Marakeş
Hadi Yolda – Sabah mutfakta pişen kreplerin kokusuyla uyandılar. Kahvaltı zamanı gelmişti. Terasa çıktıklarında nefis bir kahvaltı masası onları bekliyordu: Çay, kahve, sıcak süt, taze sıkılmış portakal suyu, tereyağı, çilek ve portakal reçelleri, bal, kızarmış ekmek ve Fas usulü krep… Bugün kendilerine yeni bir Riyad bulmaları gerekiyordu. Raşide onları yakındaki bir Riyad’a gönderdi. Henüz hizmete açılmamış bir Riyad. Belki de ilk müşterilerden olabilirlerdi. Fiyatta anlaştılar ve odalarına yerleştiler. Bu sefer tuvalet odanın içindeydi. Riyad da 8 oda daha vardı. İkinci katta avluyu gören bir odada kalacaklardı. Sokağa tekrar adım attıklarında dün gece yarım kalan macera yeniden başlamıştı. Yine kayboldular. Yine yollarını sordular ama yine meydanı bulamadılar.
Uzun uğraşlardan sonra meydana çıktıklarında öğle saatleri yaklaşmıştı. Meydanın akşamki kalabalığı yoktu. Yiyecek tezgahları yerlerinde değildi. Yılan ve maymun oynatıcıları her yerdeydi. Üstü açık bir otobüsle kent turu yapmaya karar verdiler. Garın önünden geçerken otobüsten inip Kazablanka tren seferlerini öğrendiler. Otobüsle kentin dış mahallelerini gördüler. Modern Marakeş’in eski Marakeş’ten farkını izlediler. Lüks villalar, beş yıldızlı oteller, geniş bulvarlar… Menara adı verilen bir vahaya gittiler. Kralların eskiden kullandıkları yemyeşil bahçelerin içindeki geniş bir havuzu keşfettiler.
Hava karardığında yine Marakeş’in tarihi meydanına döndüler. Bu sefer bir başka mekanda Fas’ın ünlü güveçlerinin tadına baktılar. Gecenin ilerleyen saatlerinde Riyad’a dönme zamanı geldiğinde dün yaşadıkları telaşı yeniden hissettiler.
Yelda: “Bu gece yolumuzu daha kolay bulabileceğimizi sanıyorduk ama yanıldık. Yine kaybolduk. Yolda bizim gibi kaybolan turistler çoğunluktaydı. Köşe başlarında bekleyen gençler bu turistlere yanaşıp yol göstermeye çalışıyorlar karşılığında da yüklüce bir miktar para talep ediyorlardı. Bunlarda biri yanımızda bitiverdi. Rehber istemediğimizi söyleyip ondan kurtulmaya çalışsak da çocuk inatçıydı. Önümüzden yürüyordu. Biz durduğumuzda o da duruyordu. Başka bir sokağa girip kaybolmayı da göze alamıyorduk. Sonunda Remzi çocuğa yaklaştı ve rehber istemediğimizi söyledi. Çocuk sizi buraya ben getirdim, bahşişi hakettim diyordu. İstediği rakam da 200 dirhem. Remzi boşver 200 dirhemi ben sana ancak sigara ikram ederim deyince çocuk bozuldu. Sigara sağlığa zararlı falan dedi. Sonunda 50 dirheme razı olmuştu ancak Remzi parayı vermemekte kararlıydı. Ona adres sormamıştık, yolu tarif etmemişti sadece önümüzden yürüyüp duruyordu. Laf neredensin muhabbetine geldi. Türk olduğumuzu öğrendiğinde Müslüman mısınız diye sordu. Evet yanıtını aldığında pek inanmışa benzemiyordu. Karanlık bir sokakta bilmediğimiz bir köşe başındaydık. Remzi’ye parayı ödemesi için işaret ettim ama o da inatçıydı ödememekte kararlıydı. Sonunda Remzi kesin bir dille çocuğu tersledi. Yolumuza devam ettik. Çocuk bizi takip etmedi. Ondan kurtulmuştuk. ”
Kurtulduklarını sandıkları gencin adı Abdülhak’tı. 18 yaşlarında Marakeşli bir genç. Her akşam Marakeş’in dar sokaklarında kaybolan turistlere yol göstererek harçlık kazanıyor. Onun yüzünü son kez gördüklerini sanan kahramanlarımız yanılıyordu. Ertesi akşam yine aynı saatlerde aynı köşe başında karşılaştıklarında Abdülhak’ın yanında arkadaşları da vardı. Selamlaştılar, bu sefer yardım talep etmedi. Zaten artık bizimkiler de Marakeş’in sokaklarını öğrenmişlerdi. Remzi çocuğu yanına çağırdı, biraz sohbet ettiler ve yollarına devam ettiler.