın ünlü kaz’ları karşılar. Nehir üzerinde kanolarla dolaşmanızı sağlayan acentalar, kuş meraklıları için elbette çok uygun dolaşım alanı ve asırlık dev ağaçlar sizleri hoş bir sarhoşluğa yolcu eder. Sıcak yaz günlerinde oturup dinleneceğiniz ve serinleyeceğiniz ya da piknik yapacağınız müthiş bir ortam. Elbette kazlara fazla yaklaşmamak kaydıyla.

Elmira, Guelph’in doğusunda yer alır ve yaklaşık 45 dakikalık mesafededir. Yine gidiş-geliş olan tek yönlü yolda şiddetli bir yağış altında ilerlerken, Anadolu da bir şehirden bir şehire giderken çoğu zaman içinden geçtiğimiz köy ve kasabaları hatırlattı bana. Yolun, yönünüze göre yer alan tabelalar da köy ve kasabaların isim ve nüfus rakamları yabancısı olmadığım o eski, ama içimi ısıtan görüntülere götürdü beni. Elbette bu tabelaların şehir tabelalarından farkı o depdebeli görüntülerinden uzak, doğal yapıları içersinde olmasıydı belki beni etkileyen. Sağda solda yer alan aralıklı ve geniş bahçeler içindeki evler, bana yabancı olmayan görüntülerdi.

Bu arada yazamadan geçemeyeceğim. Kanada da çok özel olan bir tutum var. Nerede, hangi yolda, hangi mevkii de kaza olmuş ve orada ölüm olayı varsa, bu noktada her zaman yenilenen taze çicekleri görürsünüz. Bu size ölümün ne kadar yakın olduğunu, kendinizi ve başkalarını tehlikeye atmamanın yanı sıra ölenlerin anılarının hep çicekler gibi taze durduğunu, unutulmadığını hatırlatır. Mezarlıklarında olduğu gibi. Bu görüntüler sizi şaşırtmasın. Şehir içlerinde bile vardır bu görüntüler.

Elmira, Batı da Wilmot, Kuzey de Elora, Güney de ise, St.Jacobs, Waterloo kasabaları (şehirleri) ile çevrilmiştir.  Çok şirin bir kasaba. İnsanları yine geleneksel lezzetlerin ve doğallığın inanıldığı Mennonites inançlarına sahip çoğunluğu Almanlardan oluşan bir kasaba. Atlı faytonları bolca görebilirsiniz. Kuruluşlarının 150 yılını kutladıkları, otantik bir yerleşim alanı. Fotoğraf sanatçıları için bulunmaz tabiat görüntülerine sahip. Naturel bir yapısı var. Guelph gibi Elmira da da yüksek binalara rastlamazsınız. Daralan ve küçük bir köprüden girdiğiniz şehir merkezi ile Guelp arasındaki yol sizi tanıdık düşlere yolculuğa çıkaracak kadar sessiz ve yalnızdır. Burası da, Kanada’nın meşhur Maple Şurubu üretimi ile meşhur bölgelerden biri. Nüfusu ise sadece 10.000 dir.

Gitmek isteyenler için 401 no.lu otoyoldan 8 numaralı çıkışı takip ettiğinizde sizi Elmira’ya götürür. Hamilton’a yaklaşık 100 km mesafededir. Düzenli ve bakımlı bahçeleriyle sıra sıra evler ve asfalt yolları kenarında yer alan dükkanlardan yörenin el üretimi yiyecek ve giyecek bulabileceğiniz gibi, bölge eski geleneksel kızılderililerin yaşam çizgilerinden de size örnekler sunar. Bilindiği gibi Grand Nehri boyunca toprakların kızılderililere ait olduğu ve günümüzde Kanada’nın önemli bir şekilde gündemini oluşturan yerleşim yerleri. Her ne kadar nüfus olarak çoğunluk teşkil etmeselerde, farkediliyorlar.

Daha önce de belirttiğim gibi, Grand Nehri kıyısında yer alan kasaba ve şehirler toprak bakımından oldukça verimlidir. Tarım sektörünün bu alanlarda gelişmesi de toprağın verimliliğindendir. Nüfus azlığı ve işsizliğin pek rastlanmadığı ender bölgelerdir. Bu nedenle şehirlerde bolca rastladığımız  ‘homeless’ denen evsiz-barksız yoksulları görmeniz çok az bir ihtimaldir. Meslekleri genellikle çifçiliktir.

Elmira, festivalleri ile de meşhur bir kasaba. Her yıl Nisan ayında yapılan Maple Şurup Festivali döneminde yaklaşık 60.000 Turist’tin ziyaret ettiği söyleniyor.

Şiddetli yağış altında geçen Elmira ziyaretim, ne yazıkki, bol bol resim almamı engelledi. Benim için beklenmeyen bir hava durumu idi. Kendimi sırımsıklak bir şekilde attığım kafe de içtiğim sıcak çikolatanın tadı damağımda, pencere arkasındaki olağanüstü görüntü, öylece beni, sarıp sarmaladı, aldı götürdü tanıdık diyarlara. Biranda uzaklar yakın oluverdi!…

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ