Afrika’dan Hayatla İlgili Formüller

Serra GÜRÇAY – Zor iklim ve hayat şartları, fakirlik ve hastalıklara rağmen Afrikalıların ortak özelliklerinden biri de ümitsizliğe kapılmamak.. Ölümü bu kadar kolay kabullenmeleri, zorluklara ve kişisel dramlara güler yüzle göğüs germeleri aslında onların ayakta kalmak için geliştirdikleri formüllere dayanıyor. Bu kadar yokluğun içinde varolabilmek, gururundan ve kişiliğinden ödün vermeden yaşamayı başarmanın yolu, Afrikalıların önem verdiği değerlerden geçiyor… Sende mi bizim ailedensin ? Sahipsizlik ve yalnızlık Afrikalının bilmediği kavramlar… Büyük aile ve soydaşlık o kadar gelişmiş ki, çoğu zaman bir çocuğun okuması için gereken parayı tüm köy halkı sağlıyor. Afrikalının kültüründe paran olup da ihtiyacı olan akrabana vermemek kabul edilemeyecek

Serra GÜRÇAY – Zor iklim ve hayat şartları, fakirlik ve hastalıklara rağmen Afrikalıların ortak özelliklerinden biri de ümitsizliğe kapılmamak.. Ölümü bu kadar kolay kabullenmeleri, zorluklara ve kişisel dramlara güler yüzle göğüs germeleri aslında onların ayakta kalmak için geliştirdikleri formüllere dayanıyor. Bu kadar yokluğun içinde varolabilmek, gururundan ve kişiliğinden ödün vermeden yaşamayı başarmanın yolu, Afrikalıların önem verdiği değerlerden geçiyor…

Sende mi bizim ailedensin ?
Sahipsizlik ve yalnızlık Afrikalının bilmediği kavramlar… Büyük aile ve soydaşlık o kadar gelişmiş ki, çoğu zaman bir çocuğun okuması için gereken parayı tüm köy halkı sağlıyor. Afrikalının kültüründe paran olup da ihtiyacı olan akrabana vermemek kabul edilemeyecek bir durum. Aile denildiği zaman kan bağı olmayan fakat yardım aldığın veya verdiğin insanlar da aile mensubu sayılıyor. Aslında aileni sen şekillendirebiliyor ve tüm bir köy halkı ailen olabiliyor.

Afrika’da hayat, almak ve karşılığında vermek üzerine kurulmuş devamlı dönen bir çark şeklinde işler. Bu alışveriş sadece insanlar arasında değil doğa ve hayvanlar için de geçerlidir. Afrikalının en güzel prensiplerinden biri, topraktan bir şey alıyorsan aynı oranda toprağa bir şey vermenin gerekliliği. Bu anlayışın gelişmiş toplumlarda ancak çevreci örgütlerin bilinçlendirmeleri sayesinde yeni yeni oturmaya başladığını düşünürsek bu konuda daha epey geri olduğumuz söylenebilir.

Törenlerle varolmak…
Afrika’da törenler, bir insanın doğumu ve ölümü arasında hayatında attığı önemli adımları simgeler. Bu törenler aynı zamanda bireyin topluma karşı olan sorumluluklarını hatırlatır. Birey törenler sırasında toplumdaki yerini ve kimliğini sağlamlaştırır.

Bir yabancı olarak, Afrika’da törenlere tanık olmak hem lojistik açıdan hem de devamlı değişen zamanlamalardan dolayı çok zordur. Genelde törenlerin zamanlaması, gökyüzündeki ayın şekline göre, yağan yağmurun miktarına veya toprağın kokusuna göre değişir. Bazı törenler senede bir kere, bazıları “Dagon Dama” gibi ancak 12 senede bir yapılır.
Başlıca törenler arasında, doğum, ergenlik, kur yapma, düğün, toprak ve tarım, hayvancılık, atalara saygı ve cenazeler var…

Törenler, insanların hayatlarında hangi aşamada olduklarını belirler ve bireye kendisi ile ilgili net bir görüş ve güven sağlar.

Bebek doğum ve ölümlerine farklı bakış…
Doğumundan itibaren Afrikalı, ailesi, çevresi ve ataları ile yakın ilişkidedir. Bir çocuğun doğumu, atalardan birinin ruhunun dünyaya geri dönüşü anlamına gelir. Buna karşılık bu kıtada tahmin edileceği gibi doğumlar hiç de kolay geçmez. Doğumla ölüm, hayatla ölüm hep iç içe…Bu durumla baş edebilmek için geliştirilen bazı yöntemler bölgeye göre değişiyor…

Benin’de, bebek ölümlerini daha kolay kabullenmek için geliştirilen bir yöntem de bazı bebeklerin doğmayı reddetmesini kabullenmek. İnanışa göre, yörede çok yaygın olan ikiz doğumlarda, gürbüz olan bebek ana rahminden kafasını uzatıp bakar ve eğer dünyanın halini beğenmezse kardeşine de haber verip doğmaktan vazgeçebilme hakkına sahiptir. Bu bölgede anneler, yanlarında her ölen çocuğu için ayrı bir bez bebek taşır. Bu bebeklerle konuşurlar ve hatta senenin belli bir günü ölmüş bebekler hep birlikte anılır. Bu ritüeller derin bir acıdan çok hasret ve kadere boyun eğme niteliğini taşır.

Nijerya’da ilk doğan bebekler o kadar değerlidir ki, deneyimsiz anneye ilk günlerde güvenilmez ve bebeğe köydeki diğer deneyimli anneler bakar.
Çoğu Afrikalı, doğduğunda çocuğuna ismi ile hitap etmez. Doğduktan 7 gün sonra çocuğa takma isim verilir ve çocuğun yaşayacağına 12 yaşına geldiğinde karar kılınır ve gerçek ismi nihayet verilir.Bu şekilde ölüm meleklerinin ismi olmayan çocuğu bulamayacağına inanılır.

Başka bölgelerde ise bebekleri kötü ruhlardan korumak için doğduklarından itibaren “tılsımlı” kabul edilen deri aksesuarlar veya boncuklu takılar takılır. Bu “tılsımlı” objeler aynı zamanda bebeğin atalarıyla iletişim kurmasını ve doğaya yakınlaşmasını sağlar.

Namibia’da genç anneler bebeklerini sırtlarına bağlar ve bebek yürüyene kadar hiç bırakmazlar. Bebeği yalnız bırakmak hatta yatağa yatırmak veya yere koymak, ölüm meleklerine davetiye çıkarmak anlamına gelir.

Bu kıtada insanlar ölümle o kadar iç içe yaşarlar ki, erken gelen ölüm ataların çağırması, uyumak, ruhlar alemine terfi etmek ve bazen de acılardan kurtulmak anlamına gelir.

Ölümün gerçek dünyası
Çoğu Afrika kültüründe, “yaşam” ve “ölüm” eşit şekilde gerçek dünyaları temsil eder. Bu dünyaların birinde yapılan bir hata veya iyilik, öbür dünyadaki akrabaları etkiler. Bir hayli geniş düşünülen aile kavramında ataların yeri, çoğu yaşayan bireylerden daha çok önem taşır. Bu iki dünya, cenazeler sırasında birbiriyle çakışır ve etkileşim haline geçer. Hayırlı ve saygı duyulan bir ata olmanın yolu da namuslu ve uzun bir yaşam ve soyun devamını sağlayan bol çocuk yapmaktan geçer.

Cenazeler sanılanın aksine büyük bir acı ve kayıp olarak algılanmaktan çok, diğer dünyaya geçişi ve atalar kervanına girişi simgeler. Bu törenler aynı zamanda ailenin mal varlığını sergilemek ve toplumla paylaşmanın da değişik bir yolu.

Fantezi tabutlar
Cenaze törenleri çoğu kez düğün törenlerinin görkem ve zenginliğini taşır, düğün arabasının bu törenlerdeki karşılığı da: “Fantezi tabutlar”.
Ölen kişinin mesleğine uygun olarak yontulan ayaklı tabutlar kimi zaman bir kamyon, kimi zaman balık veya aklınıza gelen her tür şekli alabilir.Cenazede yapılan ikram, açları doyurmanın dışında, ailenin zenginliği ve bonkörlüğünü sergilemeyi amaçlar. Bu tip törenlerde ailenin tasarruf etmesi, ölen kişiye ve topluma saygısızlık olarak nitelendirilir.

Konuşan davullar
Cenaze töreninin en can alıcı kısmı ise çeşitli maskeler takmış müzisyenlerin davul çalarak ve şarkılar söyleyerek yaptıkları gösteriler. Batı Afrika’da 12 senede bir yapılan, toplu cenaze niteliğini taşıyan, Dogon Dama töreninde, 65 farklı maske ve çeşitli davullar ölen ruhlara ihtişamlı bir yolcu etme töreni sunar. Beş hafta süren bu törenin amacı, ölen ruhlara maskeler eşliğinde dünya hallerini anımsatmak ve yeni yolculuklarına hazırlıklı çıkmalarını sağlamak.
Törenler sırasında çalınan davullar sayesinde tüm ruhların özgürleştiğine inanılır ve bu namelerin her biri ayrı bir anlam taşır. “Konuşan davulların” aynı zamanda öbür dünyadan mesajlar aktardığı ve yakın gelecekteki olayları müjdelediği söyleniyor.

Kısa süren matem…
Cenaze törenlerinin ardından matem dönemi başlar…Eşini kaybetmiş bir Afrikalı kadının önündeki bir sene boyunca tüm hayat akışı değişir. Bu süre içinde, evinden dışarı gezmeye hatta alışverişe çıkması toplum tarafından hoş karşılanmaz. Evde iş yapması, yemek pişirmesi, yüksek sesle konuşması ve hatta hislerini ifade etmesi yasak. Saçlarını uzatması, hoş görünmesiyse kabul edilemez bir durum.

Bir senenin sonunda her şey eskiye döner ve bu sefer de yeni bir eş bulma telaşı başlar. Bu kural 15’indeki yeni yetme gelin için de, 75 yaşındaki torun tosun sahibi nine için de geçerlidir. Hatta yaşlıca bayanlar açık açık erkek arkadaş aradığını dile getirebilir. Afrika’da doğa gereği bir seneden fazla bekar kalmanın mümkün olmadığına inanılır.

Bu kıtada hayat çoğu zaman kısa sürer…. zamansa çöl sıcağında uyuşmuş gibi yavaş geçer…Her şeye rağmen hayata ümitle sarılmış, gülümseyen yüzler sizi hiç yalnız bırakmaz…

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ

OKUMA ÖNERİSİ