Volkan ACAR – 2005 yılında Çin’de bilim adamlarından oluşan bir kurul oluşturuldu. Kurulun adı “Pekin Adamı Kafatasını Araştırma Kurulu”ydu. Bu kurulun elinde ise ne aradıklarının uzunca bir listesi vardı.
3 adet bütün kafatası, 1 adet uyluk kemiği, 1 adet köprücük kemiği, onlarca kırık kafatası kemiği ve yüzlerce diş… Açıkçası bu kurulun aradığı Pekin Adamı’ydı.
Yani, kemikleri 1920’lerde bulunan ama 2. Dünya Savaşı döneminde esrarengiz bir şekilde kaybolan Taş Devri insanına ait kalıntılardı.
Toprak altında yüzbinlerce yıl sapasağlam korunduktan sonra, yeryüzünde 20 yıl bile korunamamış olmasının asıl suçlusu kim bilinmez ama ortadan kaybolan bu kemiklerin aslında hepimize ait bir miras olduğu şüphe götürmez bir gerçek.
Bu kaybolma olayına ait gizemli öyküye geçmeden önce, isterseniz önce Pekin Adamı hakkındaki bazı tarihsel bilgilere göz atalım.
Zhoukoudian Bölgesi
Pekin’in 50 km. dışında bulunan Zhoukoudian (coğ koğ diyen) bölgesi, Pekin Adamı’nın yaşadığı yer olarak biliniyor. Pekin Adamı ya da bilimsel adıyla Homo Erectus Pekinensis ise, günümüzden 500.000-200.000 yıl önce yaşamış insan türüne verilen genel ad…
20. yüzyılın başlarında bu bölgedeki 2 büyük mağarada ve çevrede yapılan kazılarda Taş Devri insanlarına ve o dönemde yaşamış olan hayvanlara ait kemik parçaları, taştan aletler, silahlar ve süs eşyaları ortaya çıkarılıyor.
1929’da bulunan Pekin Adamı’nın kafatası ve diğer kalıntılar ise, paleoantropoloji çalışmalarında bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.
Kazıların Tarihçesi
Bu bölgeyi ilk keşfeden bilim adamı İsveçli Johannn Gunnar Andersson…
Andersson, yüzyılın başında Çin Tarım ve Ticaret Bakanlığı’nda madenler konusunda danışman olarak görev yapan bir jeolog ve arkeolog…
1918’de bölgedeki bir tepede bazı fosiller bulunduğu bilgisini alan Andersson, hemen tepede incelemelere başlar ve yüzlerce kemik parçasıyla karşılaşır. Bu fosillerin çıkarıldığı tepeye halk “tavuk kemiği tepesi” demektedir, çünkü (deyim yerindeyse) tepenin her tarafından fışkıran kemikleri tavuk kemiğine benzetmektedirler.
Aslında bu ilk yıllarda çıkarılan kalıntılar bilimsel olarak fazla önemli değildir. Ama yine de kazılara devam edilir.
1921’de Andersson ve Avusturyalı Zdansky buraya tekrar geldiklerinde ise, çevre köylüleri yakındaki başka bir tepe olan “ejderha kemiği tepesi”nde daha fazla fosil olduğunu söylerler.
Bunun üzerine kazılar bu tepeye yönlendirilir ve 1923’de değişik hayvan fosilleri yanında ilk kez, iki tane de insan dişi bulunur.
Andersson’un bilim dünyasını altüst edecek bu bulgusu ilk kez 1926’da, İsveç Prensi’nin Çin’i ziyareti sırasında açıklanır. Açıklama bilim dünyasını gerçekten de altüst eder, çünkü o tarihe kadar Çin’de ve Asya’da bu tür bir antik insan fosili bulunmuş değildir.
Bu dişler üzerindeki laboratuar çalışmasını yapan bilim adamı ise, Pekin Üniversitesi Tıp Merkezi’nde Anatomi Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Kanadalı antropolog Davidson Black’dir. Black, bu dişlerin ait olduğu insanın yeni bir tür olduğunu saptayıp, bu türe Sinanthropus Pekinensis Black and Zdasnky adını verir.
Bu dişlerin sahibine, halen kullanılmakta olan Pekin Adamı sıfatını layık gören kişiyse Amerikalı jeolog William Grabau’dur.
Peşpeşe ortaya çıkarılan bu bulgular, bilim dünyasını heyecanlandırıp bölgeye olan ilginin artmasına neden olur. Yapılan bir dizi görüşme sonucunda da 1927’de Rockefeller Vakfı’nın desteklediği bir araştırma anlaşması imzalanır ve geniş kapsamlı bir kazı çalışması başlatılır.
İlk yıllardaki bulgular ne kadar ilgi çekici olsa da, bilim dünyasında hala kuşkular vardır. Ortaya çıkarılan kalıntılar, Taş Devri İnsanı’nın bulunduğuna dair yeterli kanıt oluşturmamaktadır.
Yine de ardı arkasına heyecanlı ve titiz çalışmalar kazılar devam eder. 1929 yılında ise bölgedeki en önemli keşif gün ışığına çıkartılır. Ünlü Çinli paleontolog Wei Penzhong ilk mağarayla bağlantılı ikinci bir mağaranın varlığını keşfetmiştir.
Çinli bilim adamının bu mağarada ortaya çıkardığı ise, Pekin Adamı olarak bilinen insana ait, neredeyse bozulmamış bütün bir kafatasıdır. Daha önce bulunan 2 adet insan dişini Pekin Adamı için yeterli kanıt saymayan bilim adamlarının şüpheleri de bu dev keşifle ortadan kalkar. Ve bilim dünyası insanlık tarihinin bu önemli olayının heyacanıyla sarsılır. Çünkü artık insan kafatası, Taş Devri İnsanı’nın varlığına ilişkin daha kesin bir anatomik kanıt olarak kabul edilmektedir.
Pekin Adamı Kimdir?
Elde edilen bulgulara göre Pekin Adamı günümüzden 500.000-200.000 yıl önce yaşamıştır. Beyninin ortalama ağırlığı 1088 gramdır, yani 1400 gram olan modern insanın beyninden biraz küçüktür. Erkeklerinin boyu 156 cm, kadınlarının boyu ise 140 cm’dir.
Taş Devri’nde yaşamış olan Pekin Adamı, çekiç ve örs kullanarak taştan aletler üretmiş, ağaç dallarını keserek kendine sopalar yapmıştır. Bilim adamları bu taştan aletlerin ve sopaların, insanı hayvandan ayıran ve insanoğlunun iş yaparken kullandığı ilk aletler olduğunu düşünmektedirler.
400.000 yıl önce ateşi ilk kullanan insan da Pekin Adamı’dır. Bunun kanıtı ise, mağaralarda bulunan kül fosilleri ile yanmış el aletleri ve hayvan kemikleridir.
Pekin Adamı ateşi, büyük hayvanları avladığında etini yemek için, hamuru pişirmek için, ısınmak için, aydınlanmak için ve vahşi hayvanları korkutmak için kullanmıştır.
Günümüz rakamlarıyla karşılaştırıldığında Pekin Adamı’nın ömrünün çok da uzun olmadığı görülmektedir.
Bulgulara ve hesaplamalara göre, Taş Devri’nde insanların % 68’inin 14 yaşından önce öldüğü anlaşılmıştır. 50 yıldan fazla yaşayanların oranı ise sadece % 4.5’da kalmaktadır.
Yukarı Mağara Adamı
Zhoukoudian bölgesindeki bir diğer önemli bulgu ise Yukarı Mağara Adamı’dır. 1930’da “ejderha kemiği tepesi”ndeki başka bir mağarada bulunan fosillerin 18.000-20.000 yıl önce yaşamış insan türüne ait olduğu saptanmış ve buna da Yukarı Mağara Adamı adı verilmiştir. Ve bu büyük mağarada, dış görünüşü de modern insana benzeyen insanların yaşadığı anlaşılmıştır. Pekin Adamı mağarasında olduğu gibi, bu mağarada da taş aletler bulunmuştur. Ancak diğerlerinden farklı olarak, buradaki aletlerin parlatılmış, üzerlerine delikler açılmış, kemik iğne benzeri aletlerin de kullanılmış olduğu görülmüştür. Bunların yanında, takılar ve süs eşyalarının bulunmuş olması da dikkat çekmiştir.
Yukarı Mağara Adamı, artık ateşin elle nasıl yakılacağını da keşfetmiş durumdadır. Üretim için yaptığı başlıca işler, balıkçılık, avcılık ve toplayıcılıktır.
Bu insanların yaşadıkları sosyal birim ise klandır. Bir klanda aynı atadan gelen birkaç düzine insan yaşamaktadır. Bunlar aynı aletleri kulanmakta, birarada yaşamakta ve elde ettikleri yiyeceklerini paylaşmaktadırlar.
1973’de ise Pekin Adamı ile Yukarı Mağara Adamı arasındaki dönemde yaşamış olan Yeni Mağara Adamı’nın fosilleri bulunmuştur. Bu durumsa, bölgedeki insan varlığının devamlılığını ve gelişim aşamalarını gösteren en iyi örnek olarak kabul edilmektedir.
Homo Erectus ve Pekin Adamı
Biraz daha gerilere gidilirse, Homo erectus’la ilgili ilk bilimsel çalışmaların 19. yüzyılda başlamış olduğu biliniyor. Darwin’in ortaya attığı Evrim Teorisi ve Avrupa’da ortaya çıkarılan fosil bulgulari, bilim adamlarını dünyanın her yerinde evrimleşmeye kanıt olabilecek yeni bulguları araştırmaya yöneltmiş.
1891’de Endonezya’daki Java adasına giden Danimarkalı antropolog Eugene Dubois, 1 adet kafatası parçası ve 1 adet bacak kemiği bulmuş. Yapılan kafatası ölçümleri, bu yaratığın 850 cc kadar tutan büyük bir beyne sahip olduğunu, bacak kemiği ölçümleri ise bu yaratığın dik yürüyebildiğini ortaya koymuş. Bu bulgular ışığında Dubois bunu, Pithecanthropus erectus yani “dik durabilen maymun-adam” olarak isimlendirmiş.
1929’da Pekin Adamı bulunduktan sonraki çalışmalarsa, Java ve Pekin’deki her 2 fosillerin de aynı türden, yani daha sonra isimlendirileceği şekilde Homo erectus’tan geldiğini ortaya koymuş.
Ve Pekin Adamı’nın Esrarı…
Bu kadar ansiklopedik bilgiden sonra dönelim Pekin Adamı’nın hikayesinin gizemli kısmına… Yani “Pekin Adamı Kafatasını Araştırma Kurulu”nun niye kurulmuş olduğuna…
Yüzyılın ilk yarısında Pekin yakınlarında kazılar yapılır, bilimsel araştırmalar sürdülürken, hem Çin’de, hem de dünyada önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Dünyada bir savaş vardır…
Asya’da da bir savaş vardır…
Japonya, başta Çin olmak üzere neredeyse bütün Uzakdoğu’yu işgal etmiş durumdadır. Ve 1940’lı yıllarda Pekin de Japonların hakimiyeti altındadır.
2. Dünya Savaşı yaşanır ve ülkede büyük bir kargaşa ve belirsizlik hüküm sürerken Çinli bilim adamları da, Pekin Adamı’nın güvenliğini sağlamanın peşindedirler.
1941’de de fosilleri Japonların eline geçmesini önlemek için, ülkeyi terketmek üzere olan Amerikalılara verirler. Ancak 1941’deki Pearl Harbour baskınından sonra Çin’deki tüm Amerikan askerleri savaş esiri konumuna düşünce, kaçırılmaya çalışılan fosiller de bu dönemde ortadan kaybolurlar.
İşte ne olursa bu karmaşık dönemde olur. Ve Pekin Adamı sırra kadem basar. Yıllarca özenle saklanan, bilim dünyasının bu önemli bulguları bir anda ortadan yokolur. Yani Taş Devri İnsanı’na ait kalıntılar, binlerce yıl sonra yine tarihin bilinmezliklerine karışır.
Farklı Senaryolar
Halen, kaybolan fosillerle ilgili anlatılan 2 farklı hikaye var.
İlk hikaye, bir Japon savaş gazisinin 1966’da ölmeden önce anlattıklarına dayanıyor.
Bu eski asker, Japonya’nın Çin’i işgal altında tuttuğu yıllarda, Kuzeydoğu Çin’de kurulmuş bulunan Japonların ünlü Biyolojik Savaş Ünitesi’nde çalışan bir sağlık subayıdır.
Askerin kendi anlatımına göre 1941’de kendisine, gizli bakteriyolojik numuneler almak üzere Pekin’e gelmesi emredilir. Japon subayı hastaneye vardığında ise aslında başka bir görev için oraya çağrıldığını öğrenir.
Sağlık subayına verilen gerçek görev, Çinlilerden ele geçirilen 5 adet Pekin Adamı kafatasını muhafaza etmektir. Subay bu görevi birkaç yıl süreyle yerine getirir ve kemiklerin korunmasını sağlar.
Ancak 1945 yılında II. Dünya Savaşı sona erip, Japonya da teslim olmak zorunda kalınca, subay bu kez yeni bir görev emri alır. Bu görev de kafatası fosillerini hastaneden çıkarmak ve kendi olanaklarıyla saklamaktır.
Bunun üzerine Japon asker, fosilleri paketleyip Pekin’deki Ritan Park’ta bulunan bir ağacın altına gömer ve ağaca da bir işaret koyar.
60’larda bu anlatımlar ortaya çıktıktan sonra tabii ki ortalık karışır.
Çinliler hemen araştırmalara başlarlar ve parktaki işaretli ağacı kolayca bulurlar. Ama günler süren kazıların sonunda, gömülü olduğu söylenen fosillerin izine rastlamak mümkün olmaz.
Pekin Adamı’nın bulunabileceğine dair umutlar da böylece tekrar söner.
Kayıp fosillerle ilgili ikinci hikayenin kaynağı ise, Amerikalı eski bir denizci olan William Foley’dir. Foley 1970’lerde ortaya çıkar.
Hikayesi ise Japon subayın hikayesinden epeyce farklıdır. Bu Amerikalı, Japonların eline esir düşmeden önce fosillere sahip son insanın kendisi olduğunu söylemektedir.
İddiasına göre Foley, fosilleri güvenli bir şekilde Amerika’ya götürmekle görevli ekibin bir parçasıdır. Bu ekip, 2 kasa içindeki fosilleri 1941’de Pekin dışına çıkarır. Ancak fazla uzaklaşamadan Pekin’in hemen güneyindeki Hebei eyaletinde Japonlara yakalanırlar.
Burada fosilleri ele geçiren Japonlar da, kasaları bir Japon gemisine yüklerler. Görünüşte hastane ve lojistik gemisi olan bu geminin asıl işlevi ise bambaşkadır.
Gemi aslında, Japon işgali altındaki Asya ülkelerinden elde edilen ganimeti Japonya’ya taşımaktadır. Ve bunu haber alan ABD de, 1945’de gemiyi Tayvan Boğazı’nda torpilleyerek batırır.
Tabii ki bu iddia da büyük yankı bulur. Çinliler hemen bölgeye yoğunlaşırlar ve gemiler gönderirler. Ancak 1977’de bölgeye yapılan dalışların hiçbiri sonuç vermez.
Yani Pekin Adamı ile herhangi bir bulguya rastlamak yine mümkün olmaz.
Kurul’a Gelen İhbarlar
Geçenlerde yapılan bir açıklamada Kurul’un elinde önemli veriler olduğu ve kısa sürede aranan kalıntılara ulaşma umudunda oldukları bildirilse de galiba durum o kadar kolay değil.
Çünkü “Pekin Adamı Kafatasını Araştırma Kurulu” kurulur kurulmaz, yağmur gibi ihbar almaya başlar. Sadece Pekin’den değil, Çin’in hemen her yerinden Pekin Adamı’nın akıbetiyle ilgili iddialar ortaya çıkar. Kimisi fosillerin Japonya’ya kaçırıldığını iddia ederken, kimisi Amerika’ya götürüldüğünü söyler. Bazıları da kemiklerin Japonlar tarafından bilerek yokedildiğini öne sürer.
Daha az ciddiye alınan ihbarlar ise genelde şu şekildedir: “Benim bir arkadaşımın babası o tarihlerde kemiklerin saklandığı hastanede çalışıyormuş. Kemiklerin bazılarını alıp evinde saklamış, sonra da şu dağın yamacına götürüp gömmüş”. “Benim dedem sandıklar taşınırken Japonlara yardım etmiş. Unutulan bir sandıktaki kemikleri de evine götürüp, ahırında saklamış. Sonra aramış ama bulamamış vs. vs”.
Çinliler, ciddi gayriciddi her iddiayı değerlendirmeye çalışsa da yıllar süren uzun araştırmalar, herhangi bir somut sonuç vermez.
Ve bu tür iddialar, Pekin Adamı’yla ilgili bu esrarengiz kayıp olayını süslemekten öteye gitmezler.
UNESCO Listesi’nde
Eğer birgün yolunuz Pekin’e düşerse ve zamanınız da olursa UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne dahil olan bu bölgeyi ziyaret etmenizi öneririm.
Buraya gelin ve buradaki küçük müzede bir tur atın. İnsanlığın ortak atalarına ait kalıntıları, aletleri ve eşyaları inceleyin. Maketlerde ve tablolarda resmedilen Taş Devri hayatının ayrıntılarını gözleyin. O dönemin balıklarına ve omurgalılarına ait fosilleri canlı canlı görme imkanına kavuşun.
Hatta buraya gelmişken kazı alanına da girin. Taş Devri İnsanı’nın yaşadığı mağaraları ziyaret edin.
İlk olarak okul kitaplarında, ansiklopedilerde resimlerini gördüğünüz Mağara Adamları’yla aynı topraklara ayak bastığınızın, aynı mağaraların havasını soluduğunuzun farkına varın.
Ve sonra yaşlanmadan ölen Pekin Adamı’nı düşünün.
Üçte ikisi 15 yaşına ermeden ölen o insanların karşılaştığı zorlukları hayal edin. Tek sorunu hayatta kalmak olan insanoğlunun çaresizliğini ve cesaretini hissedin.
Çıplak ve korunmasız yaşayan, vahşi hayvanlarla ve sert doğa koşullarıyla başetmeye çalışan Taş Devri İnsanı’nı gözünüzün önüne getirin. Ateşi ilk defa bulan insanın heyecanına ortak olmaya çalışın.
Yani, yüzbinlerce yıl önce sizinle aynı mekanı paylaşan insanlar olduğunu görüp, onların nasıl yaşadığını hissetmeye çalışın.
Kapıdan çıkarken de, omuzuna dökülen saçlarıyla ziyaretçilerini uğurlayan Pekin Adamı’na bir kez daha dikkatlice bakın.
Bakalım yüzünde, yüzbinlerce yılın yorgunluğunu görebilecek misiniz?
Volkan ACAR