13 Nisan pazartesi sabahı Cordoba’da halkın akın ettiği bir pastanede kahvaltımızı yaptık. Espressonun yanında çikolatalı çörekler çok iyi gidiyordu. Bunlardan biraz da yanımıza alıp Cordoba’dan ayrıldık.
Güneye giden A-45 karayoluyla Granada’ya ulaştık. Cordoba’da navigasyon arkadaşımız Nuvi’nin tuzağına düştüğümüzden aynı şeyleri Granada da yaşamamak için hazırlıklıydık. Bu kadar eski kentlerde herşeyi Nuvi’den beklememek gerekiyor. Haritalarımızı açıp karşımıza çıkacak sürprizleri aşmaya hazırdık. Ancak evdeki hesap yine çarşıya uymadı.
Granada Cordoba’ya oranla çok daha büyük ve merkezi daha da karmaşık bir kentti. Bir yere kadar Nuvi’nin uyarılarını dinlemeye karar verdik. Ancak yine aynı şey başımıza geldi ve bir tepenin başında tek şeritli bir yolda yine çıkmaz sokağa girdik. Mahalle sakinlerinin yardımıyla bu dar ve zorlu yoldan güçlükle çıkabildik. Tekrar merkeze indik ancak Granada’da kalacağımız otele bir türlü ulaşamıyorduk.
Bazı yollar sadece otobüs ve taksilere ayrılmıştı, bazıları da tek yöndü. Bu şekilde kent merkezinde birkaç tur attıktan sonra otele yakın bir otoparka aracımızı bırakıp otele yürüyerek devam ettik. Otel Granada’nın tarihi kent merkezinin ortasındaydı. Eşyalarımızı yerleştirip sokağa çıktığımızda ünlü Elhamra Sarayı’na çıkan yolun tam karşımızda olduğunu gördük. Yaklaşık yarım saatlik bir tırmanıştan sonra sarayın giriş kapısına ulaştık.
İçeri girdiğimizde buraya neden rüyaların sarayı dendiği anlaşılıyordu. Sarayın bahçelerinde yapılacak kısa bir yürüyüş bu dünyayla olan tüm bağlantıları koparmaya yetiyordu. 1001 gece masallarındaki rüya sarayların gerçek alemdeki izdüşümü sayılabilecek olan Elhamra’nın içinde dolaşan herkes mekan ve doğa arasında kurulan bu ahenkten fazlasıyla etkilenebilir.
İslam mimarisinin ulaşabileceği en yüksek noktalardan biri olarak bilinen Elhamra Sarayı’nın temeli 1232 yılında atılmış ve daha sonra çeşitli eklemelerle genişletilmiş.
Elhamra sarayının gözalıcı güzelliğinden kurtulup tekrar yaşadığımız ana dönmek kolay olmadı. Bahçelerindeki uyumu, surlarındaki manzarayla bütünleştirdik.
Granada kentini tepeden gören duvarlardan uzun süren gözlemlerimizden sonra yine istemeyerek de olsa buradan ayrılmak zorunda kaldık. Bu muhteşem sarayı bir de karşıdan izlemek gerekiyordu. Bunun için en uygun yer San Nicolás tepesiydi.
Gün batımını Elhamra’nın tam karşısındaki bu tepede manzarası harika bir restorantın bahçesinde geçirdik. Sarayın büyüleyici görüntüsü güneş batarken muhteşemdi. Granada katedralini gezip kent sokaklarında dolaştıktan sonra akşam yemeğimizi Granadalı bir arkadaşımızın önerdiği restorantta yedik.