Akşam üzeri bulutların arasından kayıp dağların arasında duracak diye bakındığınız güneş; birazdan bütün kızıllığıyla yoroz burnuna inecek. Dev gövdesinin tüm sıcaklığını soğutmak için kendini denize bıraktığında; gümüş renkli yakamozlarla sizi başbaşa bırakacaktır Ganita’da.
Birazdan bir hüzün, kendini karanlığa boyayacak, teker teker tekrar ışıkları yanacak bu şehrin sahil boyu sokaklarında.
Bu ışık illüzyonu arasında belli belirsiz göreceğiniz balıkçılar yakamoz avlıyor sanacaksınız karanlık sularda. Onlar yarın için atmıştır kancayı. Yaşamı birgün daha garantiye almak için. Aslında kancayı kader takmıştır onlara. Siz geceyi yaşarken Ganita’da.
Akşam saatlerinde bazan sıkar beni yaşadığım kent. Ganita’da oturduğum zaman özlem kaplar içimi. Kah oturacak boş bir bank ararım. Kah yürürüm avare avare.
Sahil boyunca dalgaların dövdüğü çakıl taşlarına gözüm ilişir. Serpintisi suratımda hafif tuzlu bir esinti bırakırken sigaraya ilk başladığım günleri hatırlarım. Bazen bir sevda masalı gelir aklıma. Gidenin arkasından ağladığım, dinlediğim şarkıları söylemeye bir türlü beceremediğim ama iyi şiir yazdığım zamanları düşlerim.
Geçmişle bugün arasında gidip gelirim. Bazan da kırık not aldığım zamandaki hüznümü denize misinayla bırakıverirdim.
Ganita:
alır bedenimi
düşlediğim gezegenlere
götürür;
tutar nefesimi
sonsuzlukta
bölüşür.
dokunsan hissetmem seni
seslensen sesini…
öldü sanırsın
eksiltsen nefesimi.
şöyle bölsen ikiyede
çarpar yüreğim
toplayarak kendimi.
GANİTA, kelimelerin kifayetsiz kalıp şarkı ve şiirlerin hüküm sürdüğü yerdir TRABZON’da.
Hasan KANTARCI