Kanada’da bir köy: St. Jacobs

Sevim Onuralp – Hamilton’a yaklaşık arabanız ile 1 saat 15 dakikalık bir mesafede olan bu şirin köy, sizleri eski geleneklerle yeni teknolojinin yanyana ama birbirine karışmadan nasıl yaşadığını gösterecektir. Her yıl yüzlerce ziyaretçinin akınına uğrayan bu küçük köyün insanları el emeği göz nuru, doğal ve katıksız, ürünlerin satışını sunarlar sizlere. Mennonite mezhebine bağlı insanların (teknolojiyi reddeden) ve modern teknolojinin eserleriyle içiçe yaşayan insanların yaşadığı  bu küçük köyü, sevimli ve cazibeli yapan, kirlenen dünyanın insanlarının doğaya dönüş isteği olabilir mi? Hamilton’dan üç farklı yönden ulaşabileceğiniz St. Jacobs Köyü, en kısa ve kolay olan 278 nolu çıkıştan Kitchener’e doğru yapacağınız yoldur. 8

Sevim Onuralp – Hamilton’a yaklaşık arabanız ile 1 saat 15 dakikalık bir mesafede olan bu şirin köy, sizleri eski geleneklerle yeni teknolojinin yanyana ama birbirine karışmadan nasıl yaşadığını gösterecektir.

Her yıl yüzlerce ziyaretçinin akınına uğrayan bu küçük köyün insanları el emeği göz nuru, doğal ve katıksız, ürünlerin satışını sunarlar sizlere.

Mennonite mezhebine bağlı insanların (teknolojiyi reddeden) ve modern teknolojinin eserleriyle içiçe yaşayan insanların yaşadığı  bu küçük köyü, sevimli ve cazibeli yapan, kirlenen dünyanın insanlarının doğaya dönüş isteği olabilir mi?

Hamilton’dan üç farklı yönden ulaşabileceğiniz St. Jacobs Köyü, en kısa ve kolay olan 278 nolu çıkıştan Kitchener’e doğru yapacağınız yoldur. 8 no.lu otoyoldan giderken alacağınız 85 no.lu Waterloo rampasından sağı takip ederek , 15 no.lu çıkış Market District’e girin. Sol yapıp King Street’deki ışıklardan tekrar sol yapın ve Farmers Market Yolu alın. Yada  St Jacobs Köyüne doğru otoyol 85 içinden Regional Yolu alın. Sola dönün ışıklardan ve Regional Yol üzerindeki 17 no.lu Sawmill Yola girin, yoldaki işaretleri takip ederek Köye ulaşırsınız.

Küresel dengesizliklerin insanı ve doğa yaşamını altüst ettiği şu dönemlerde, insanların geçmişe uzanan yolları ve özlemleri her geçen gün daha da artarak dünyanın belli başlı yerlerinde kendilerini korumaya yada yeniden ortaya çıkmaya  iteliyor.

Sebebi ne olursa olsun çaresizliğin, dengesizliğin, sevgisizliğin, insan ve doğa ilişkilerindeki yıkımlar neticesinde saklı bu köyler yavaş yavaş gün içine çıkıyorlar.

Üstelik bu dünyanın kirliliğine bulanmadan ve sizleri hayretler içersinde bırakarak.

Ucsuz bucaksız sarı, kırmızı renkteki tarlaların, uçuşan böceklerin çeşitliliği, evlerin ve okulların bahçesindeki çocuk salıncaklarının bile doğal yapımı (ip ve tahta), plastiği bilmeyen, kullanmayan, ama sen teknoliji kurbanı için her zaman tezgahın altında hazır tuttuğunu bilerekten yaşayan, hem kendini hemde seni kabul edebilen bir toplum. Dünyasına girmediğin müddetçe, onu rahatsız etmediğin müddetçe onlar bildikleri ve inandıkları dünyada yaşıyorlar.

Köyün en önemli özelliği elbette “Mennonite” mezhebine bağlı Hollanda kökenli ve teknolojiyi reddeden yerleşik halk. Onların, her şeyi elleriyle ürettikleri katkısız ve doğal ürünleri bu köye hayat veriyor.

Et, peynir, bal, ekmek, reçeller, sağlık için doğal ilaçlar, elişleri, ev malzemeleri, meyveler, sebzeler, turşular,  tahıl ürünleri  ve giyim gibi birçok ve tamamen makine değmeden yapılan ürünler.

Bu ürünleri doğal (yazları, aynı zamanda kapalı alandada) ve kendilerinin yaptıkları tahtadan oluşan iki katlı büyük bir kapalı alış-veriş merkezinde satıyorlar.  Hatırlatalım içerde soğutucular yok. Tamamen doğal imkanlarla enerji yaratıyorlar.

600 dan fazla satıcı (pazarcı-çiftçi) bulunuyor. İçerde ve dışarda.

Çevreyi atlı arabalarla gezebilirsiniz. Ata binebilirsiniz.  Kanada’nın en iyi el yapımı, dünyaca ünlü  “Maple Şurupları” nı burada bulabilirsiniz.

Ayrıca “The Maple Syrup Museum” kendi adıyla anılan müzeleride vardır. Sanat dalında oldukça gelişme göstermeleri entresandır. Özellikle, yörenin bütün kadın sanatçılarından oluşan ve eserlerinin sergilendiği “Fleur de Soleil Gallery” adlı galerileri vardır.

Almanca, Dutch ve İngilizce dilini hemen hemen herkes konuşuyor. Yörenin Kanada’nın kalbi olan Grand River civarında olmasıda oldukça önem taşır. Yerli halkın (kızılderililerin) ürettikleri herşeyi burada bulabilirsiniz.

Küreselleşmiş olan günümüz insanı için kafeler, konaklayacağınız oteller, yemek yiyeceğiniz restaurantlar bulabilirsiniz. Yeni yapılmış modern, buz gibi serin, kapalı alış-veriş çarşısında, gezebilir, bir şeyler alabilir,  yemekte yiyebilirsiniz.

17.yüzyılın toplumsal değerlerine sıkı sıkı bağlı, bunlara uygun yaşayan ve bu uygunluğun devamını sağlayan, elektrik, otomobil, telefon, televizyon gibi günümüz teknolojisiniin bize hayatı zehir eden aletlerine direnen sessiz bir çoğunluk.

Bütün yaşamları inançları olan mezhebin ve İncil’in anlaşılması ile önem verdikleri toplum değerlerinin bozulmadan devamıdır.

Bu mezhebe bağlı 1,5 milyon insan olduğunu söylüyor araştırmacılar.

Biraz tarih karıştırınca, bu mezhebin doğuşunun Rönesans dönemine rastladığı anlaşılıyor. Özellikle Avrupalı entellektüellerin kıtanın dört bir yerine yayılan Katolik dinin getirdiği yeniliksiz ve bağlayıcı doktrinleri değişim rüzgarları estirmiş o dönemlerde. Herşeyin değişip geliştiği dönemde (sanat, kültür, bilim gibi) bu değişime ayak uyduramayanlara karşı yapılan bir kopmalar olarak başlıyor.

Dini, devletin kontrolünden çıkarmak, Kilise kültürüne değil, İncil’i referans alma istekleri ile başlayan bu akım neticesinde o yıllarda bir çok mezhep doğmasına neden olmuş.

Bu mezheplere bağlı olarak çalışan insanların, Hz.İsa’nın şiddeti kesinlikle reddeden gerçek öğretilerini uygulamak istemeleriydi istedikleri.
Yani devletin başkalarıyla savaşımına karşıydılar. Onlar kardeşlik ve barış içersinde yaşamak istiyorlardı. Halka hükmetmek gibi bir niyetleri yoktu ve halka ve Tanrıya gönüllü hizmet etmekti istekleri.

Mennonite mezhebi kurucusu, bu ilkeleri benimseyen ve Hollanda’nın önemli vaizlerinden Menno Simons’dur. “Mennonite” olanlar daha çok “merhamet,  barış, ve şiddetsiz bir dünya” kavramlarının üzerinde önemle durmaktadır.

Menno Simons, Anapastik inançlarını yaymaya çalışarak, Mennonite hareketine ismini veren ilk kişi olmuştur. Fakat, 17.yüzyılın sonuna doğru Jacop Amman, Mennonite Kilisesinden ayrılarak yeni bir hareket başlatmıştır. Onu takip eden insanları bugün “Amish” insanları olarak tanıyoruz. Amish ve Mennonite inançları bakımından; vaftiz, şiddetten uzak bir yaşam, İncil’in temel doktrinleri ortaklıkları olsada kıyafet, kullandıkları teknoloji, dil, ibadet biçimleri bakımından farklılık gösteriyorlar.

St.Jacobs, atlı arabaları, siyah şapkaları, pastel ve koyu renk ve aynı tip (kıyafetlerin çok çeşitliliğinden doğan farklılığı ve alçak gönüllülüğü koruduğuna inanmıyorlar) kıyafetleri, öylesine farklı bir dünya kurmuşlar ki; kendinizi bu dünyanın yanında onların özel hayatlarına müdahale etmiş gibi hissediyorsunuz. Rahatsız oluyorsunuz. Sizlerle yanyana yaşarken bile sizin bu dünyaya girmeniz onların yanında farklı olmadığınız hissini yaşamanız mümkün olmuyor. Oysa onların sizlere bakış açısı saygılı.

Güleç ve sevgi dolu yaklaşımları ile, ürettiklerini sizlere sunmaktan ve hizmet etmekten son derece mutlular. Tanrıya ve insana dürüst hizmet etmenin huzuru içinde başlarını yastığa koyduklarında huzur içinde uyuyacaklarını biliyorlar.

Konuşmuyorlar ve utangaçlar. Fotoğraf çektirmeye karşılar. Kendilerinin inançları ve yaşam biçimleri açısından farklı ama dünyalı olduklarını belirtiyorlar. Bu nedenle resimlenmekten hoşlanmıyorlar. Dükkanlardaki kendi el yapımı bebeklerinin bile yüzleri yok. Aile içi birlikteliğe ve bağlılığı önemsedikleri için teknolojinin kabul görmesi mümkün olmuyor. Teknoloji bu birlikteliği yıkıyor.

Çiftçiliğin onların yaşam biçimi olarak kabul görmesinin nedeni, ruh ve beden sağlığı açısından yarar sağlaması. Tarlalarını kendi sapanlarıyla, el aletleriyle sürüyorlar. Herşey doğal ortamda, hormonsuz ve el emeği ile üretiliyor. İmece usulü el işleri oldukça rağbet gören ve pahalı işler. Üreten kadınların gözlerini görmeniz gerek.

Yolunuz St.Jacobs’a düştüğünde hayrete düşmeyin. Günün keyfini çıkarın. Gezilecek ve görülecek yerleri kısa bir süre içersine rahatlıkla sığdırabilirsiniz.

Alışveriş için mutlaka paranız olsun. Birçok şeyin fıyatı 6 dolardan başlıyor. Unutmayın alacağınız her şey gerçek. Yapay değil. Bu da değer, almaya, gezmeye, öğrenmeye.

Bir hafta sonu gezmeyi düşündüğünüzde listenize rahatlıkla ekleyeceğiniz ve bir gün buralara yolu düşenlerin gezmesi ve görmesi gereken mekanlardan bir yerdir St.Jacobs.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ

Başka Şehirler

Remzi Gökdağ’ın yeni kitabı Başka Şehirler, E Yayınları'ndan çıktı. Keşfetme

OKUMA ÖNERİSİ