Hulusi ŞENEL – Eskiden Hawaii yerlilerin inançlarına göre, muz yiyen ölürmüş. Ama kraliçe dayanamayıp yediği muzdan ölmeyince, kral da muz yemeyi serbest bırakmış.
Hawaii, 1959 yılında yapılan bir referandum sonucu Amerika Birleşik Devlerine bağlanan ve bu ülkenin 50. eyaleti olan Pasifik okyanusundaki adacıklar grubundan oluşan dünyaca meşhur, milyonerlerin tercih ettiği bir turizm merkezi.
Doğasının güzelliği yanı sıra ikliminin de 12 ay ılıman olması dört mevsim zengin turistlerce ziyaret edilen bir yer aynı zamanda Hawaii.
Şahsen dolar milyoneri olmadığımdan bir şans sonucu gidip görebildiğim Hawaii adaları, zenginlere ait büyük ve lüks villalarla, yatlarla dolu. Gerçekten bir cennet görünümünde.
Aloha ile karşılanma
Uçağınız Hawaii’nin en büyük adası olan Honololu’ya inip, pasaport ve gümrük kontrolundan geçerken herkes size ALOHA diyor. Eğer bir turist grubuyla giderseniz kalacağınız otelin veya seyahat acentesinin yetkilileri de ALOHA dedikten sonra boynunuza bir de orkidelerden yapılmış bir çicek kolye takıyorlar. Otele götürecek bir arabaya bindiğinizde şöförlerde Aloha diyor, kapıyı açıyorlar, otele götürdükten sonrada Aloha diyerek ayrılıyorlar. Kısaca gel Aloha, git Aloha..
Bu Aloha kelimesinin çok sık kullanılması sebebiyle ne manaya geldiğini çok merak etmiştim. Bir ara fırsat bulup otel personelinden birine bu Aloha kelimesinin manasını sordum. Meğerse Aloha yerli dilinde ‘Hoş geldiniz,Güle güle,Merhaba,Sevgiler, Saygılar, Hoşça kalın’manalarında kullanılıyormuş..
Honololu’nun Waikiki semtindeki otelimizde bir süre istirahat ettikten sonra dışarı çıktım. Hemen yanımızdaki tertemiz plajın yanındaki yürüyüş yoluna girip etrafı gezmeye başladım. Honololu gerçekten modern bir şehir. Tertemiz yollarıyla ve lüks alış veriş mağazalarıyla ,otelleriyle, çok katlı apartmanları ve villalarıyla Honololu tam bir milyonerler cenneti.
Dolaşırken dikkatimi çeken önemli şeylerden biri, mağaza ve otellerdeki Japonca yazılar, reklamlar ve çalışanlarında çoğunlukla Japonlardan oluşması.Tabii otellerde, caddelerde Japon turistlerin hayli kalabalık olması da insanın dikkatini çekiyor.
Anlattıklarına göre Japon iş adamları başarılı ve verimli genç personellerden evlenenleri bütün masraflarını karşılayıp balayına buraya yani Hawaii’ye gönderiyorlarmış.Bu sebeble Hawaii’de Japon turistlere hiç eksilmezmiş.
İçimden brova Japon iş adamlarına derken, bir de bizim iş adamlarının da başarılı ve çalışkan işçilerine böyle bir jest yapabilirler mi diye düşündüm.
Japonlar savaşla alamdıkları Hawaii adalarını parayla almışlar gibi
Buradaki Japon hakimiyetinin nedenini merak ettim. Çünkü lüks otellerin, mağazaların, restoranların büyük bir bölümü Japonlara ait. Çalışanların çoğu da zaten Japon.
Araştırmam sonucunda edindiğim sonuca göre, 2.Dünya savaşında bu adaları ele geçiremeyen Japonlar, daha sonra ekonomik güçleriyle ele geçirmişler. Büyük yatırımlar yaparak oteller, mağazalar, restoranlar almışlar. Japonlarda dinlenmek için bu güzel adaları ilk tercih listelerine almışlar.
Hatırlarsanız Japonlar, 2.Dünya harbinde Honololu’daki Amerikan deniz üssüne ani bir baskın yapmışlar, çok sayıda savaş gemisi batırarak büyük zarar vermişlerdi. Bu baskında batırılan savaş gemilerinin bulunduğu Pearl Harbour deniz üssü şimdi turistlerin de ziyaret ettiği yerlerden biri. Japon baskınında batırınlar gemiler su altında öyle duruyor ve turistlere gösteriliyor.
Türkler bizim kurtarıcımız
Gezi turu dört gündü. Bu sebeble zamanı iyi değerlendirmek gerekiyordu.Devamlı geziyordum. Bir ara taksiyle otele dönerken taksi şöförünün Koreli olduğunu öğrendim. O da benim Türk olduğumu öğrenince yüzü güldü.
-Türkleri tanıyor musun ?’ diye sorduğumda;
-Nasıl tanımam.Türkler bizim kurtarıcımız. Bizi komünistlerden kurtarıp, hürriyetimize kavuşturan Türk askeridir. Size minnettarız’ sözleriyle cevapladı.
Otelde taksiden inerken ilginç bir teklif yaptı. Etrafı rahatça gezebilmem ve görebilmem için bana bir günlük özel tur teklifi yaptı.Teklif güzeldi ama üçreti neydi, ben istenen üçreti ödeyebilecek miydim? İçimden ‘ her halde bizim Koreli dost beni milyoner zannediyor ‘diye düşündüysemde, merak edip üçreti sorduğumda ;
-Hiç üzülmeyin. Fazla değil. Eğer siz Türk olmasaydınız günlük geziye 300
dolar alırdım. Ama size 100 dolar ‘deyince, doğrusu hem şaşırdım hem de sevindim. Çünkü üçret korktuğum kadar büyük değilmiş. Kabul ettim ve ertesi sabaha randevulaştık.
Hawaii’de de Türkleri tanımıyorlar
Şu kendimizi tanıtamama sorunu burada da karşıma çıktı. Koreli dostla sohbet yaparak dolaşıyorduk. O da Türkiye’yi merak ediyordu. Meraklarını epeyi giderdim. Şehrin dışına çıktığımızda ova, dağ, taş yeşillik içindeydi. Pineaple-Ananas ve şeker kamışı tarlaları uçsuz bucaksız alabildiğine uzuyordu.
Bir ara adanın doğusuna, dünyaca meşhur deniz kayaklarının yapıldığı sahile geldik ve buradaki küçük bir kasabada mola verdik. Dev dalgaların oluştuğu bu sahilde bir çok genç deniz kayağı yapıyordu. İçecek bir şeyler almaya girdiğim dükkan sahibi adanın yerlisiydi.Yani Polenezyan yerlisi. Yanında bir de Amerikalı genç kız çalışıyordu. Aksanımdan anlamış olmalı ki, yerli dükkan sahibi ; turistsin galiba ‘diye sorunca, ‘evet’ dediğimde, nereli olduğumu sordu.’Türküm’ deyince şaşırdı.Ülkemin nerede olduğunu sordu. Anlattım ama; Kusura bakma ben Türkiye’yi ne duydum, ne de daha önce Türk tanıdım. Siz ilk gördüğüm Türksünüz ‘ dedi. Çalışan elemanda ayni sözleri söyledi. Bir ara şaka olsun diye; nasıl tanımazsınız, biz Amerikanın asıl sahipleri Kızılderililerin akrabalarıyız ‘diyecektim ama vazgeçtim.
Dünyada bir çok ülke gezdim ve gördüm. Ama karşıma böyle saçma sapan gelen ve bizi tanımayan insanlar çıkınca çıldırıyorum. Sonra da öfkem geçince, kabahatı kendimizde aramamız gerektiğini düşünüyorum. Hele Amerika gibi bir ülkede derneklerimiz, federasyonlarımız, öğrencilerimiz, önemli mevkilerde çalışan yarım milyona yakın Türk yaşasında kendimizi tanıtamıyalım hayretime gitti doğrusu ! Demek ki, hiç kimse doğru, dürüst bir çaba harcamamış.
Turizm ve Kültür bakanlığımız ise ülkemizi ve insanlarımızı tanıtabilmek için her yıl milyonlarca dolar harcıyor, oralara temsilciler gönderiyor ama onlarda Türkiye’yi ve Türk insanını tanıtamıyor Amerika’da!
Bu kendimizi tanıtamama sorunu, yalnız Amerika’da değil tabii. Dünyanın bir çok ülkesinde var olan önemli sorun.
Gezimiz sırasında Koreli şöför dostumuz adadaki yanardağı görmemi istedi. Yanardağın devamlı lav püskürttüğü yere geldiğimizde bir çok turistin burada toplandığını gördüm. Herkes merak ve heyacanla lav’ların denize akışını seyrediyordu. Kıyıda akan kızgın lavlar soğuduklarında siyah kayalar oluşturuyor. Daha sonra binlerce yıllık Polenez kültürünün tanıtıldığı turistik Polenezköy’e geçtik. Parayla girilen bu turistik köyde binlerce yıllık Polenezya yerlilerinin yaşamlarını, kültürlerini gördüğünüzde aynen yüz yıllık, bin yıllık gerilere doğru gidiyorsunuz.
Hawaii’de Türkler
O günün yorgunluğunu gece iyi bir uyku ile geçirdikten sonra sabah uyandığımda kapının altından atılmış yerel gazeteleri aldım. Birden aklıma burada Türklerin bulunabileceğini düşündüm. Gazetenin Editorlüğüne ait telefonunu çevirip, kendimi tanıttım ve bildikleri bir Türk varsa bana yardımcı olmalarını istedim. Gazetenin Edıtörü benden bir kaç dakika müsaade istedi. Daha sonra telefonla Hawaii’deki Türk Amerikan Dostluk Derneği’nin telefonunu verdi. Teşekkür ettikten sonra verilen telefonu aradım ama ilk açışta cevap alamadım. Daha sonra telefon açıldı ve derneğin başkanı olan Dr.Hamdi Yılmaz cevap verdi. Telefon konuşmamız biterken Dr. H.Yılmaz ertesi akşam için evine yemeğe davet etti.
Otelin lobisinde Avustralya’dan gelen bazı turistlerle sohbet ederken, otelin Bellboyu, sessizce Mr.Senel diye ismimi anons ederek dolaşırken gördüm. Bellboy’a kendimi tanıttığımda, bir ziyaretçimin olduğunu söyledi. Merakla ziyaretçinin yanına gittim. Bir hanımdı.’ İsmim Engin Türkalp,hoşgeldiniz ‘dedi ve haberi Dr.Hamdi beyden öğrendiğini söyledi. Oturduk ve bir süre sohbet ettik. Kendisinin İstanbullu ve Avukat olduğunu,eşinin Mühendis olduğunu bu Hawaii’de inşaat işleri yapması sebebiyle buraya yerleştiklerini anlattı.Sonradan diğer Türklerden öğrendiğime göre Engin hanım Hawaii’e yeni gelen Türklere her zaman yardımcı olurmuş. Hatta bu yönünden dolayı da Türkler kendisine ‘Fahri Konsolos’ ünvanı vermişler.
Engin hanıma; ‘başka Türk var mı ‘ diye sorduğumda 20 kadar Türkün olduğunu ve bir kısmının ertesi günkü adıma verilecek yemeğe davet edileceklerini söyledi. Bu habere sevinmiştim.
Ertesi akşam için Engin hanım ve eşi Yüksek İnşaat Mühendisi İsmet Türkalp beni otelden aldılar ve Hamdi beyin evine gittik. Dr.Hamdi Yılmaz evinin bir odasını derneğin merkezi yapmış. Duvarlar Türkiyeye ait posterler, haritalar ve Atatürk resimleriyle doluydu. Duvarda bir de Türk bayrağı asılmıştı.
Yemeğe katılanlar arasında Türkiye’den tanıdığım eski film yıldızlarından Faize Bicacı, Mersinli desinatör Akalp Sayın, Dr.Hamdi beyin yeğeni Figen Tulgar vardı. Dr.Hamdi bey derneğin 20 ye yakın Türk ve bir o kadar da Amerikalı dostlardan oluşan üyesi olduğunu söyledi..
Yurtdışındaki Türklerin problemi; Vatan hasreti
Yemek sonrası Türkiye’den çok uzaklardaki Hawaii’de tatlı bir sohbete daldık. Hepsi yaşamlarından memnun. Tek problem ana vatandaki aile fertlerineve vatana duyulan hasret.
Daha sonra sohbete buradaki Ermeni ve Yunan-Rum meseleleri geldi. Her zaman, her yerde karşımıza çıkan bu meseleler, Hawaii’deki Türklerinde derdi. Ancak Hawaii’deki Türkler, siyasilerle iyi diyaloglar kurdukları için Ermenilerin,Yunanlıların-Rumların yaptıkları patırdılar pek ses getirmiyormuş.
Türk-Amerikan Dostluk derneği, milli günlerimizde ve Hawaii’deki festivallerde etkinlikler yapmaya ve ülkemizi tanıtmaya fırsat buldukça çalışıyorlarmış.
Hawaii yerlileri
Hawaii adalarının yerli halkı, Polenez ( Polynnesian) köküninden geliyor. İlk nesillerinin de Güney Asyadan buraya göç ettikleri sanılıyor. Sayıları ise 50-60 bin civarında olduğu söyleniyor. Bizim Mersin’li Desinatör Akalp Sayın’da bir yerli hanımla evli.
Pasifik okyanusundaki bu adaları İngiliz seyyah Kaptan Cook keşfetmiş ve Avrupalılara tanıtmış. Sonuçta Avrupalılar hemen burayada akın etmişler.
Eldeki bilgilere gore, Polenezyan yerlileri, uzun yıllar kadınların ve erkeklerin aynı sofrada yemek yemelerinin saygısızlık olduğuna ve muz yiyenin de öleceğine inanırlarmış. Bir gün kraliçenin canı çok çekmiş olmalı ki,dayanamayıp bir muz yemiş.
Bakmış ki,muz yiyince ölmüyor, hemen kraal haber vermiş. Kral da herkese muz yemeyi serbest bırakmış !
Yerlilerde bu adetlerini bırakarak bol bol muz yemeye başlamışlar..Her halde muz iyi bir gıdaki ki,hepsi tombul tombul..Unutmayalım yerli halk, kadın ve erkeğin ayrı
ayrı yemek yeme adetini de bırakmış.
Yazımızı burada bitirirken bende sizlere ALOHA diyorum.