Yeni Zelanda

Hulusi ŞENEL – Dünyanın en sonundaki ülke olarak anılan Yeni Zelanda, Avustralya’nın güney doğusunda, Güney kutbuna da en yakın bir ülke. İngiliz Milletler Topluluğu üyesi.

İçte ve dışta bağımsız olmasına rağmen İngiltere kraliçesi devlet başkanı olarak görülür. Aynı Avustralya ve Kanada’da olduğu gibi. Yeni Zelanda’nın nüfusu dört milyon. Bu nufusun yüzde 15’ni yerli halk Maoriler teşkil etmekte. Yeni Zelanda’nın ekonomisi hayvancılığa, tarıma ve turizme bağlı. Büyük sanayii yok denecek kadar az.

Yeni Zelanda’da resmi olmayan rakamlara göre 800 ila 1000 civarında Türk vatandaşının yaşadığı da söyleniyor. Kuzey ve Güney adaları olmak üzere ülke iki büyük ada’dan oluşuyor ülke. Kuzey bölümüne göre Güney bölüm kışın daha soğuk oluyor. Çünkü Güney kutbuna yakın olduğundan çok kar yağıyor.

Avustralya gibi Yeni Zelanda’da yaz mevsimi Aralık, Ocak ve Şubat aylarında yaşanıyor. Yazın en yüksek sıcaklık 28 derece civarında. Başkent Wellington iki büyük adanın orta kısmında. Eskiden Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki diplomatik bağlantı Canberra Türk Büyükelçiliği kanalı ile yapılırken bir süre önce iki ülke arasında yapılan anlaşma ile karşılıklı büyükelçilikler açıldı.

Yeni Zelanda’nın en büyük ve kalabalık şehri Auckland. Ülke nüfusunun neredeyse dörtte biri burada yaşıyor. Aynı zamanda turizm merkezi. Auckland ile başkent Wellington arası 600 kilometre. Kanaatımca Türklerin çoğunluk olduğu Auckland şehrinde bir Türk Konsolosluğuna ihtiyaç var. Bu sadece benim kaanatım değil oradaki Türklerin de arzuları. Onların ifadelerine göre çoğu iş adamı olmak üzere 400’den fazla Türk bu şehirde yaşıyor.

Yeni Zelanda karlı dağları, gölleri, yeşil ormanlıkları ve vadileriyle Uzakdoğunun Isviçre’si olarakta tanınır. Kuzey adada bulunan Auckland şehri turistlerin en çok gittiği bir şehir. Auckland plajları, geniş parkları, turistik tesisleri, müzeleri, yat limanları ve dünyanın çeşitli mutfak kültürüne sahip restorantlarıyla meşhur. Bizim Türkler de çoğunlukla bu şehirde yaşıyor Avrupa ve Avustralya’da olduğu gibi kebab ve restorant işleriyle meşguller. Türk mutfak kültürünü oraya da götürmüşler. Üstelik sevdirmişlerde. Öğle ve akşam yemek zamanlarında Türk kebab dükkanlarının önünde Yeni Zelanda halkı olsun, turistler olsun kuyruklar oluşturuyorlar.

Bizimde beş günlük gezimiz bu şehirde geçti. Auckland ülke nüfusunun dörtte birine sahip. Bu sayı her geçen gün yeni gelen göçmenlerle daha da artıyor. Çünkü yeni göçmenler yerleşim için Auckland’ı tercih ediyorlar.

Auckland’ın 1600 kilometre uzunluğundaki sahilleri tertemiz. Deniz bile yeşil. Sanki bitki yeşilliği ile kaynaşmışlar… 21 büyük park, 50 volkanik site, değişik ülke mutfak kültürlerinden oluşan çok sayıda restorant, müze, yerli halk Maori’lerin yüzlerce yıllık yaşam ve kültürlerini tanıtan merkezler eğlence yerleri Auckland’ın turizm nerkezi olmasını sağlamış. Ayrıca yatlarıyla gezen turistler için de modern barınma ve bakım tesisleri var… Turistler için hazırlanan broşür bilgilerine göre Yeni Zelanda’ya 1769 yılında ilk giden beyaz Ingiliz Kaptan Cook. Fakat topraklara ilk ayak basan 1827’de Fransız gezginci Jules Dumont olmuş.

Yeni Zelanda’daki TÜRKLER

Yeni Zelanda’ya yerleşen Türklerin mazisi Avustralya kadar eski değil. En eskilerinin bundan 10 yıl kadar önce yerleştiği sanılıyor. Fakat son beş ve yedi yıl arasında bir artış oluyor. Y.Zelanda da ayrıca Iran’daki din’i baskıdan kaçan bazı Iranlı ve Iran’daki Azeri asıllı Türklerde bulunuyor.

Yazının başında da belirttiğim gibi Yeni Zelanda’daki Türklerin çoğunluğu Auckland’ta yaşıyor ve kebab, restorant işleriyle uğraşıyorlar.

Sydney’den yakinen tanıdığımız Muzaffer ustanın üç damadı da Yeni Zelanda’da döner kebab dükkanlarına sahipler. Damatlardan Kayseri’li Ismail Salman 10 dükkanı ile orada Kebab Kralı olarak tanınıyor. Bir çok Türk’ü de yanında çalıştırıyor. Damatlardan Ilhan Keçeliler ise Istanbul Kebab ve Pide adlı dükkanı açmış. Kebabçıların hepsi de çok güzel çalışıyor. Avrupa ve Avustralya’da olduğu gibi Yeni Zelanda’da Türk Döner kebabı Mc Donalds, KFC ve Burger King gibi hazır yiyecek devletlerinin korkulu rüyası olmuş durumda..

Bizde Lazların kafası pek çalışmaz diye esprili bir söz vardır. Ama Trabzon’dan altı yıl önce Yeni Zelanda’ya gelen Alaattin Can kafasını öyle çalıştırmış ki, altı kardeşini de yanına aldırarak ‘Laz Kebab’ diye bir de dükkan açmış. Kendisi günde iki iş yaparak daha çok para kazandığı için kardeşlerini açtığı Laz Kebab’ın başına koymuş.

Bu arada zengin turistlere hizmet veren lüks Türk restoranları da var. Bunlardan biri Ayasofya Restorant. Sahibi Engin Çağlar.

Izmir’in Selçuk ilçesinden. Selçuk’ta halı ticaretiyle uğraşırken üç yıl önce Yeni Zelanda’lı bir turistle evlenerek Auckland’a gelmiş. Kısa bir süre Yeni Zelanda’nın sessizliğinden yani sakinliğinden sıkılarak Amerika’ya gidip orada kuyumculuk ve emlak işleriyle uğraşmış ama tekrar Yeni Zelanda’ya dönmek zorunda kalmış. Şimdi Türkiye’ye dönmek arzusunda. Diğeri ise Mecca Restorantlar zinciri. Auckland’ta altı restorantın sahibi iki arkadaş. Ankara’lı Metin Yıldız ve Izmir’li Kubilay Hepözen. Restorantlar lüks ve zengin müşterilere hitapediyor.

Muzaffer ustanın iki damadının Yeni Zelanda’da döner kebab işi tutunca üçüncü küçük damadı Hasan Kali de Port Macquarie’deki dükkanını ka-patarak Yeni Zelanda’nın güney bölümünde bulunan ve kış turizmi ile meşhur şehri Christchurch’ta bir döner kebab dükkanı açarak oraya yerleşmiş. Öğrendiğime göre onunda işi çok güzelmiş. Auckland dışındaki Türklerin ise çiftlik ve inşaat işlerinde çalıştıkları söyleniyor.

Auckland şehrinin merkezi yerinde Skycity denilen bir merkez var. Sydney’deki gibi burada 192 metre yüksekliğinde bir kule yapılmış.

Kulenin tepesine çıktığınızda şehiri 360 derece açıyla her tarafını görebiliyorsunuz. Tabii kulede restorant ve cafeshop’ta var. Isteyen bu 192 metre yükseklikten ücreti karşılığı aşağıya atlamada yapabiliyor. Skycity’nin önündeki caddenin adı Victoria Street. Burası da restorantlar caddesi. Midnight Express adlı Türk restorant ve bar da bu cadde de. Sahibi Istanbul’lu Cengiz Cinkılınç. Türkiye’de turizmcilik yaparken önce Ingiltere’ye daha sonra da Avustralya’ya geçmiş ve bir süre Adelaide şehrinde çalışmış ; “Ağabey ben macera ruhlu bir insanım. Belli bir yerde uzun süre kalamıyorum çünkü sıkılıyorum. Bu sebeble hemen mekan değiştiriyorum” diyor. 19 yıldır Auckland şehrinde yaşadığını ve neden başka bir yere gitmediğini sorduğumda da; ‘ Burası değişik bir ülke. Çok sakin. Insanları da iyi. Her halde bundan..’

Başından iki evlilik geçmiş. Son eşi de Yeni Zelanda’lı. Ama ondan da ayrılmış. Her halde evlilik sıkıyor Cengiz Cinkılıç’ı… Bekarlıktan memnun. Midnight Express adının bu iş yerine neden konduğunu merak edip sordum Cengiz Cinkılıç’a. O da bu sorulardan bıkmış olmalı ki, ‘Ağabey Ne sen sor nede ben söyleyeyim’ der gibi yüzüme baktı. Bu soruyla çok defa karşılaşmış. Sonunda kısaca anlattı. “Ağabey bende bu isimden şikayetçiyim ama turistik listelerde yer almış. Bu sebeble isim değiştiremiyorum. Ne yapayım. Ben şahsen sapına kadar milliyetçiyim. Ülkemi ve milletimi seviyorum. Bundan kimse beni yanlış anlamasın.’

Restorant-Bar’ın içindeki bir duvarada da ilginç bir cami resmi yapılmış. Altı veya yedi minareli büyük bir cami resmi. Bu resimde ayrı bir ilgi topluyor. Bu arada şunu da belirteyim, Auckland’ta Türk rakısı, şarabı veya kahvesi içebileceğiniz tek yer belki de Cengiz’in bar-restorantı.

Istanbul Kebab’ta Ilhan Keçeciler ile sohbet ederken Güney Afrika’dan gelen Izmirli Ali Doğan isimli Türkle tanıştık. Ali Doğan 16 yıl önce Güney Afrika’ya gitmiş ve orada Tekstil ticareti ile uğraşmış. Fakat zenciler iktidara gelince yaşam bozulmuş. Şımaran zenciler soygun, dövme, ırza geçme gibi kanun dışı işlere girişmişler. “Belinde tabanca olmazsa bilhassa geceleri yalnız dolaşamazsın” diyen Ali Doğan’ın iş yerleri yağmalanmış, soyulmuş. Sonunda kapağı biz orada iken Yeni Zelanda’ya atmış. Şimdi Yeni Zelanda’da araştırma yapıyor. Beğenirse bu ülkeye yerleşecek.

Yeni Zelanda yerlileri; Maori’ler

Yeni Zelanda’ya beyazlar gelmeden önce yerli halk Maoriler buraların sahipleriymiş. Avustralya’nın esas halkı Aborojinler gibi. Ama Ingiliz gezginci kaptan Cook Avustralya’dan sonra Yeni Zelanda’nın da yolunu açmış ve Ingiltere’ye sömürge yapmış. Daha sonra başkaları buralara akın etmiş. Neticede Maorilerin ifadesine göre be-yazlar bu ülkenin ‘Efendi’si olmuş yerlilerde köle durumuna düşürülmüş. Ayrıca Yeni Zelanda’nın girdiği savaşlara da itilmişler. Savaş müzesinde Gelibolu’da ölen 58 Maori’nin isimleri yazılı.

Yıllar önce Hürriyet gazetesinin Avustralya temsilciliğini yaparken haber için konuştuğum bir Aborijin şefi bana şunları söylemişti; “Biz bu ülkenin sahibi iken beyazlar geldi ve ırgat yaptı. Şimdi de turistleri çağırıp kültür gösterileri adı altnda bizleri sirk palyoçaları gibi oynatıp yine bizim sırtımızdan para kazanıyorlar.”

Auckland’ta bir Pub’ta-Birahane de tanıştığım yaşlı bir Maori de aynı dertten mustarip;

“Gezdiniz gördünüz. Ülkem ne kadar güzel ve sakin. Ama beyazlar her şeyi kontrolları altına aldılar, doğayı bile bozdular. Her taraf gökdelenlerle doluyor. Onlar zengin olu-yor ama biz işçi-köle olmaktan kurtulamıyoruz. Kurulan Maori kültür merkezlerinde de turistlere bizleri sirk mahlukları gibi gösteriyorlar..”

‘Peki beyazlar size karşı ırkçılık yapıyorlar mı?’ diye sorduğumda da yaşlı Maori ‘Evet’ diyor. Ve ırkçılığın daha çok siyasilerden geldiğini iddia ile başta muhalefette olan Ulusal Parti lideri Don Brash’ı suçlayıp; “Bu adam ülkenin yani Yeni Zelanda’nın asıl sahibi olan bizlere tanınan özel yardıma, muameleye son verilmesini istiyor.

Düşünebiliyor musunuz adamlar gelip bizim toprakları zaptediyor sonra bizleri bir kenara iteliyorlar!. Bence buna ne denir biliyormusunuz ?
“Dağdan gelip bağdakini kovmak!” denir.

Maorilerinde kökü Pasifik okyanusu halkı gibi Polenezyan (polynesian) kökeninden-ırkından geliyor. Avustralya’da 300 bin civarında yerli halk- Aborijin varken, Yeni Zelanda da 600 bin civarında yerli-Maori halkı yaşı-yor. Avustralya yerlisi Aborijinlere göre daha şanslılar. Kendi dillerinde eğitim görebili-yorlar. Ve Maori dili Y. Zelanda’da ikinci resmi dil olarak kabul ediliyor. Maori’lerde bir de garip bir adet var. Misafirlerin burunlarına kendi burunlarını değdirerek ‘Hoş geldiniz’ diyorlar.

Görülebilecek yerler

Daha öncede de Yeni Zelanda’nın iki büyük adadan oluştuğunu belirtmiştik. Kuzey bölüm güney’e nazaran daha ılıman. Dikkat ederseniz sıcak demiyorum. Güney ise Güney kutbuna daha yakın olduğundan serin. Ama kış (Haziran, Temmuz, Ağustos) aylarında kar aldığı için soğuk. Bu sebeble kış sporlarını sevenler için çok güzel tesisler var. Isviçre’ye gitmeğe gerek yok. En büyük turizm merkezi Christchurch şehri. Genellikle turistler kuzey adayı tercih ediyorlar. Hem iklim hem de görülecek çok yerlerin olması sebebiyle. Rotorua kasabasında yerli halk Maori kültürünün ve eski yaşamlarının nasıl olduğunu gösteren özel bir yer var.Ayni kasabada yer altından fışkıran volkanik çamurları, yükselen buharları da görebilirsiniz. Kuzey’in ve güneyin çok ilginç koyları var. Ve koyları gezmek, görmek ister-seniz tekne gezilerine katılabilirsiniz. Yeni Zelanda’ya gelenler bu ülkenin güzelliklerini, ilginç yerlerini doya doya görmek istiyorlarsa en az 10 veya 15 günlük bir zaman ayırmaları gereki-yor. Ayrıca araba kiralamakta şart ki, en ucuz günlük kira 25 dolardan başlıyor.

Yazımızın sonuna gelirken; kafa dinlemeyi, yorgunluk atmayı düşünenlere, macerayı sevenlere ve deniz sporlarına meraklı olanlara Yeni Zelanda’ya gidin diyebiliriz. Ancak unutulmaması gereken tek şey, her şeyin Ingiltere fiyatlarına göre ayarlanmış olduğu…

Çünkü Avustralya’ya göre pahalı bir ülke. Bu arada eğer bir gün yolunuz Yeni Zelanda’ya düşer de bir Maori arkadaş edinirseniz onların dilinde bazı selamlama ve hatır sorma sözcüklerini size aktarayım dedim.

Mesela;
MERHABA- Kia Ora,
NASILSINIZ- Kei te pehea ano,
HOŞÇA KALINIZ- Haere ra veya Ka kite ano,
TEŞEKKÜR- Aotearoa.

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Başka Şehirler - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ
Sevgili İstanbul - Remzi Gökdağ